6 Aralık 2010 Pazartesi

YE' BEŞİKTAŞ

Beşiktaş'ın yeni soluklarından biri burası. Gala Kokoreç'in çaprazında, Ali Baba Restaurant'ın yanında, Hacıoğlu'nun ise görüş mesafesinde eyr alan Ye Beşiktaş farklı ve modern bir konseptle çıkmış karşımıza. Ha neden modern diyecek olursanız dönere yer vermediğinden diyeceğim. Dönerciden geçilmeyen Beşiktaş sokaklarında wrapı fark eden, sulu yemeklerin özelliğini müşterilerine sunan bir yer.

Buna karşın çok alternatifli bir mönüsü yok. Anladığım kadarıyla Ali Nazik'e fazla güveniyorlar. Yedim, uzun süreden beri hasret kaldığım bir tat olmasına karşın hevesimi geçiremedi. Ali Nazik geniş bir tabakta gelmesi gereken tattan önce göze hitap etmesi gereken bir yemek çeşididir. Farklı ve tarz (!) olacağım diye Ali Nazik küçüçük bir tabakta getirilmez. Patlıcanların patlıcan olduğunu anlamak zor. Üzerindeki köfteler ise dişinizin kovuğuna gitmeyecek cinsten. Ama hakkını verelim tadı güzel. Ali Nazik Ye Beşiktaş'ta 12 TL.

Onun yanı sıra mönüden bir de wrap seçtik. wrap dediğimiz dürümün Avrupalılaştırılmış hali. Kız arkadaşımın damak tadına göre wrap fena değil. Fakat yanında gelen patates sabahtan kızartılmış ve sıcak olması için tekrar yağın içine atılmış. Görüntüsünden anlayabiliyorsunuz. Çorbaların da özellikle domatesin fazla salçalı olduğu da iddia edildi yan masadan. Zaten yan masa da yönetimin içindendi. Wraplar ise 9 TL. bu arada Ali Nazik'in yanı sıra mantı da mekanın güvendiği lezzetlerden bir tanesi.

Farklı lezzetler arayanlar Ali Nazik için gerçek bir kebabçıya, mantı için de gerçek bir mantıcıya gitmeliler. Böyle yerlerde bulunmuyor istediğiniz lezzetler.

Buna karşın mekandaki servis iyi, garsonlar son derece kibar. Ye Beşiktaş ne olursa olsun yeni bir soluk. Gitmenizi tavsiye ederim.

29 Kasım 2010 Pazartesi

KILIÇOĞLU - ERZURUM

Erzurum'da cafe denince akla ilk olarak Kılıçoğlu geliyor. Nereye gitseniz karşınıza Kılıçoğlu çıkıyor. Kampüsün içerisinde, Erzurumluların Mecburiyet Caddesi olarak adlandırdıkları Cumhuriyet Caddesi'nde... Bir cafe ile çıktıkları yolda şimdi bir zincir oluşturdular, başka markalarla da hizmet veriyorlar. Üniversite yıllarımın Mecburiyet Cafe'si olan Kılıçoğlu'nu modernize edilmiş yeni yerinde ziyaret etme fırsatı buldum tam 6 yıl sonra. Erzurum'da oturabileceğiniz nadir güzel cafelerden biri olan Kılıçoğlu'nda fiyatlar Erzurum'a göre biraz tuzlu olsa da İstanbul'dan gelenler için gayet normal.

Ürünlerinin çok iyi olduğunu belirtmekle beraber dikkatimi çeken şey sigara yasağının deliniş şekli oldu. Her masada Cappy Şeftali kutuları yer alıyor ve bunlar kül tablası görevini görüyor. Garson kül tablası toplar gibi bu Cappy Şeftali kutularını topluyor ve istediğiniz zaman da değiştiriyor. Her masada Cappy bulmak mümkün...

Erzurum'dan saygılar. Şehri yavaş yavaş tamamlıyoruz. Bir de geleneksel Kadayıf Dolması olayına gireceğiz ve yavaş yavaş noktayı koyacağız Dadaşlar Diyarı'na...

20 Kasım 2010 Cumartesi

İSTANBUL'DA BOĞAZ TURU

Eğer İstanbul'a bir misafiriniz geliyorsa veya siz misafir oluyorsanız, kız arkadaşınızla romantik dakikalar yaşamak istiyorsanız İstanbul'da mutlaka boğaz turuna çıkmalısınız, bana hak vereceksiniz.

Peki, boğaz turuna nasıl çıkılır? Nereden binilir? Boğaz turunun ücreti ne kadardır?

Son entrylerimizde mekanları bıraktı, sarayları, deniz turlarını yazmaya başladık, hadi hayırlısı.

İstanbul'a gelen her misafirimin mutlaka boğazın kokusunu almasını sağlarım. Bu zaman zaman boğazda yenen yemeklerle olur yada boğaz turuyla... Boğaz turu için genelde Ortaköy'ü tercih ederim. Kumpirimizi yer, kahvemizi içer, Ortaköy'de bulunan Mecidiye Camii'sinin önünde klasik fotoğrafımızı çeker, köprü arka planlı fotoğrafımızı da arşivimize ekleriz.

Ortaköy'den çıkarım Boğaz Turu'na ve bunun için de adam başı 10 TL öderim. İstanbul'un denize nazır tarihi yerlerini, uçuşan martıları, zaman zaman sudaki pislikleri, esen yelleri hissederim. 1 saat süren boğaz turunda çayımı, kahvemi hatta biramı bile içebilirim. En çok söyledim söz ise "Ya bu evlerde kimler oturuyor acaba?" dır. Hala cevap alabilmiş değilim soruma... Saygılar

19 Kasım 2010 Cuma

TOPKAPI SARAYI, SULTANAHMET

Yerebatan Sarnıcı'nı anlattıktan sonra geliyoruz hemen aynı yol üzerinde bulunan Topkapı Sarayı'na. Osmanlı padişahlarının lüksünü, yaşam biçimlerini, altına meraklarını ve ne giydiklerini yaşayabileceğiniz Topkapı Sarayı da tarihi Sultanahmet bölgesinde yer alıyor.

Topkayı Sarayı'na nasıl gidilir? Soruyu hemen cevaplayalım. Buraya en kolay ulaşım yolu tramvay. Yani Eminönü'nün üst kısımları. Kolay bir dille anlatıyorum dikkat edin. Buraya en kolay ulaşım yolu tramvay. Tramvaya Kabataş'tan, Tophane'den, Karaköy'den, Eminönü'nden ve o yol üzerlerindeki duraklardan binebilirsiniz. Sultanahmet durağında indiğinizde kolay bir şekilde Yerebatan Sarayı'na ulaşacaksınız. Beşiktaş'tan taksi 12 TL yazıyor. Kabalalık bir şekilde gitmeyi planlıyorsanız taksiyle ulaşımınızı sağlayabilirsiniz.

Türkiye'de son yıllarda Müze Kart sistemi devreye girdi biliyorsunuz. Topkapı Sarayı'nın bahçesinde bulunan gişelerden Müze Kart'ınızı alabilirsiniz. Kimliğinizi vermeniz yeterli, hemen 5 dakika içerisinde resimli Müze Kart'ınız çıkıyor. Müze Kart'ının fiyatı ise 20 TL ve bu müze kartınızla 1 yıl içinde tüm tarihi yerleri ücret ödemeden ziyaret edebiliyorsunuz. Topkapı Sarayı'na girmek için Müze Kartı almanızı öneriyorum. Öte yandan öğrenci kartınızı gösterip ücret ödemeden gişelerden biletinizi alıp içeri girebilirsiniz.

Fakat Topkapı Sarayı'nın en merak yeri Harem olduğu için buraya Müze kartınızla giremiyorsunuz. Harem kısmını görmek için içeri girip ayrıca 15 TL ödeyerek Harem'i ziyaret edebilirsiniz.

Topkapı Sarayı geniş bir alana kurulu. Tavsiyelerim kutsal hazineler kısmını ziyaret edip Musa'nın asasını, kılıcını görebilir, hazineler kısmında padişahların kullandığı şaşalı eşyaları inceleyebilirsiniz. En önemli tavsiyem ise Kaşıkçı Elması. Bu arada hazineler kısmından sonra muhteşem manzaralı bir balkona açılıyor kapılarınız. Orada da mutlaka fotoğraf çektirin.

Ayrıca balkondan da göreceksiniz. Hemen alt kısmında harika bir cafe restarant var. Burası da Konyalı'ya ait. Tarihi doku bozulmadan hizmet veren bu restaurant'ta Konyalı'nın kaliteli ve leziz yemeklerini tadabilirsiniz.

Bu arada bahçede bulunan rengarenk papağanlara dikkat. Bu papağanlar Dolmabahçe Sarayı'nı da bir cennete dönüştürüyorlar.

PAPAĞANLARLA İLGİLİ BİLGİ: İskenderiye papağanları olarak adlandırılan bu papağanlar Hindistan'dan kaçarak Topkapı Sarayı ve Gülhane civarında bir koloni oluşturmuşlar. Halk arasında mülteci papağanlar olarak da adlandırılıyor.

YEREBATAN SARNICI - SARAYI - SULTANAHMET

İstanbul'un o mistik, tarih kokan, gerçek kesminde yer alan Yerebatan Sarayı'ndayım, ikinci defa, belki de 10 yıl sonra... İstanbul'un mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri olan Yerebatan Sultanahmet tarafında bulunan tarihi dokulardan bir tanesi...

Burada Yerebatan Sarayı'nın tarihinden ve neler görebileceğinizden bahsetmeyelim. Okumaktan ziyade görmek en büyük ilacınızdır merakınızda.

Yerebatan Sarayı'na nasıl gidilir? Giriş ücreti ne kadardır? İnsanlar internet ortamında araştırırken özellikle bunlara dikkat ediyorlar.

Yerebatan Sarayı Sultanahmet mevkiinde bulunuyor. Yani Eminönü'nün üst kısımları. Kolay bir dille anlatıyorum dikkat edin. Buraya en kolay ulaşım yolu tramvay. Tramvaya Kabataş'tan, Tophane'den, Karaköy'den, Eminönü'nden ve o yol üzerlerindeki duraklardan binebilirsiniz. Sultanahmet durağında indiğinizde kolay bir şekilde Yerebatan Sarayı'na ulaşacaksınız. Beşiktaş'tan taksi 12 TL yazıyor. Kabalalık bir şekilde gitmeyi planlıyorsanız taksiyle ulaşımınızı sağlayabilirsiniz.

Peki Yerebatan'a giriş ücretine gelelim? Bildiğiniz gibi 2-3 yıldan beri Türkiye genelinde kabul gören Müze Kart sistemi hüküm sürüyor. Fakat Yerebatan Sarayı'nda müze kartı geçmiyor. Öğrenci tarifesi de yok. Kişi başı 5 TL ödeyerek giriş yapabilirsiniz.

Yerebatan Sarayı'nda yer alan cafede Lavazza kahvelerinizi içebilir, tarihin kokusunu hissedebilirsiniz. Yerebatan Sarayı'nda Medusa'ya ve aynı zamanda dev balıklara dikkat etmenizi tavsiye ediyorum. Öte yandan 5 TL karşılığında bir kulaklık temin edebilir gezerken Yerebatan'ın tarihçesini ve önemini dikkatli bir şekilde dinleyebilirsiniz. Saygılar

18 Kasım 2010 Perşembe

İNTİBA - BEŞİKTAŞ

Beşiktaş Köyiçi'nde tam da heykelin karşısında yer alan ve İtibar edilecek lezzet sloganıyla müşterisiyle buluşan İntiba son 2-3 yıldan beri Beşiktaş'ta hizmet veriyor. Dışarıya atılan masalarla samimi bir ortam görüntüsü veren İntiba özellikle döner ve köfte üzerine kurulu. Döneri lezzetli, iskenderi istikrarlı. Fiyatı ise 13 TL. Fakat dönerin yanı sıra masamızda siparişi verilen şinitzellerde oran iyi yakalanamamış ve yağdan çıkıp getirilmiş. Üzerinde bulunan yağları sarkıtarak tabakta ayrı bir yağ kitlesi oluşturabilirdik. Köftelerde de aynı sıkıntı var. Eğer yağ oranını düzeltirlerse İntiba yemek açısından istenilen kıvamı yakalayacak. Servis iyi, tuvaletler temiz, her yer hijyenik. Fiyatlar da bahsettiğimiz gibi. İskender 13, şinitzel 7, köfteler 8 TL. İntiba, bir özelliği olduğu için değil hemen merkezde olduğu için tercih edilebilecek bir yer Burada yemeğinizi yiyip hemen karşısındaki küçük kahveci de keyif yapabilirsiniz. Oranın ayrıntıları da başka zamana...

NOT: Bu arada Beşiktaş'ta bulunan İntiba restaurant zincirin sadece bir halkası... İstanbul'un birçok merkezinde şubeleri bulunan İntiba 22 yıldır bu işin içinde ve asıl işleri et üretimi. yani onlar üretiyor hemen müşteri olarak biz yiyoruz. Yani etlerine olan güvenimiz sonsuz. O yüzden burası hijyen ve ilk el açısından tercih sebebimizdir.

4 Kasım 2010 Perşembe

EMİRŞEYH - ERZURUM

"Burası yeni mi açıldı?" diye sordum arkadaşlara. "Hayır. Burası hep vardı. Ama öğrencilik döneminde çok pahalı olduğundan adı bile anılmadı" diye cevap verdiler. Evet, 4 yıl boyunca ilginçtir hiç duymamıştım burayı. Meğer Erzurum'a gelen burada yemek yemeden gitmiyiyormuş. Biz de öyle yaptık. 25 kişilik bir gazeteci ekibiyle bir akşam yemeği için buraya geldik. Daha önceki Erzurum turunda öve öve bitirememişlerdi, nasip bugüneymiş. Anlattıkları kadar da varmış. Burası neredeyse bir saray andırıyor. Büyük masanın başına geçerseniz kendinizi padişah gibi hissedebilirsiniz. İnanılmaz bir tasarım, Osmanlıvari bir desen var tüm tavanlarda. Girdiğiniz anda sizi büyüleyen tamamen Osmanlı geleneklerini andıran Emirşeyh'te öğrenci görebilmek neredeyse zor. Genelde Erzurum'un ve buraya misafirliğe gelen kalburüstü insanları görüyorsunuz.

Hatta bir duvarda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün burada yemek yerken fotoğrafı bile asılı. Burada yukarıda görmüş olduğunuz olağanüstü tabağa Vali kebabı diyorlar. İçinde tavuğundan içli pilavına ciğerden köfteye kadar her şey mevcut. Yanında gelen yoğurt enfes. Ayranı tadılası. Yemek açısından buraya söylenebilecek en ufak bir eleştiri bir yok. her şey tam takırında.

Fakat son zamanlarda olduğu gibi buranın fiyat konusunda da size bilgi veremiyorum. Gazeteciliğin seyahat avantajlarının yanı sıra böyle yemeklerin fiyatını hiç düşünmeden yiyebilecek olmanın verdiği haz da mutluluklarımızdan bir tanesi...

Şu ana kadar Erzurum'dan verdiğim yerler mutlaka gidip görülmesi gereken yerler. Bunları not alın. Eğer bir gün yolunuz buraya düşüp bu mekanları tercih ederseniz bana teşekkür edeceksiniz. Şimdiden kulağım çınlamaya başladı. Saygılar.

Son zamanlarda olduğu gibi fotolarımız da sizlere özel bir herkesoraya blog yapımıdır. Çok da estetik değiller aslında. Ama işinize yarar. İnternet camiasına bir upload hizmetimiz olsun.

1 Kasım 2010 Pazartesi

ERZURUM EVLERİ - ERZURUM


Erzurum turumuz devam ediyor. Burası Erzurumlular için klişe bir yer haline gelse de Erzurum'a gezmek için gelen turistlerin tam bir uğrak yeri. Mutlaka gezilmesi gereken bir yer olan Erzurum Evleri büyük bir alana kurulmuş, içinde nostaljik ne varsa barındıran (kılıçlardan, gramofonlara, udlardan eski plaklara, çömleklerden semaverlere kadar) bir Şark sofrası. Burada masada da oturabilir yere de çömebilirsiniz. Doğu'nun en leziz yemekleri, kebapları, közde yapılan Türk kahveleri, meşhur kadayıf dolmaları ve tarzına münhasır müzikleri...

Yıllardan beri orada olan bir mekan ve yıllanmış eşyalar... Burasının hijyenik olmadığını düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Sordum, haftanın 3 günü mutlaka geniş bir temizlik yapılıyor. Genelde müşteriler ayakkabılarını çıkararak giriyorlar içeriye. İsterseniz terlik alabilirsiniz isterseniz yalınayak gezebilirsiniz. Üşenip çekiniyorsanız galoşu da tercih edebilirsiniz.

Burada fiyatlar Erzurum'un biraz üzerinde ama İstanbul'un inanın çok altında. Erzurum evleri 1 saatte bile gezerek bitiremeyeceğiz facebookluk fotoğraflar çıkarabileceğiniz bir yer. Burası önemli gerçekten. İnanın bana ve buraya uğrayın. her zaman böyle bir yer göremezsiniz.

Fotoğraflarımız özeldir. Sizin için çekildi :)

POLAT RENAİSSANCE HOTEL - ERZURUM

Palandöken'de geçtiğimiz hafta 4 yıldızlı Palan Hotel, 1 hafta sonra 5 yıldızlı Polat Renaissance Hotel. Arada fark var mı? Uzun süre kalmadığınız sürece yok. Ne kadar kurumsal o kadar kaliteli günümüz dünyasında.

Polat ailesi Erzurumlu. Yatırım olarak da Palandöken'de Dedeman'dan sonra Polat Renaissance kurdular. İlk başlarda çok da gelir getirmeyen otel Palandöken'in kış turizmi olarak büyük ivme kazanmasının ardından acısını çıkarmaya başladı. Dedeman ve Palan Otel'le beraber Palandöken'in 3 büyük otelinden biri.

5 yıldızlı otelde anlatılacak, eleştirecek, övgü dolu sözler sarfedecek herhangi bir anekdot olmaz. Bizim işimiz minibarla olsun. Su 5 TL. Red bull 10 TL. Denedik, gördük.

28 Ekim 2010 Perşembe

BİRTAT KÖFTECİSİ - KIRKLARELİ

İLK NOT: Fotoğrafta sol taraftaki Brezilyalı arkadaşım Marcus Vinicius. Diğeri de Birtat Köftecisi'nin gediklilerinden Erdoğan amca. Kırklareli'nde yaşayan arkadaşımız Engin'in düğünü için ta Brezilya'dan kalkıp gelen Marcus'un bu ikinci Birtat tecrübesi. İlkinde tam 4 porsiyon yemiş.

***

Fabrikasyon köftelerden bıktık İstanbul'da. Yok Sultanahmet'miş yok Edirne Kırkpınar'mış. Köfteye ruhunu vermeden, paketleşmiş tatlarda aramıyoruz köftenin kokusunu.

"Girişte atıp tuttun, bakalım nereye gideceksin" seslerini duyar gibiyim. Madem köfte yiyeceğiz, Trakya'nın en iddialı yerlerinden birini almalıyım köftenin kokusunu. Ve herkesoraya, sizin bloğunuz bu kez KIRKLARELİ'nde. Tabii ki sadece köfte yemek için gitmedik Kırklareli'ne. Düğün vardı, 1 gün konakladık, 2 kez bu köfteciye geldik. Kırklareli merkezde yer alıyor. İçerisi neredeyse ana baba günü. Yaklaşık 30 kişi kapasiteli salaş, büyük ızgaralı, bol soğanlı bir esnaf lokantası burası. Her zaman gerçek tatların bulunduğu, menüsüz ve yalansız bir esnaf lokantası. İnce soğan tanecikleri ve yanında hormonsuz domates parçacıklarıyla servis edilen köfte yemiyeceğiz. Bildiğin köfte yiyeceğiz, ızgaramızda yanı başımızda.

Geçelim özelliklere. İstanbul'da kokusunu duymadığım donuk yağlı 4 küçük minicik köfteye neredeyse 14 TL ödüyorum. Peki burada? Bu mekanda porsiyonda tam 8 adet büyük köfte var. İlk önce 4'ü geliyor tabakta, bitirince diğer 4'ü. Soğanlı, domatesli, üzerine biraz da kırmızı biber serpiştirdiniz mi, yanında da söyleyin ayranı. Yok böyle bir ziyafet. Acıktım bu arada.

Köftelerin tadı muhteşem. Hayatımda yediğim en iyi köfteleri burası yapıyor diyebilirim. Fiyattan bahsedelim. O gün toplam 3 kişiydik. Ayıptır söylemesi, 5 porsiyon köfte yedik. Yani tam 40 adet. Bunun yanı sıra 3 kola, 1 ayran var. Hesap ne kadar biliyor musunuz? Yazıyla otuziki, rakamla 32.

Eğer yolunuz Kırklareli'ne düşerse, siz beni dinleyin Birtat Köftecisi'ne mutlaka uğrayın.Burası bambaşka bir yer.

27 Ekim 2010 Çarşamba

ÇINARALTI - KANLICA

Neden Kanlıca'dayız? Tabii ki geleneksel yoğurt için. Yoğurt yemeye her ne kadar çok meraklı olmasak da amaç tamamen "Kanlıca'da yoğurt yedin mi?" sorusuna Türkiye'nin en çok okunan gezi bloglarından birinin yazarı olarak "Hayır" deme ayıbında bulunmamak.

Üsküdar sahil şeridinin hayatımda gördüğüm en gazcı belediye otobüs şoförleri eşliğinde hem de bir Cumartesi günü olmasına karşın trafikle yüzleşmeden kısa bir süre sonra ulaştık Kanlıca'ya. Kısa derken İstanbul'a göre kısa. Ben o sürede Muğla'dan Marmaris'e gidebilirim örneğin.

Kanlıca'ya nasıl gidilir? İnin Üsküdar'a. Binin otobüse. Sahil yolunda Kuzguncuk,Çengelköy, Beykoz, Anadoluhisarı'nın ardından Kanlıca'dasınız. Üsküdar'ı değil ama o sahil şeridinin görselliğini her zaman sevmişimdir. Oralar bana daha yerel ve mahalli geliyor.

Neyse efendim. Kanlıca yoğurdu yemek istiyorsanız Çınaraltı diye bir mekan var. Oraya gideceksiniz. Çengelköy'deki Çınaraltı'nın bir benzeri. Sahipleri aynı mı araştırmadım. Dışında bir bahçesi var içinde de birçok masası var. İnsanlar cam kenarı yer bulmak için birbirini gözlüyor adeta. Cam kenarı dediyse harbiden cam kenarı. Neredeyse denizin üstünde kendinizi hissediyorsunuz. O kadar yakın. Fakat bir süre sonra güneş ışınları gözünüzü kör edecek cinsten sizi zorlamaya başlıyor ve midenizi bulandırıyor. Cam kenarı oturma süreniz maksimum 1 saat olsun.

Gelelim Kanlıca yoğurtlarına. Pek bir özelliği yok. Gelen kaselerin üzerinde Kanlıca yoğurdu yazıyor, mönüde farklılıklar dikkat çekiyor. Mesela şekerli yoğurt dediğinizde bir kase pudra şekerei geliyor. Bunun yanı sıra reçelli ve aynı zamanda dondurmalı yoğurtlar meşhur. Biz tercihimizi pudralı yoğurtlardan yana kullandık ve kişi başı 4 TL ödedik bu yoğurtlara.

Dediğim gibi bazı şeyler vardır mutlaka yapılması gereken. Pierre Loti'de çay içmek, Kanlıca'da yoğurt yemek gibi. Bunları yapın eğer vaktiniz olursa. Kimseden eksik kalmayın, her zaman fazlanız olsun. Amaaan bana ne demeyin? Çok okuyan değil çok gezen bilirmiş. Bu sözün de bu konuyla pek bir alakası yok. Saygılar

Bana herkesoraya@gmail.com adresinden her zaman ulaşabilirsiniz...

PALAN OTEL - ERZURUM

Uludağ'a inat her zaman Palandöken diyenlerdenim. Sadece İstanbul'a yakın diye dünyanın en uzun pistlerinden birini görmemezlikten gelen insanlar arasına girmeden 4 yıl sonra Palandöken'e adımımı attım yeniden.

Öğrencilik yıllarımızda Dedeman'ın cafesinde, Polat Renaissance'ın barında zaman harcardık fakat Palan Otel'e pek uğramazdık, hatta hiç uğramadık açıkca söyleyeyim. Universiade 2011 için Erzurum'u tekrar ziyaret ettiğimde otelim Palan'dan ayrılmıştı. Memnun kalmamak elde değil. 4 yıldızlı. Palandöken Dağı'nda da sadece 3 otel var. Yenileri şu an yapılmakta. 5'er yıldızlı Dedeman ve Polat'ın ardından geliyor Palan. Hiç fark etmiyor, hepsi de aynı doluluk oranlarına erişiyor yıl sonunda.

Palan Otel Palandöken'de kalabileceğiniz nadir yerlerden biri. Odalar son derece temiz, banyolar herkesin ihtiyacını fazlasıyla karşılayacak cinsten. Otel görevlileri de yeterince kibar. Oda servisi için iki bilgi. Bira 9 TL. Su ise 3 TL. Denedim ve bu sonuçlara ulaştım. :) Palan Otel için fazla söze gerek yok. Bu arada Erzurum'da ikamet edenler için aktarayım. Dilediğiniz zaman Palan Otel'e gelip kız arkadaşınızla birlikte yemek yiyip ve arkadaşlarınızla bir okey partisi yapabilirsiniz. Bu otelde her faaliyet mevcut. Fakat havuz saat 22:00'de kapanıyor. Bilginize...

Saygılar

25 Ekim 2010 Pazartesi

GEL GÖR CAĞ KEBAP - ERZURUM

Kar, cağ kebap, Dadaş. Erzurum denince akla ilk gelen şeyler. "4 yıllık üniversite yaşamında kaç kez cağ kebap yedin?" diye sorarsanız bir elimin parmaklarıyla gösterebilirim size. Neden? Ben de bilmiyorum. Belki de pahalı gelebileceğini düşünerekten.

6 yıl sonra yolum tekrar Erzurum'a düştü. Bir gazeteci kafilesiyle Dünya Üniversite Kış Oyunları için yapılan tesisleri incelerken neredeyse hepimizin aklı cağ kebaplardaydı. Her zaman her yerde yenmez, yerindeyiz sonuçta. Erzurum'da bir Gel Gör var (1 değil 3 şube açmışlar) bir de Koç var. Genelde Koç daha eski olduğu için Gel Gör'e göre daha popülerdir. Biz fazla bir nüfusa sahip olduğumuz için Gel Gör'ü tercih ettik. Memnun kaldık sayılır. Neden sayılır? Sanırım biraz yağlıydı. Hatta fazlasıyla yağlıydı. Belki et sıkıntılarından belki de dönemden kaynaklanabilir.

Fiyat konusunda bir bilgim yok. Davetli olduğumuz için elimizi cebimize attırmadılar sağolsunlar. Gel Gör hem servisi hem hijyenik yönü hem de kibar garsonlarıyla sizi memnun edebilir. Erzurum'da cağ kebap yiyeceksiniz ya Gel Gör'e yada Koç'a gideceksiniz. Her ikisi de bankalar sokağında. Gez mahallesi diyebiliriz oraya da...

Saygılar. Bu arada seviniyoruz. İstanbul'dan şehir dışına çıkmaya başladık. Önce Muğla'dan, sonra Aydın'dan bahsettik. Erzurum'dan birkaç mekanı daha sizlere aktaracağım. Ufak bir Kırklareli turumuz var, köftelerin hala tadı damağımda. Ufak ufak çıkıyoruz, yeni yılda yurt dışına da açılacağız. Bomba gibi geliyoruz anlaşılan.

24 Ekim 2010 Pazar

PİERRE LOTİ - EYÜP

İstanbul'un en meşhur yerlerinden biri de burası. Pierre Loti. Adını Fransız yazardan alan Pierre Loti Eyüp'te... Muhteşem bir Haliç manzarası ayaklarınızın altında, sağ tarafınızda mezarlıklar, önünüzde ufak bir yosun yarımadası ve takalar.

Pierre Loti'ye nasıl gidilir? Pierre Loti Eyüp'te. İlk önce buraya ulaşmanız lazım. Taksim'den yola çıkıp Tarlabaşı yolundan geçip TRT'nin önünden de geçtikten sonra Eyüp ve Pierre Loti tabelaları sizi arabayla oraya çıkartacaktır. Araba ile gitmeniz halinde İspark yetkilileri sizi karşılaşayacak.

bunun yanı sıra Eyüp'e ulaşıp teleferikle Pierre Loti'ye çıkabiliyorsunuz. Belediye çalışıyor, Akbil bu teleferikte geçiyor. Gelelim Pierre Loti'nin ayrıntılarına. Burada bir süper market edasında fiyat stratejisi uygulanıyor. Evet, anladınız. Çay 1.80, kahve 3,80 ve böyle gidiyor. Neden? Bir nedeni de 200 kuruşun garsonlara kalıyor olması.

Buraya gelip hediyelik eşya da alabilirsiniz. Özellikle feslere isminizi yazdırabilirsiniz. Güzel bir armağan ve hatıra olabilir. Sanırım bu bilgiler yetmiştir Pierre Loti için.

Araya uzun bir zaman girdi. Nedenini bilmediğim sebeplerden dolayı istikrarlı bir şekilde yazamadım ama geriye dönüp ziyaret ettiğim yerleri kaleme almaya devam edeceğim. Saygılar

7 Ekim 2010 Perşembe

SAKIP SABANCI MÜZESİ - EMİRGAN



Biraz da kültür diyip size Sakıp Sabancı Müzesi'ni anlatayım Emirgan'daki. Burası Sakıp Sabancı'nın eski eviydi, vefat edince müze haline geldi ve İstanbul'a yaraşır şekilde hizmet vermeye devam ediyor. Sakıp Sabancı Müzesi nerede? Müze Emirgan sahilde. Yani Bebek'i geçince, Sarıyer'den önde. Çok büyük olmayan bir otoparkı da var ama bir güzellik yapmışlar ve otopark servisini ücretsiz hale getirmişler. Arabayla girmek riskini alma yerine arabasız gelmenizi veya arabanızı arka sokaklarda bir yere bırakmanızı tavsiye ediyorum.

Kültür Başkenti safsatalarının altında Efsane İstanbul: Bizantion’dan İstanbul’a - Bir Başkentin 8000 Yılı” başlıklı sergiye gittim. Gerçekten muhteşemdi. Müze gördüklerimden daha muhteşemdi. Buraya sanırım Atlı Köşk de diyorlar. İçeriye güvenlikten geçerek giriyorsunuz, amaç müzeye girmek değilse çok şık ve tarz kafesinde de oturabilirsiniz. Onu da ayrı bir yazı konusu yapalım. Bu arada bu sergi için giriş fiyatı da 10 TL'ydi. Öğrenciye ise sadece 3 TL. Mutlaka uğrayın. Sakıp Sabancı da mekanında rahat uyusun.

SON BİR NOT: Sakıp Sabancı Müzesi’nde, her cumartesi ve pazar günü saat 15:30’da, Sabancı Üniversitesi öğrencilerinin rehberliğinde ücretsiz “Atlı Köşk” turları yapılıyor.Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi ve Pazar : 10.00-18.00
Pazartesi günleri kapalıdır.

28 Eylül 2010 Salı

PORTAXE - BALTALİMANI


Burası eskiden meşhur Şaziye'ydi. Daha sonra Portaxe adını aldı. Port Liman, axe da balta, hemen belirteyim... Baltalimanı İstanbul Üniversitesi Sosyal Tesisleri'nin hemen dibinde yer alan Portaxe, Bebek'ten gelirken sağda kalıyor, şaşırmayın, Bebek'ten gelirken...

PES 2011'in lansmanındayız... Oyunu test etmeye gittim dersem yalan olur, bu oyunla yatıp kalkanlar arasında kendimi rezil edemem, ben de hemen terastaki bistromu kaptım, daha doğrusu kapılı bistroya çöktüm. Organizasyon olarak lansman son derece başarılı diyebilirim. Oyunu doyasıya tatmak isteyenler dev ekranların başına, yakamozu ve muhteşem manzarayı şarapla canlandırmak isteyenler de terasa düştü.

Portaxe'ın manzarasını ilk gördüğümde "Burada ne düğün yapılır hani?" diye bir soru canlandı ki burası da zaten "Boğaza karşı düğün yaptım" diye gururlanmak (!) isteyenlerin yeriymiş. Yaş 27'ye geldi, düğün kafalarına bürünmek doğaldır... Hem geniş bir de otoparkı var, park sorununuz yok fakat çıkışta 10 TL'nizi hazır edin.

Bir lansmanda olduğum için Portaxe'dan aktaracaklarım bu kadar... Son not: Terastaki cayır cayır yanan iki ateş topunu da unutmayalım, sıcak havalarda bile "Kendinizi sahilde Akdeniz akşamları şarkısını söyler gibi hissedebilirsiniz. Hadi bakalım. Saygılar :))

Özel fotoğraflarımız da çok yakında burada...

24 Eylül 2010 Cuma

HARDAL - ASMALIMESCİT




Babylon'dan aşağıya doğru inin, Groove'u geçin sağ çaprazınızda Hardal vardır. Cisim olarak sevmem ama isim olarak sempatikliği bana ilk bakışta +10 hadi +20 puan kazandırdı zaten. Bu mekana gitmek için plan yapılmadı. Kalabalık bizi buraya itti. Bir masaya oturduk tam 8 kişi ve aynı zamanda oturmadan önce 30 dakika bekledik 8 kişi. Sonunda soluk aldık. Bırakın masayı bir sandalye olsun yeter. Son dönemin Asmalı furyasından Hardal da nasibini aldı, masalarını doldurdu.

Hardal Mart ayında açıldı Asmalımescit'te... Samimi ortamı, turuncuya kayan iç açıcı dizaynı ve dışarıdaki masa ve sandalyelerinin kalitesiyle benden 10 üzerinden 8 aldı. Dikat edin sadece dizayn açısından dedim.

Hardal'ı tercih eden o gecenin kitlesi de gerçekten göze hitap eden cinstendi. Bu arada hemen belirtelim Hardal, Mert Çiller'inmiş, yani eski Başbakan Tansu Çiller'in oğlunun.

Her seferinde yazıyı bitirmek istiyorum ama bitmiyor işte. Mojitoları enfes. Son zamanlarda denediğim en mojito kuşkusuz burada yapılıyor. Onun yanı sıra 50'lik biralar uzun, düz bir bardakta geliyor. Belli bir tarzı var. Fiyatı 12 TL. 33'lük biralar ise maalesef genelde istenilen soğuklukta değil. Ilık. Onun fiyatı da 9 TL. Hadi son bir şey daha... Mekanda 17 çeşit hamburger yapılıyor. Siz yine de aşçının seçimini deneyin :) Saygılar efendim

SONRADAN AKLIMA GELDİ... İYİ OKUYUN
BÜYÜK HARFLERLE ÖNEMLİ NOT: BUNU HARDAL YETKİLİLERİ DİKKATLİ OKUSUN!

Gece saat 1 suları. Artık yavaş yavaş mekandan kalkmak üzereyiz. Hesabı istedik. Hesabın bize ulaşması saat 1.30'u buldu ısrar ve tekrarlamalarımıza karşın... Az kalsın hesabı ödemeden çekip gidecektik fakat bize yakışmazdı :) Neyse. Hesap sonunda geldi. Paramızı ödedik. Beklemeye başladık paranın üstünün gelmesini... Az buz değil 20 TL'ye yakın para üstü gelecek. Garsonları uyardık gelmedi, bir kez daha uyardık gelmedi. Masada kalan iki arkadaşımıza bari o parayla iki bira daha gönderilmesini RİCA ETTİK. Ama o da gitmemiş. Sonra öğrendik. Ne olacak şimdi o paralar? Garsoniyer mi yoksa çakallık mı yoksa unutkanlık mı?

Hardal'ın servis açısından kendine çeki düzen vermesi gerekiyor. Mert Çiller gibi göz önünde olan birinin açtığı bu tarz mekanda böyle garsonların çalışması yakışmıyor. Diğer internet sitelerini de okudum. Herkes amatör garsonlardan şikayetçi. Her siteye gönderdikleri o tanıtım yazısındaki birçok özelliği yerle bir ediyor bu durumlarda...

Bu yazıyı okuyan Asmalımescit Hardal yetkilileri bana ulaşırsa onlara birkaç tavsiyede bulunabilirim. Çünkü bu yazının akşamında da Hardal'a uğrayacağım...

Hardal
Asmalımescit Mah. Minare Sok. No:12 Tepebaşı / Beyoğlu
0 212 243 83 60

22 Eylül 2010 Çarşamba

GROOVE - ASMALIMESCİT




"babylon'un alt, otto'nun karşı komşusu. sokağın bu seneki popülaritesinden sonuna kadar faydalanmış, otto'ya benzer içki seçenekleriyle ayakta kalanlar için bir alternatif olmayı başarmıştır. sezon başında dışarı müzik yayını yaparken daha sonra neden içine kapanmıştır bilinmez fakat sokak böyle dolduğu sürece otto'nun gölgesinde kalmaktan şikayetçi olmayacakları kesin" Ekşisözlük'te böyle yazmışlar Groove için...

Güzel havalarda geceyi Asmalı'da geçirmek isteyen insanların tercihi değildir iç mekanlar. Yer olmadığından içeride pencere dibinde oturup dışarıda temiz hava içerisinde eğlenenleri hüzün dolu gözlerle izleyen arkadaşlarıma dayanamadım ve kendi grubumu alıp sokak partisine götürdüm. Grup derken BEN: 7 O: 6. 1 kişi daha bulsak halı saha maçı yapacak kadar kalabalık bir ekiptik. Bu grubun bölünmesi gerekiyordu onu da yerine getirdik.

10 dakika kalabildiğimiz Groove'dan aldık biraları ve attık sokağın köşesine kendimizi. Benim için hava hoş, sabaha kadar ayakta kalabilirim ama nazlı kızlar olunca yanınızda onlarla beraber siz de yoruluyorsunuz, bilirsiniz...

Groove'a dair anlatılacak bir anekdotum yok açıkcası. İçeride 10 dakika kalan ve içi daralan biri olarak fiyattan bahsedeyim... Bu tarz yerlerde fiyatlar normalin biraz üzerinde. Bira 9 TL... 33'lük. Fakat Groove kış zamanı romantik bir yer için denenebilir.

FACES - ASMALIMESCİT




Gözlüklü bodyguard: Oo birader. Nereye gidiyorsun? Arkadaşını sokamazsın içeriye...
Ben: Neden?
Gözlüklü bodyguard: Sen 2 erkek 1 kız gelmedin mi?
Ben: Hayır. İki kızla geldim.
-Burada gözlüklü bodyguard bir aptal olur..
Ben: İstersen çağırayım kızları, çıkıp gidelim hep beraber
Bodyguard: Geçin bakalım hadi..

27 yaşında karşılaştığım bu sözlerin ardından mekandan çıkıp gittik zaten. Burası Faces... Asmalımescit'te yer alan hani o hep önünden geçtiğiniz yer. Adı gibi değişik yüzlere sahip. Artist bir barmenleri var. Beş yıldızlı otellerde şov yapan barmenlere benziyor. Bir şeyler yapıyor, tamam güzel de ara sıra da kırıp döküyor. Takdir ettiğim yönü barda oturanlara verdiği biraları unutmaması. Siz bedavedan bira içiyoruz derken 10 dakika önce verdiği biranın parasını istiyor. Bunu takdir ettim gerçekten.

Başka... Burasının tek özelliği Asmalımescit'in güzel yerlerinden birine kapak atması. Mekan herkesin geçtiği yerde kurulmuş ve o kalabalık sizi içeri girmek için cezbediyor. Giriyoruz içeriye. Müzik fena değil. Yabancılar fazlalıkta. Dip dibe dans edip birileriyle sıcak iletişim haline geçmek isteyen vatandaşlarımız için birebir.

Merak edenler için söyleyelim bira 10 TL. Ufak bira... Ama böyle eğlence mekanları için normal diyebiliriz.

Sofyalı Sok. No:16, Asmalı Mescit Mah., Beyoğlu İstanbul
Telefon: 0212.2931388

13 Eylül 2010 Pazartesi

SCOTCH - NİŞANTAŞI



"Nasıl anlatsam, nereden başlasam" diyesim geliyor Mazhar Alanson gibi... İstanbul'un en farklı yerlerinden birinde geçirdim Cuma gecesini bu hafta... Niaşntaşı gibi bir yerde adeta bir pavyon esintisi... Lüks bir pavyon. Pistin etrafına sıralanmış, milyarlık localar, milyonlarca liralık bistrolar, girişi 35 TL olan kapısı... Bu hafta Scotch'dayız. Nişantaşı Scotch. Yılların mekanı...

Evet. Tamamen bu blogun gafletinden dolayı geldim buraya. Gece saat 2:30'da. İçerisi tıklım tıklım. Durun daha içeri girmeden dışarıdan notlar aktarayım size. Taksiyle geldiğimiz mekanın önünde 4 takım elbiseli görevli karşıladı bizi. Taksimizin bütün kapıları taraflarınca açıldı. Yürüdük, döndük sağa. Tünelden geçtik, x-ray cihazında bekledik, ulaştık kasaya. Post makineleri arasında görmekte zorlanacağız o kasaya kişi başı 35 TL ödedik. Para harcamaya hazır ruh halimizden dolayı eğlenceyi odak yaptık. Pist dolu, localar dolu. Mekanda girişte bile bir pavyon edası var. Loş ışıklar, bordo Osmanlı vari localar, garip, bıyıklı bir DJ, iki üç disco topu ve asıl önemlisi insanlar hatta kadınlar...

İstanbul gece aleminin tanınmış simaları var içeride... Beyaz'ın da burada bir locasının olduğunu belirtmekle beraber ünlü işadamı Aziz Yıldırım'ın yeğeni Neşet Yalçın kapatmış locayı eşiyle beraber... Çaprazımızda etrafı kesen 4 silahşorler. Çok Güzel Hareketler Bunlar'ın hıyarlı babası Şahin Irmak, yanında Asuman Krause'nin eski sevgilisi, talk şovcu Önder Açıkbaş, birçok filmde ve dizide gördüğümüz tiyatrocu Ruhi Sarı ve yanlarındaki dördüncü şahıs... Buranın müdavimleri oldukları hallerinden ve selamlaşmalarından anlaşılıyor... Bu ve bunlar gibi onlarca tanınmış sima. Bu isimlerin yanında kendini 'Don Vito Corleone' zanneden sahte mafyacıklar, yanlarında Rus, Hollandalı güzeller. Hollandalı dememe şaşırdınız mı? Valla ben gördüm. Hem de hemen arkamdaydı. Siyah, bol pantolonu, kırmızı dekolteli gömleği, kırmızı ruj ve ojeleriyle bakışlar üstündeydi. Kim mi o? Belki siz tanımazsınız ama Star'da bir dönem yayınlanan Yabancı Gelin'in Hollandalı güzeli. Lorraine... Lorraine'nin yanında Rus olduğu tezini getirdiğim alımlı, mini etekli bir kadın ve önünde oynadıkları, ona karşı oynadıkları, yorgun ama çapkın bir iş adamı (!) Biraz tedirgin, biraz çekingen. O evde aslan kesilenlerden. Localar değişiyor. Bu kez oğulları geliyor, yanlarında güzel ama bir değişik kızlarla. Hepsi birer Ezel. Polat değil...

Ama genel kanı ne olursa olsun başarılı, paralı, yerli kafa eğlencesini benimseyen, pavyon edasını lüks bir semtte ve yerde yaşamak isteyen erkekler burayı tercih ediyor. Kimileri çapkınlık peşinde kimileri ise gerçekten eğlence.

Scotch uzun yıllardan beri burada hizmet veren bir yer. Yılların gedikli mekanı. DJ'yi yıllardan beri aynı, sahibi de... Konsept ve gelenler de... Mekanda sadece Türkçe müzik çalınıyor. Hareketli Türkçelerden. Dans pisti, üçlü beşli kadın gruplarıyla, av peşinde olan azgın tekelerle, birinin onlara yakışıklı deyip kaldırdığı kaslı görünen ama yağlı genç, dalyan erkeklere dolu...

Kadınlar aynı tip. Saçlar sarı (sahte), fönlü, mutlaka mini etekli, ateşli, lensli, kartal gözlü, tecrübeli, evrensel, yerel...

Kısaca burası mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Özellikle zengin koca arayıp, evli olmasına aldırış etmeden takılmayı bir farz bilecek kadınların yeri de olabilir. ama grup şeklinde kendi arkadaşlarınızla da gidebilirsiniz. Kendine has, belli bir tarzı var Scotch'un...

Son olarak maddiyattan bahsedelim. Biz kendimize oturacak bir yer bulamadık. Çünkü oturacak yer bulacak kadar çok paramız yok. Şişe açtırmak gibi zevklerimiz de yok. Ayakta takıldık 2-2.5 saat. yeri geldi kafa güzelliğinden dans ettik, yeri geldi şarkılara eşlik ettik. Mekan girişinde 35 TL ödedik, buna bir içki dahil. Biz vodka enerji olarak belirledik rotayı. 4 kişi birer adet aldık. Yetmez dedik. Bira almaya gittim bir centilmen (!) olarak, ve mekanda bulunan tek bira olan Miller'lara tanesi 20 TL'den bıraktım onların kasasına. Bira ne oldu? 10 dakika sonra tuvalete gittiğimde teslim ettim geldiği yere... Bira içmekteki amaç elimiz boş durmasın. Geçtim masayı hadi...

İşte burası böyle... Şahsına mühnasır olduğundan belki de İstanbul'da tarzına yaklaşanı bile bulunmadığından mutlaka gidip görmenizi isterim. Eğleneceksiniz, biz eğlendik... Sonuçta Scotch, yıllardan beri var, bir efsane, bir ekol...

BİR DE GOOGLE'DAN ALDIĞIM BİLGİLER VAR! BUNLARI DA BİR OKUYUN DERİM BEN!
*İçeri girdiğinde kafası sıfıra vurulmuş, Gucci pabuçlu, Vacheron Constantin saat takmış trendy erkeklerin, DJ’in çaldığı Misket havasıyla hoppaaa diye oynadığını görürsen şaşırma.

*
DJ dahil, personel 1960’lardan beri hiç değişmedi. Mekanın girişinde ilk yıllarından kalma bir fotoğraf var. Bütün ekip aynı! Dikkat ettin mi bilmem hepsi bıyıklı. DJ Yusuf diğer arzu nesnesi DJ’ler gibi pek havalı değil, saçları klasik, hatta bıyıklı.

*
Eski gazinolarda görebileceğin tuvaletçiler bir tek burada var. Kapının önünde peçete ve kolonya ile bekliyor.

*
Scotch’a giden hanımlar ayna dansı yapmayı unutmasın! Scotch’un pist kenarları aynayla kaplı olduğu için orada Ayna Dansı diye bir şey var. Ruslar ve benim gibi dalgacı Türkler yapıyor. Aynanın önüne geçip kendini okşaya okşaya dans ediyorsun.

*
Yalın, Emre Altuğ, Deniz Seki, Okan Bayülgen, Teoman, Nükhet Duru, Beyaz, Yılmaz Erdoğan, Demet Akbağ hep orada. Nişantaşı’nın en elitleri ile Dolapdere’den gelenler bir arada. Arada Rus hanımlar da var.

10 Eylül 2010 Cuma

ARA CAFE - TAKSİM




Ara Güler huysuzdur, cafesi de öyle hep dolu. Ara Güler başarılır, cafesi de aynı şekilde. Yemekler şahane. Ara Güler vizyon sahibidir, cafesi de öyle. Modaya ayak uydurmuş, ama yine de kendine has bir tarzı var...

Ara Güler ülkenin yetiştirdiği en önemli fotoğrafçılar arasında... Fotoğrafçılıktan sağladığı birikimi Taksim'de bir cafeya yatıran Ara Güler ortaya muhteşem bir hizmet sunmuş. Öncelikle adres tarifi verelim. Ara Cafe Galatasaray Lisesi'nden Fransız sokağına giden yokuşun hemen sağında yer alan ara sokakta yer alıyor. Boylamasına sıralanmış ikili masalar ne zaman gitseniz hep dolu. Yer bulmak deveye henden atlatmak kadar zor. Bekleyeceksiniz, ara sıra uğrayacaksınız. Neden? Bir bildiğimiz var elbet.

Taksim'in dokusunu hissedebilirsiniz burada. Taksim'de üst katlar dışında güzel yemek bulmak zordur aslında. Merdivensiz bir mekanda yiyebileceğiniz en güzel yemekler kesinlikle Ara Cafe'de yapılıyor. Servis inanılmaz hızlı. Fiyatlar ise Taksim'e biraz fazla olmakla beraber belli bir kesime hitap eden cinsten... 15-25 TL arası kendinize güzel bir ziyafet çekebilirsiniz burada...

Öte yandan Ara Cafe'de ilgimi çeken iki nokta daha var. Biri servis kağıtları diğeri ise değişik tuvaletleri... Tabağınızın konması içi gelen servis kağıtlarında Ara Güler'in yıllar önce çektiği İstanbul fotoğraflarına rastlayabilir, tuvaletlerinde ise eski gazete kupürlerinden, film afişlerine kadar birçok hatıraya rastlayabilirsiniz. Tuvaletinizi yapmak inanın hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı.

Ve son olarak HERKESORAYA size bu hizmeti de sundu ve Ara Cafe'nin tuvaletlerinin fotoğrafını çekti. Hadi bakalım. Keyif başlasın...

9 Eylül 2010 Perşembe

MAHİROĞLU RESTAURANT - MUĞLA


Babam diye söylemiyorum ama o Muğla'nın en meşhur aşçılarından biridir... Zamanında sürdüğü saltanatı şimdi başkalarının da tatması için çaba sarf ediyor, mekanı dolduruyor. Mahiroğlu Restaurant'tayız. Muğla'nın en popüler restaurantında. Muğlalılar şehir içinde demlenmek yerine genelde yaylayı tercih ederler. Yayla dediğime bakmayın Karadeniz'le karıştırmayın. Bu yayla 5 metre yükseklikte bile değil. Sadece yeşillerle bezenmiş olduğundan adını yayla koymuşlar işte, Karabağlar yaylası... Bu yaylalarda yer alan tüm kahveler neredeyse yıllar içinde birer restauranta dönüştü. Bunlardan biri de Mahiroğlu Restaurant. Burada babamın (Ali Sivaslı) çocukluğundan ve atalarından gelen tecrübeyle ızgaraya attığı köfteleri, biftekleri, pirzolaları deneyebilirsiniz.

Kavak ağaçlarının altında yudumladığınız rakı, yediğiniz enfes köfteler, harika servis, geniş bir otopark, şehre sadece 5 dakika uzaklıktaki mesafe, ayakkabınızı çıkartarak bastığınız çim, arkadan sade bir şekilde gelen ve ruhunuzu ayağa kaldıran Türk Sanat Müziği eserleri sizi sizden alacak, yastığa kafanızı mutlu bir şekilde koymasınızı sağlayacak.

Hesap ise inanılmaz derecede uygun. Madem gideceksiniz benden de bir selam söyleyin babama. Hesap almaz o zaman, inanın bana... Şimdiden afiyer olsun... Saygılar

NOT: Bu arada Muğla'dan esintiler sona erdi. Artık İstanbul günleri yeniden başlıyor. Mekanlar birikti. Öte yandan teşekkür ve tepki maili atan tüm mekan sahiplerine teşekkür ediyorum. Duyarlılığı her zaman sevmişimdir. Görüşmek dileğiyle... Bir sonraki mekan ARA CAFE...

8 Eylül 2010 Çarşamba

PUBUÇ - MUĞLA


Muğla'da artık bir fenomen haline geldi PubUÇ. Kıbrıs Pastanesi'nin karşısından girilen sokakta 2-3 yıl boyunca gençleri biraya boğan ve alkol zevki aşılayan bu mekan artık başka bir yerde hizmet veriyor. Uygun fiyatları, güzel dekorları ve iyi hizmetiyle herkesin beğenisini kazanan PubUÇ şimdi eski Muğla dolaylarına kaydı.

Mabolla'nın başka şubesi Muğla Sanat Evi'nin yerine taşınan PubUÇ şu an Muğla'nın en revaçta mekanı olarak dikkat çekiyor. Kimi ararsanız orada. Muğla'nın tanıdık yüzlerinin cirit attığı mekanın tasarımı ve dizaynı gerçekten görülmeye değer. Yapraklar altında bira içmek, dev barkovizyona ara sıra takılmak, tanıdığınız birçok arkadaşı görüp masadan masaya dolaşmak istiyorsanız mekanınız burası olsun. Zaten Muğla'da mekan kısırlığı ve bir oranda da fazlalılığı var. Mekanların trendi zaman zaman bitebiliyor. Canlı müzikte SoSo lider durumda. Sohbet edip bira içmek isteyenler ya Teras'ta yada PubUÇ'ta oturuyor. Fakat herkesin tahtının sallanması an meselesi... Her an her şey olabilir, dikkat, her zaman özen, her zaman güleryüz. Burası Muğla her an her şey olabilir. İlgi başka yerlere kayabilir...

4 Eylül 2010 Cumartesi

ARDORE - MUĞLA



Güzel Muğla'mın, güzel cafesi... Kentimden ayrılalı 10 sene oluyor neredeyse. Ben oradayken ne üniversite vardı ne de doğal olarak farklı tipler. Herkes birbirini tanır, garajda inip oradan geçen birine "Sivaslı'nın evi nerede?" deseniz size gösterirdi. Her şey gibi Muğla da değişti. Eski havasını soluyamıyorum artık. Büyük şehir gördüğümden yavan geliyor, sahte geliyor, statik geliyor. Konumuzun bunlarla pek bir alakası yok ama böyle başlamak hoşuma gitti.

Bu yazıya başlamadan önce "Vay be günün birinde Ardore'yi de yazmak varmış" diye geçirdim içimden. Bir zamanlar Ata Park'tı burası. Değiştikti. Pek hatırlamıyorum. Ama ne zaman adı Ardore oldu, pizzalar yapılmaya başlandı, Americano menüye eklendi, soğan tanecikleriyle kavrulmuş soslu tavuk çıtır paneler gibi masallar uydurulmaya başlandı ben de burayı kafaya almış oldum.

Zevkli, haşarı, düzenbaz, heyecanlı ve dik yaşanan ortaokul, lise yıllarımın vazgeçilmez mekanı değildi ama yine de gidilirdi. Neden? Evden çıktığınızda yolda gördüğünüz bir kişiyi o gün içerisinde 4 defa daha görebileceğiniz bir yer Muğla. Ardore'de maşallah şehrin göbeğinde. Ben kız arkadaşımla otururken mazallah babam beni görse, ki görür, ne olur. Birşey olmaz da kayınpeder 5 km. uzaktan mutlaka görür. Sonra al başına belayı...

İşte böyle değişik keyifler ve o günün koşullarıyla maceralar yaşadığımız günlere geçtiğimiz ay yeniden döndüm. Nedense akşam bir kahve içelim dediğimizde ilk durağımız burası oluyor ve sanırım olmaya da devam edecek. Muğla gelişiyor diyoruz ama üniversiteden başka değişen bir şey yok. Kafa yapısı hep aynı, insanlar hep aynı, bakışlar hep aynı. Ama seviyooruz yine de Muğla'yı. Ah Ardore Ah.. Bakalım bu yazıyı okuyan Ardore sevenler neler diyecek buradan...

Saygılar

ÖZ MENDERES - AYDIN



Kuşadası'ndan Marmaris'e dönüş için Aydın'a uğramak zorundasınız. Aydın'a gelmişken de Öz Menderes'e uğramadan geçmek olmaz...

Çok fazla attım farkındayım. Aydın TV'de çıkan reklamlara benzeyen bir girişin ardından dönelim özümüze. Karadeniz pidesini severim. Bol yağlı, bol malzemeli olur. Ama yıllar geçtikçe sağlığına ve o ayva göbeğine biraz daha hassaslık gösteren biri olarak bu aralar ondan kaçmaya çalışıyorum. Fakat İstanbul'un neredeyse hepsini Karadeniz Pide Salonları kapladığı için de maalesef 2 haftada en az 1 kere beni hapsediyorlar dükkana. Pide demişken; Muğlalılar olarak hep bizim oranın pidesini severiz. Bizim oranın pidesi meşhur değildir. Köftesi harikadır ama meşhur değildir. Neden? Bu Egeliler hiçbir zaman paranın peşinden koşmadılar. Onlara akşam ver iki duble rakıyı, koy denizden yeni çıkan balığı, ver müziği, bir de yanında rakıya eşlik eden bir kadın oldu mu; başka hiçbir şey istemez bu Egeliler. İşte o yüzden siz duymamış olabilirsiniz ama biz biliriz. Muğla'da Pamukkale'de yaşadığım pide zevkini tekrar hatırlattı burası. Aydın'da Süleyman Demirel Lisesi'nin bulunduğu sokakta yer alan Öz Menderes harika pidelere sahip. Servis güzel. Fiyat ise gördüğünüzde "Bir bakar mısınız? Bu hesapta bir yanlışlık mı var?" dedirtecek cinsten... Buraya uğrayın pideleri gerçekten çok güzel.

1 Eylül 2010 Çarşamba

MEHMET ZENGİN'İN YERİ - AYDIN



İstanbul'dan Ege'ye inenler iyi bilirler. Eğer bu bölgeden geçiyorsanız çöp şiş yemeden geçmek günahtır. Ana yol üzerinde yan yana sıralanmış çöp şiş restaurantları ve değnekçiler sizi çağırır o lezzete. Biz de bu yörenin insanları olarak yıllardır bildiğimiz Mehmet Zengin'i tercih ettik. Günümüzde yaşanan et kısırlığında yediğimiz çöp şişler her ne kadar eskiyi aratsa da yine günümüz ortamına göre son derece lezizdi. Yanında gelen ızgarada pişmiş domates ve soğanların bastırdığı çöp şişler için ödediğimiz fiyat pporsiyon olarak 12 TL. Doğal olarak arabanızla geldiğiniz için size sorulmadan yıkanan otomobilinizin suları daha gitmeden bahşişi sıkıştırsanız sizin klasınıza yakışır. Yolu buraya düşenler için Mehmet Zengin'in Yeri'ni önerebilirim. Bu yolda mutlaka çöp şiş yenir. Ama fazla kaçırmayın, yolumuz uzun, aman uyuklarsınız sonra...

Fotoğraflar da özel hizmetimizdir. Yaşayın doya doya...

Saygılar