22 Ocak 2010 Cuma

MAS&MORE - MASLAK


Burası Maslak. İş kulelerin bulunduğu, ticaretin kalbinin attığı yer. Doğal olarak burada hizmet veren cafe ve restaurantlar da sadece öğle yemekleri zamanında çalışıyorlar. Zaten o kalabalık da sanırım onlara yetiyor. öğle yemeklerini genelde kanalın içindeki restaurantta yemeyi tercih ediyorum ama zaman zaman gündemin boş olduğu bir günde dışarıda çıkıp keyif yapabiliyorum. İşte bu günlerden birinde Maslak'taki ilk cafe ziyaretimde bulundum. Yan yana sıralanmış cafelerin arasından Mas&More'u seçtim. Saat 3 gibi öğle yemeği yemeye vakit bulabildiğim için doğal olarak cafe beni boş bir şekilde karşıladı. Arkadaşım köfteyi gayet beğendi. Ben ise kahve içmeyi tercih ettim. HSBC Bankası'nın karşısında bulunan Mas&More taş yapılardan kurtulup iki üç yeşillik görmek isteyenler için birebir... Deneyebilirsiniz...
İletişim: herkesoraya@gmail.com

6 Ocak 2010 Çarşamba

ŞAMPİYON KOKOREÇ - BEŞİKTAŞ


İşten sonra yenen yemeklerin tadı başka oluyor. 6'dan sonrakiler değil elbette 00:30'dan sonrakiler... Pazar gecesi büyük bir umutla Şampiyon Kokoreç'te aldık soluğu Coşkun ağabeyimizle... Onun amacı midyeden, kokoreçten öte acı yemekti. Orada çıkarıp ona bir biber versem gitmekten bile vazgeçebilirdi. Evet, bu umutla gittik ama onun deyimiyle adeta bir skandal yaşandı. Midye dolmaları söyledi büyük bir iştahla, masada biberleri göremeyince hafif bir tedirginlik, garsona bir soru ve büyük bir hayal kırıklığı... Evet, acı biber yoktu... O da bol acılı bir çeyrek kokoreçle idare etmek zorunda kaldı.

Şampiyon Kokoreç İstanbul'da bir marka. Ne anlatmaya, ne anlatılmaya ihtiyacı var. Sevmeyenleri de yok değil. Açıkcası ben sokak kokoreçlerinden daha çok zevk alıyorum. Ayakta, soğukta, kötü bir ayranla hem de sıra bekleyerek... Özellikle alkolden sonra... Gidip de masada oturarak kokoreç yenmez bana göre. Beşiktşa Şampiyon Kokoreç en güzel mevkiiye açmış dükkanı. Katlarını bile sayamadım. Servis iyi, garson çok. Tavsiye edilir...

5 Ocak 2010 Salı

CANIM CİĞERİM - TAKSİM


İki gün aç kalın. Hiçbir şey yemeyin. Ziyafet çekeceğiz burada. Önce gelecek kavurlmuş soğanlar, bol sumaklı, yanında lavaşlar, acılı Antep ezmesi, roka, bol maydanoz. İlk başta bunlarla ön hazırlık yapacağız. Ne yemek istersiniz? Ciğer, et şiş, tavuk... Çoğunluk ciğer yiyor benden söylemesi ben genelde et şişi tavsiye ederim. Ciğeri tek tük başkalarından otlanırım.. Ayran da cabası hani. Ya künefe? Ona yer kaldı mı? Sıkıştıracağız artık bir şekilde...

burası Canım Ciğerim. İstanbul'un birçok yerinde çakmalarını görebilirsiniz. Ama 'Başka Şubemiz Yoktur'. Burası Asmalımescit'te. Yaklaşık 10 yıldan beri burada hizmet veren CanımCiğerim Türkiye'nin en iyi ciğercisi olarak gösteriliyor. Bir Cumartesi akşamı. Canım Ciğerim'e varmadan uzaktan öyle bir sıra gördüm ki... Siz deyin ekmek sırası, ben diyeyim konser sırası... Yok, millet ciğer yemek için yağmur altında sıra bekliyor. Önümüzde en az 10 kişi var. Gider miyiz? O kokuları duyduktan sonra asla.

Bu Canım Ciğerim'e ikinci gidişim. İlki yine çok güzeldi. Hatta çok fazla yiyemesem de daha da güzeldi. Ama bundan da çok keyif aldım. Hesap ne kadar diyecek olursanız? 3 kişi. Birer porsiyon şiş. Her porsiyonda 10 şiş var. 3 ayran ve sonunda da ortak yediğimiz bir porsiyon künefe. Toplam 68 TL ödedik. İnanın o yemeğe az bile. Bir gidin bana hak vereceksiniz...

3 Ocak 2010 Pazar

CAFE Pİ - TAKSİM


Cafe Pi ile tanışmam Beşiktaş'ta gerçekleşmişti. Şu ana kadar Türkiye'nin görmediği kokteyller ilginç isimlerle alkol sevenlerle buluşuyordu. Big Babol ve Tipitip sakızlarından oluşan aromalı vodkalar muhteşem bir damak zevkine hitap ediyordu. Liste genişledikçe genişledi ve doğal olarak Cafe Pi'ler de arttı. Beşiktaş'tan seri başlarken bir sonraki durak Taksim oldu. Açılan 3 Cafe Pi'nin ardından üstüne bir de bir sokak geldi. Evet, sokak. Emek Sineması'nın (o da tarih oldu tabii) hemen arka sokağında yer alan sokakta eskiden rockerlar olurdu. Şimdilerde Küçük Beyoğlu diye adlandırılan sokak benim deyimimle 'Kalburüstü alter' lere hitap etmeye başladı. Çok güzel bir atmosfere sahip olan sokağın hepsini kapatan Cafe Pi daha geniş bir kitleye hitap etmeye başladı artık.. İstanbul'da bir Cafe Pi çılgınlığı aldı başını gidiyor. Buranın benim için bir başka özelliği daha var. Vedasından 2 yıl sonra tekrar görüştüğümüz kız arkadaşımla buraya gelmiş ve bu cafe 'bizim şarkımızla' bizi karşılamıştı. Her neyse konumuza dönelim, Cafe Pi'de kokteyller 8 TL'den başlıyor ve 20 TL'lere kadar uzanıyor. Ben Snatch filminin kokteyline 10 TL ödedim. Gayet de iyiydi. Buraya gelecekseniz bira içmeyin artık. Bakın bakalım insanlar başka hangi alkollerden zevk alıyor.

Sokağı kaplayan mekân içinde mekânlar aslında burası: La Rambla, Fabrika, Paralel ve Last Pub... Ama hepsi Cafe Pi başlığı altında çalışıyor. Tüm mekanlarda aynı şarkılar çalıyor...

fotoğraf Beşiktaş Pi'den...
İletişim: herkesoraya@gmail.com

LİMONLU BAHÇE - TAKSİM


Daha önce birkaç kez uğramıştım. Limonlu Bahçe adından da anlaşılacağı gibi bahçeye kurulmuş bir cafe. Taksim'den Cezayir Sokağı'na inilen yoldan devam ediyorsunuz. 45'liği de geçtikten sonra levhalara bakıp içeri geirip alt kata inmeniz gerekiyor. Yani bahçeye. Ama giderken ben nereye gidiyorum kaygısı oluşturmasın sizde. İçeride farklı bir konsept. 3 bölümden oluşuyor. Orta alanda sigara içilebilirsiniz. Son bölüm ise genelde çiftlere ayrılmış. Limonlu Bahçe Taksim'in gürültüsünden sıyrılıp sessiz sakin birşeyler içmek, şöminenin önünde şarabını yudumlamak isteyenler için ideal bir yer. Fiyatlar Taksim ortalamasının biraz üzerinde. Cheesecake'e 12 TL, tosta 13 TL (tabii ki alengirli) ödemek bana koymaz diyorsanız burası sizin için ideal... Bu arada şunu da belirtelim. Son yıllarda gittikçe artan bir moda burada da uygulanıyor. Erkek erkeğe gittiğiniz zaman kimse sizi kaale almıyor. Çok çirkin olsun ama bayan olsun. Baş köşe sizin.. Benden söylemesi.. :)

ALİ BABA RESTAURANT - BEŞİKTAŞ


Beşiktaş'ta yaşayıp da burayı bilmeyen yoktur sanırım... Beşiktaş Ihlamurdere caddesinde hemen Kırkpınar Köftecisi'nin sırasında. Hani o masaları dışarıya atılmış olan, hani caddeden geçenleri içeriye çekmek için 1 kilometre uzaktan bağıran... İşte geçtiğimiz akşamlarda yolum oraya düştü. Kebap yeme istediğimiz adres olarak bizi oraya götürdü. en büyük özelliği ne biliyor musunuz bu restaurantın?? Belki de dünyanın en hızlı servisi burada... İnanın masa siz sandalyeye oturmadan hazırlanıyor, oturduğunuz anda meze seçmek için seçenekler size sunuluyor. 1 dakika içinde ikram için sunulan ezmeler, tereyağı, peynir ve çiğ köfte... Ana yemekten önce bunlar sizin iştahınızı biraz kesse de yemeğin lezzeti kalanları ekmekle sıyırmanızı bile sağlıyor açıkcası... Evet, servis dünyanın en hızlı servisi belki dedik ama eğer siz de benim gibi kapı girişine ve hatta servis masasının önüne oturursanız inanın keşke dünyanın en yavaş servisi burada olsa diyebilirsiniz.. Neyse, servisin ön planda olduğu mekanda çaylar ise tam tersiydi. Madem ikram olarak misafirlerinize çay veriyorsunuz, hem de tüm ülkenin bir çay gurmesi olduğu yerde, ve bu kadar iğrenç bir çayı önümüze koyuyorsunuz... Gerçekten ayıp... Çay bile böyleyse acaba Türk kahveleriniz nasıl? Boşverin. Sormadım bu soruyu...