3 Kasım 2013 Pazar

PEPE ROSSO - İZMİR



İzmir, lakabını fazla fazla hak edercesine güzel. En güzeli insanları. En güzeli kibarlığı, en güzeli sakinliği.

İzmir diğer Anadolu şehirleriyle farkı açıyor ama İstanbul’un yanına bile yaklaşamıyor birçok konuda. Örneğin restaurantlar.

Şu ana kadarki İzmir ziyaretlerimde ‘İşte bu en iyisi’ dediğim hiçbir tat veya hizmetle karşılaşmadım. Son olarak İzmir’in en güzel yerinde bulunan Pepe Rosso aslı restaurantın halleri içimi acıttı, üzüldüm.

Mekanımız Alsancak’ta. Hem de 10 yıldan beri, sitesinde yazıyor. Masasından sandalyesine mönüsünden tabağına kadar baktığınızda bu ve bunun gibi yerlerin birçoğu The House Cafe tadına varmak istiyor. Hayallerinde, bakış açılarında burası var ama olmuyor.

Bir cumartesi akşamı. Dışarıdaki masalar dolu. Mekanın özelliği değil. Sırasındaki tüm restaurantlar dolu. Fakat garson sayısı oldukça yetersiz. Salatamız ve pizza spesiyalimiz geldi. Salata tamam, çok bir hüner gerekmiyor ama pizzanın hali içler acısıydı. Hayatımda yediğim en kötü pizzalardan biriydi. Ve maalesef burası kendini bir İtalyan restaurantı olarak tanıtıyor. Pizza iyice hamur, üzerine atılan sosis ve salamlar direkt dolaptan alıp koyulmuş gibiydi. Yarısını yedim yemedim. Tamam, ustamız gününde olmayabilir veya hünerleri başka İtalyan lezzetleri :) üzerine olabilir. Ama saat 19:00'da önümüze gelmiş tabakların 21:30'da masadan kaldırılmasına bir bahane bulamadım.

Bulmak istedim aslında. Şeflerine sordum. ‘Bugün bir sıkıntı mı var? Bugüne özel bir durum mu bu servisteki problem?’ dedim. ‘Hayır, aksine bugün boş’ cevabını aldım. Sustum. Bunu söylemeden önce kahve siparişi vermek için kaldırdığım elim, havadaki 10 dakikaya dayanamamış, vücudumdan bağımsızlığını istemeye başlamıştı.

Önümde iki saat duran ve kimsenin gelip bakmadığı tozlanan tabakları şef aldı götürdü önümden. Kahve siparişini de ona verdim. Arkadaşlarını uyardı. 15 dakika gelmedi. Hep dakikaları uzattık, ’5 dakika sonra kalkalım, bir beş dakika daha hadi’ dedik. Sonunda masaya baktı, aslında mahcup oldu. Biz de kahvelerimizin ardından sessiz sedasız kalkıp gittik.

‘Güzel İzmir’ hizmet konusunda özellikle restaurantlarda daha dikkatli daha özenli olmalı. Pepe Rosso bu alanda tek değil. Onun gibi birçok yer var. Hatta sırasında ‘İzmir’in en iyi balık pişiricisi’ dedikleri bir yere gitmiştim de ‘Ey, güzel İstanbul’ demiştim. Kalabalıksın, bana ihtiyacın yok ama yine de hizmette paranın hakkının veriyorsun.

Saygılar

9 Ekim 2013 Çarşamba

TÜRKBÜKÜ NOTLARI - BODRUM - MUĞLA



Lafı uzatmadan çok net bilgiler paylaşacağım bu kez. Türkbükü’nde gezilmesi gereken yerler yok. Gidilmesi gereken restaurantlar, barlar ve oteller var.

Türkbükü bir koy. Hafta içi sessiz hafta sonu hareketli.

OTEL: Türkbükü Butik Otel diye google’da arattım. Net üzerinden araştırdım ve seçtim. Meltem Butik Otel.

Hayal kırıklığına uğradım. Bunda Çeşme Alaçatı’daki cadde 75 Butik Otel’den buraya gelmem büyük etkendi. Tam bir hayal kırıklığıydı. Türkbükü’nün tüm havasını benden aldı. Burası sahilde. Yeri şahane. Ama restaurantın içinden giriyorsunuz. Girerken masalarda oturan garsonlar, aşcılar var, size bakıyorlar. Olmuyor. Köfte ve kızartma kokularının ardından tek katlı otelinizin en arka odalarından birine gidiyorsunuz. Otelin arkası önü sağı solu yok. Her yeri kötü manzaralara bakıyor. Perdeyi açamıyorsunuz. İnsanlar gelip geçiyor, bakıyorlar. Odalar yenilenmiş ama yine de kötü boğucu. Sadece gelip yatmalık ve üstü değiştirmelik. Hiçbir keyifli yanı yok. Odayı ve oteli gördükten sonra 7 gün olan Türkbükü planımızı iki güne indirdik ve Çeşme’ye geri döndük.

Bir kahvaltısına şahit olduk. Akşam yemeğinden tamamen vazgeçtik. Türkbükü demeyeceğiniz bir kahvaltı. Paranıza ihanet edecek bir kahvaltı. Oldukça kötü. Hele bir omlet geldi ki sadece bir çatal aldık. Görüntüsü bende saklı. İsteyenlere gönderebilirim. Yani, burası olmaz. Burada kalacaksanız Türkbükü’nün bir anlamı yok sizin için.

Her şeye karşın, çalışanların samimiyetinden zerre kadar şüphem yok. Ellerinden geleni yapıyorlar. Güleryüzlüler. Ama olmuyor, kapasite, vizyon başka planlara yer vermiyor.  Ve parası da oldukça tuzlu.  Tavsiye etmiyorum.

YEMEK: Türkbükü’nde iki gün kaldık. İki akşam da aynı yerde rakı balık yaptık. İki aya yakın süren tatilimizin en güzel mezelerini balıklarını Atılay Balık’ta yedik. Sahilde. Harika bir manzara. Garsonlar becerikli, bilgili. Başlarında büyükleri var, insanı alım güçleri yüksek, bilgili, saygılılar. Her şeyiyle dört dörtlük. Türkbükü’ne göre fiyatlar normal, başa yerlere göre pahalı. İki kişi 35'lik rakı, mezeler, balıksız 200 TL’ye yakın.

Daha sonra İstanbul’da döndüğümüzde magazin basınından öğrendik ki zaten burası ünlülerin Türkbükü’ndeki uğrak mekanıymış. Başka bir yere gitmenize gerek yok.

İki akşam buraya ikş öğlen ise Bodrum Mantı’ya gittik. O da harikaydı. Çıtır ve normal mantıyı karışık istemenizi öneririm. Yemeğinizin ardından ikram olarak kağıt helva arası dondurmanız gelecektir. Bodrum Mantı da gerçekten çok kaliteli.

EĞLENCE: Burası eğlence açısından daha alternatifli. Sahil şeridi boyunca yürüyüp mekanın kalabalığına, müziğin türüne göre bir yeri seçebilirsiniz. Sess popüler, yaş ortalaması düşük, Türkçe müzik. Ship ahoy yaş ortalaması yüksek daha pahalı, daha sosyetik. Maça Kızı da yine aynı şekilde. Ship ahoy iyidir.

Türkbükü bu kadar herkese iyi eğlenceler

30 Eylül 2013 Pazartesi

ADA PALAS BUTİK OTEL - BÜYÜKADA - İSTANBUL









Büyükada büyük bir evrim geçiriyor. Bir Büyükadalı sakin olsam, bu durumdan nefret ederdim. Sessizlik için adaya gelen veya burada yaşayan insanların evlerinin önünden artık her saatte yüzlerce insan geçiyor ve bunların yüzde 70'i artık Arap.

Büyükadalıların işi artık zor. Belli ki kaçıyorlar. Bir zamanlar hangi evde kimin oturduğunu bilen sıradan bir esnaf, manav, kasap artık bu küçüçük yerde yeni açılan otellerin hızına bile yetişemiyor.

Büyükada değişiyor. Esnaf kazanıyor, farklı tipte, kimlikte insanlar geliyor. Büyükada kültür şoku yaşayarak değişiyor. Maalesef her yer kebap ve at boku kokuyor. Ürünler kalitesiz, yemekler lezzetsiz, özentisiz. Neden? Çünkü artık burası bir turizm cenneti. Sen gelmesen de olur, nasıl olsa başka biri gelecek, eli mahkum.

Böyle bir Büyükada’da yeni açılan bir butik otel var. Gerçekten insana, kokuya, gereksiz kalabalığa bir ara veriyor. Ada Palas Butik Otel. Bu yaz başlayan ve adımı ‘Butik Ahmet’e’ çıkartan maceramızın bu yazki son durağı.

Yeni açılmış. Odalar sunta kokuyor. Eski bir konak. Yüzde yüz yenilenmiş. Hem de büyük bir zevkle. Odalar oldukça başarılı. En ince ayrıntıya kadar düşünülmüş. Yataklar, perdeler, abajurlar, her şey sizi bir saraya götürüyor adeta. Çeşme kadar olmasa da bir butik otel havası sunuyor.

Otel kadar oda kadar bahçesi de çok güzel, şirin. Kahvaltıları da hem göze hem de damağa hitap ediyor. Buranın bir geceliği 200-250 arası değişiyor. Bu parayı da gerçekten sonuna kadar hakediyor.

Butik Otel’i farklı kılanlardan biri sahipleriyle misafirlerin içli dışlı olmasıdır. Ne olursa olsun sahipleri de orada bulunmalı ve gelen insanların hatrını sormalı, onları dinlemeli, sıcaklık kurmalı. Emin olun böyle olunca o misafirler sadece konaklama değil sizin için de gelecektir.

Sözün kısası, Ada Palas Butik Otel Büyükada sınırları içerisinde her isteğinizi fazlasıyla karşılayabilecek bir yer. Her şey muazzam.

Her yerde bir hata bulurum, her yeri, her yiyeceği beğenmem. Emin olun burası çok güzel.

Bu arada Büyükada’da gidilecek yerler diye arattığınızda Habertürk’ten Balçiçek Pamir’in yazısı çıkabilir. Çok net yazmış. Ama tercihlerinin hepsi berbat. Bence dikkate almayın…

Saygılar





9 Eylül 2013 Pazartesi

CADDE 75 BUTİK OTEL - ÇEŞME - İZMİR



Yediğim içtiğim benim olsun, gezdiğim yeri değil kaldığım yeri anlatayım bu kez sizlere.

Çeşme Alaçatı’da öyle bir yerde kaldım ki iki günün sonrasında bir haftalığına gittiğim Bodrum Türkbükü’nden erken dönme kararı aldım. Alaçatı’da öyle bir yerde kaldım ki Türkbükü’nde her şeyi sorgular oldum. Öyle bir yerde kaldım ki Alaçatı’da, Türkbükü’ndeki otelde hep o yüzleri arar oldum. Bulamadım, geri geldim.

Bahsettiğim otel Cadde 75. Eğer yine Cadde 75 gibi güzel otellerde kalmak isterseniz HRS'ten rezervasyon yaptırabilirsiniz.

Bir butik otel konsepti. ‘Butik Otel’in adına, ruhuna, felsefesine, literatürüne yakışır bir otel. Alaçatı’da. Hayatın yoğun şekilde aktığı merkeze yürüyerek sadece 5 dakika.

Okşan Hanım ve Lemi Bey bu cennetin mimarları. İzmirliler. 2002 yılında açmışlar bu oteli. İşlerinde oldukça profesyonel, ruhlarında da oldukça amatörler. Geçen yıllar heyecanlarından hiçbir şey kaybettirmemiş.

Her sezon başı hem yeni yüzlerle tanışacak olmanın hem de uzun yıllardan beri kendilerini bu otelde ziyaret eden ve artık bir ‘dost’ dedikleri eski misafirleri tekrar ağırlayacak olmanın heyecanını yaşıyorlar.


İzmir’in en güzel çiftlerinden biri olan Resimcioğlular, soyadlarını da farklı bir şekilde yaşatıyorlar. Yazın çalışıp kışın ise kültür turuna çıkan Okşan Hanım ve Lemi Bey, fotoğrafçılığa da oldukça düşkünler.
Güzel otelimizin masalarının bulunduğu yerin hemen arkasında Lemi Bey’in dünyanın birçok köşesinden çektiği harika resimleri görmek mümkün. yakında bu fotoğraflarla odalarda da karşılaşabiliriz, düşünme aşamasındalar.

Kaldığımız bir hafta boyunca havuz başında geçirdiğimiz süre zarfında otele ilk defa giriş yapanların yüzlerinde oluşan o tebessüm, huzurun, mutluluğun bir simgesi. Tarif edilemez bir görüntü.
Huzurun somut anlamı olarak değerlendirebileceğimiz bu otelde eşlerin, sevgililerin tartışma kavga etmeleri bile neredeyse imkansız. Farklı bir enerji, farklı bir sinerji.

Biz de biraz somut verilere dönelim.

Otelin çalışanları da en az sahipleri kadar huzur dolu, melek yüzlü. Hepsi özenle seçilmiş, kalifiyeli, kibar, titiz, çalışkan ve düzenli insanlar. Otelde her şey her an yerli yerinde. Bir sandalyenin duruşu, bir gazetenin katlanışı, bir şezlongun yeri bile santim santim aynı. Herkes bu konuda oldukça duyarlı.

Otel tertemiz. Odaların büyüklüğü oldukça yeterli. Banyolar insanın içini açan türden. Herkesin tercih ettiği yüksek tavanları var. Odalarda taş duvarlar da farklı bir hava katıyor.

Kahvaltı inanılmaz. Pişiler, omletler, menemenler, peynirler, domatesler şahane. Lemi Bey tarafından yapılan sunum harikulade, Okşan Hanım’ın yemekleri, hamburgeri, kekleri, kurabiyeleri dillere destan.

Fiyatlar dönem dönem değişiyor. Evet, bir beş yıldızlı otel fiyatında olabilirler ama insanlara verdikleri mutluluk paha biçilemez.

Bu otel, hayatımın da bir dönüm noktası. İlginç bir tesadüf eseri tanıştığım şansım, sevgilimle ilk baş başa kalıp birbirimizi tanıdığımız, bizi daha önce buluşturmayan zamana, geçen yıllara kinayeli gülümseyişimiz,  cennetin bu köşesinde gerçekleşti.

Özellikle bu sebepten ötürü hayatımın mihenk taşlarından biri yerine koyduğum bu otel, Alaçatı’daki Cadde 75 bizim gibi yeni misafirlerini bekliyor.

Bir kez burada kalınca, gittiğiniz bir sonraki otelde yine burayı, bir sonrakinde yine burayı, hep burayı konuşacaksınız, kıyaslama yapacaksınız. İkinci kez yine geleceksiniz.

Herkese iyi tatiller
Saygılar efendim

BY ŞÜKRÜ - BÜYÜKADA - İSTANBUL

Balçiçek Pamir’den okumuştum.  Bir Büyükada yazısıydı.  Rakı balık için sahildeki By Şükrü’yü önermişti.  Ona uydum. Yanıldım. Şu an bu satırları mekandan yazıyorum. Tamam manzara güzel tamam turistler hariç Büyükada güzel ama önümüzdeki beş çeşit meze tam bir hayal kırıklığı.  Peynir günlerce dolapta beklemiş gibi. Asla bir rakı peyniri değıl. Deniz börülcesi haşlanmaktan yok olmuş. Sarımsağın adı yok. Mezeleri bari ara sıcaklarla kurtaralım dedik. Kalamar söyledik olmadı. Hadi bir şans daha dedik. Bu kez tere
yağında karides tercih ettik ve bittik. 35'lik rakının son birer dublesini ekmekle yedik.  Hemen Büyükada’yı terk ederiz o saatte zor olur diye kahveyi sipariş edecek güç bile bulamadık kendimizde.  Balık yok. Hesap da 180 TL geldi iki kişi. Nasıl ?

Şu ana kadar bu blogda yer alan en kısa yazıdır. Notu alana…

8 Mayıs 2013 Çarşamba

KARGA - KADIKÖY - İSTANBUL




Burası Kadıköy’ün simgelerinden biri.  Yolu Kadıköy’den geçen her gencin uğrak noktalarının başında geliyor Karga. Uzun yıllardan beri Kadıköy Barlar Sokağı’nda hizmet veriyor.

Dillere destan, anlatılması zor bir binada…  Karaköy’deki, Şişhane’deki eski evleri anımsatıyor. Üç katlı. Özellikle şöminesiyle ünlü. Soğuk kış aylarında birbirini tanımayan insanların bile odunların etrafında kaynaştıkları, ahbap, sevgili oldukları yer.

Uzun yıllar sonra bir ay içerisinde üstüste ikinci ziyaret gerçekleşti buraya. Her ziyaret yer bulma telaşıyla başladı, tenhalaştığı zaman vedalar yaşandı.

Klasik Kadıköy barları gibi Karga da özellikle rock şarkılarıyla meşhur. Her gün başka bir DJ sahne alıyor mekanda. Hiç kimseyi sıkmadan saatlerce hem muhabbet etmenizi sağlıyor hem de ritm tutmanızı. Müzik anlayışı yıllardan bu şekilde, hiç bir zaman farklılık göstermedi.

Karga, özellikle üniversite öğrencilerinin rağbet gösterdiği bir yer. yaş ortalaması 22-23. Fakat buna karşın içeride 40'ına merdiven dayamış kargaseverleri de içeride görmek mümkün. Biralar 9 TL.

Hiçbir zaman popülerliği kaybetmeyen Kadıköy Barlar Sokağı’nın en meşhur mekanı olan Karga, sizleri bekliyor. Eğer hiç ziyaret etmediyseniz şimdiden mekanın büyüleyici ve farklı ortamına yönelik heyecan duymaya başlasanız iyi olur.

Saygılar

YEŞİLKÖYLÜ MEYHANE - MARMARİS - MUĞLA




Her ne kadar yukarıda Yeşilköylü Meyhane yazsa da müdavimler ‘Erkmen’ olarak biliyor burayı.

Erkmen, mekanın sahibi. İstanbul, Yeşilköylü. İşinin ehli, iri yapılı, kel, sempatik ve bilgili bir insan. Kendine has mezeleri var.

Mekanımız Marmaris’te. Kaleye çıkarken hemen sol tarafta. İrili ufaklı sadece 4 masa var kışın hizmet veren. Genelde de dolu.

Farklı masalarda oturan insanları alıp karıştırsanız muhabbetler kaldığı yerden devam eder. Herkes birbirini tanır, hiç yoksa aşinadır.

Tabii bu kış notları. Yazın dışarıya masa atıldığı daha otantik ve rahat, cıvıl cıvıl, kalabalık bir ortam daha oluşuyormuş.

Erkmen gelir, kadehini her masayla tokuşturur sonra da servisine devam eder.

Diğer meyhanelerin aksine burada her istediğiniz mezeyi bulamıyorsunuz. 4 masanın olduğu kış döneminden hareketle, mönüde olan mezeler genelde Erkmen’in icatları ve isimleri de yok. Ama sizi tatmin edeceğinin garantisi benden.

Fiyatları da sizi üzmeyecek cinsten.

Balıklar gerçekten muhteşem. Ama sakatata girip mutlaka ciğer siparişi vermeyi de unutmayın.

Yeşilköylü Meyhane, Ege’nin kokusunu hissedeceğiniz, duvardaki fotoğraflarla İstanbul’u da hiç unutamayacağınız son derece güzel, kendine has ve rakının muhabbetine paralel bir yer.

Fazla söze gerek yok, fotoğraflar zaten her  şeyi anlatmıştır.

Saygılar

BODRUM BİTEZ DONDURMA - BAĞDAT CADDESİ - İSTANBUL

Ne zaman İstanbul’da göreceğiz diye beklerken hatta ‘acaba biz mi alsak?’ diye araştırıp sormaya başlamışken bu güzel haberi aldık. Tanıdık, sevdiğimiz bir arkadaşa vesile olması ise çok daha şık oldu.

Bodrum’u bilenler, Bitez Dondurması’nı bilmemezlik edemezler, öyle bir lüksleri yok. Bodrum denince akla gelen ilk 5 şey arasına sokacağımız Bitez Dondurma artık İstanbul’a geldi. Hem de çok güzel bir yere. Bağdat Caddesi’nde, Şaşkınbakkal’da. Zaten Anadolu Yakası’nda sadece bu bölge olurdu, ya da Avrupa Yakası’nın Sarıyer’e uzanan sahil şeridi. Belki de Cihangir…

Mekanı sevgili arkadaşımız Can İşbakan açtı. Kendisini daha önce bu blogdan tanıyoruz. Vonalı Celal, İstanbul’un kendi tarzı ve konseptinde en iyi yerlerden biri. Karadeniz yemekleri ise konumuz bu işin merkezlerinden.  Kennedy Caddesi’ndeki ana şubenin ardından Levent’teki Sapphire’de daha da geniş kitlelere ulaşmayı hedeflemişlerdi, oldu.

Şimdi bambaşka bir alandalar.

Uzuuuun Bağdat Caddesi dondurma rekabetine açtı, açıktı. Şimdi bir Lara Fresca, Cremaria Milano’lar var yurt dışı patentli. Bir de bizim, ülkemizin dondurmaları. İstanbul’un meşhur dondurmacısı, Yaşar Usta ve Bodrum’dan gelen eşsiz lezzet Bitez Dondurma.

Özellikle hafta sonları uzuuun sıralardan sonra alınan o şahane dondurmaları bu kez de Bitez Dondurma’dan deneyelim. Özellikle Bodrum Mandalina, kanyak, bal bademi şiddetle tavsiye ediyoruz.

Yolunuz Bağdat Caddesi’ne hatta Kadıköy’e düştüğünde mutlaka Bitez Dondurması’na uğrayın ve gerçek lezzetin tadını çıkartın.

Saygılar