28 Ekim 2010 Perşembe

BİRTAT KÖFTECİSİ - KIRKLARELİ

İLK NOT: Fotoğrafta sol taraftaki Brezilyalı arkadaşım Marcus Vinicius. Diğeri de Birtat Köftecisi'nin gediklilerinden Erdoğan amca. Kırklareli'nde yaşayan arkadaşımız Engin'in düğünü için ta Brezilya'dan kalkıp gelen Marcus'un bu ikinci Birtat tecrübesi. İlkinde tam 4 porsiyon yemiş.

***

Fabrikasyon köftelerden bıktık İstanbul'da. Yok Sultanahmet'miş yok Edirne Kırkpınar'mış. Köfteye ruhunu vermeden, paketleşmiş tatlarda aramıyoruz köftenin kokusunu.

"Girişte atıp tuttun, bakalım nereye gideceksin" seslerini duyar gibiyim. Madem köfte yiyeceğiz, Trakya'nın en iddialı yerlerinden birini almalıyım köftenin kokusunu. Ve herkesoraya, sizin bloğunuz bu kez KIRKLARELİ'nde. Tabii ki sadece köfte yemek için gitmedik Kırklareli'ne. Düğün vardı, 1 gün konakladık, 2 kez bu köfteciye geldik. Kırklareli merkezde yer alıyor. İçerisi neredeyse ana baba günü. Yaklaşık 30 kişi kapasiteli salaş, büyük ızgaralı, bol soğanlı bir esnaf lokantası burası. Her zaman gerçek tatların bulunduğu, menüsüz ve yalansız bir esnaf lokantası. İnce soğan tanecikleri ve yanında hormonsuz domates parçacıklarıyla servis edilen köfte yemiyeceğiz. Bildiğin köfte yiyeceğiz, ızgaramızda yanı başımızda.

Geçelim özelliklere. İstanbul'da kokusunu duymadığım donuk yağlı 4 küçük minicik köfteye neredeyse 14 TL ödüyorum. Peki burada? Bu mekanda porsiyonda tam 8 adet büyük köfte var. İlk önce 4'ü geliyor tabakta, bitirince diğer 4'ü. Soğanlı, domatesli, üzerine biraz da kırmızı biber serpiştirdiniz mi, yanında da söyleyin ayranı. Yok böyle bir ziyafet. Acıktım bu arada.

Köftelerin tadı muhteşem. Hayatımda yediğim en iyi köfteleri burası yapıyor diyebilirim. Fiyattan bahsedelim. O gün toplam 3 kişiydik. Ayıptır söylemesi, 5 porsiyon köfte yedik. Yani tam 40 adet. Bunun yanı sıra 3 kola, 1 ayran var. Hesap ne kadar biliyor musunuz? Yazıyla otuziki, rakamla 32.

Eğer yolunuz Kırklareli'ne düşerse, siz beni dinleyin Birtat Köftecisi'ne mutlaka uğrayın.Burası bambaşka bir yer.

27 Ekim 2010 Çarşamba

ÇINARALTI - KANLICA

Neden Kanlıca'dayız? Tabii ki geleneksel yoğurt için. Yoğurt yemeye her ne kadar çok meraklı olmasak da amaç tamamen "Kanlıca'da yoğurt yedin mi?" sorusuna Türkiye'nin en çok okunan gezi bloglarından birinin yazarı olarak "Hayır" deme ayıbında bulunmamak.

Üsküdar sahil şeridinin hayatımda gördüğüm en gazcı belediye otobüs şoförleri eşliğinde hem de bir Cumartesi günü olmasına karşın trafikle yüzleşmeden kısa bir süre sonra ulaştık Kanlıca'ya. Kısa derken İstanbul'a göre kısa. Ben o sürede Muğla'dan Marmaris'e gidebilirim örneğin.

Kanlıca'ya nasıl gidilir? İnin Üsküdar'a. Binin otobüse. Sahil yolunda Kuzguncuk,Çengelköy, Beykoz, Anadoluhisarı'nın ardından Kanlıca'dasınız. Üsküdar'ı değil ama o sahil şeridinin görselliğini her zaman sevmişimdir. Oralar bana daha yerel ve mahalli geliyor.

Neyse efendim. Kanlıca yoğurdu yemek istiyorsanız Çınaraltı diye bir mekan var. Oraya gideceksiniz. Çengelköy'deki Çınaraltı'nın bir benzeri. Sahipleri aynı mı araştırmadım. Dışında bir bahçesi var içinde de birçok masası var. İnsanlar cam kenarı yer bulmak için birbirini gözlüyor adeta. Cam kenarı dediyse harbiden cam kenarı. Neredeyse denizin üstünde kendinizi hissediyorsunuz. O kadar yakın. Fakat bir süre sonra güneş ışınları gözünüzü kör edecek cinsten sizi zorlamaya başlıyor ve midenizi bulandırıyor. Cam kenarı oturma süreniz maksimum 1 saat olsun.

Gelelim Kanlıca yoğurtlarına. Pek bir özelliği yok. Gelen kaselerin üzerinde Kanlıca yoğurdu yazıyor, mönüde farklılıklar dikkat çekiyor. Mesela şekerli yoğurt dediğinizde bir kase pudra şekerei geliyor. Bunun yanı sıra reçelli ve aynı zamanda dondurmalı yoğurtlar meşhur. Biz tercihimizi pudralı yoğurtlardan yana kullandık ve kişi başı 4 TL ödedik bu yoğurtlara.

Dediğim gibi bazı şeyler vardır mutlaka yapılması gereken. Pierre Loti'de çay içmek, Kanlıca'da yoğurt yemek gibi. Bunları yapın eğer vaktiniz olursa. Kimseden eksik kalmayın, her zaman fazlanız olsun. Amaaan bana ne demeyin? Çok okuyan değil çok gezen bilirmiş. Bu sözün de bu konuyla pek bir alakası yok. Saygılar

Bana herkesoraya@gmail.com adresinden her zaman ulaşabilirsiniz...

PALAN OTEL - ERZURUM

Uludağ'a inat her zaman Palandöken diyenlerdenim. Sadece İstanbul'a yakın diye dünyanın en uzun pistlerinden birini görmemezlikten gelen insanlar arasına girmeden 4 yıl sonra Palandöken'e adımımı attım yeniden.

Öğrencilik yıllarımızda Dedeman'ın cafesinde, Polat Renaissance'ın barında zaman harcardık fakat Palan Otel'e pek uğramazdık, hatta hiç uğramadık açıkca söyleyeyim. Universiade 2011 için Erzurum'u tekrar ziyaret ettiğimde otelim Palan'dan ayrılmıştı. Memnun kalmamak elde değil. 4 yıldızlı. Palandöken Dağı'nda da sadece 3 otel var. Yenileri şu an yapılmakta. 5'er yıldızlı Dedeman ve Polat'ın ardından geliyor Palan. Hiç fark etmiyor, hepsi de aynı doluluk oranlarına erişiyor yıl sonunda.

Palan Otel Palandöken'de kalabileceğiniz nadir yerlerden biri. Odalar son derece temiz, banyolar herkesin ihtiyacını fazlasıyla karşılayacak cinsten. Otel görevlileri de yeterince kibar. Oda servisi için iki bilgi. Bira 9 TL. Su ise 3 TL. Denedim ve bu sonuçlara ulaştım. :) Palan Otel için fazla söze gerek yok. Bu arada Erzurum'da ikamet edenler için aktarayım. Dilediğiniz zaman Palan Otel'e gelip kız arkadaşınızla birlikte yemek yiyip ve arkadaşlarınızla bir okey partisi yapabilirsiniz. Bu otelde her faaliyet mevcut. Fakat havuz saat 22:00'de kapanıyor. Bilginize...

Saygılar

25 Ekim 2010 Pazartesi

GEL GÖR CAĞ KEBAP - ERZURUM

Kar, cağ kebap, Dadaş. Erzurum denince akla ilk gelen şeyler. "4 yıllık üniversite yaşamında kaç kez cağ kebap yedin?" diye sorarsanız bir elimin parmaklarıyla gösterebilirim size. Neden? Ben de bilmiyorum. Belki de pahalı gelebileceğini düşünerekten.

6 yıl sonra yolum tekrar Erzurum'a düştü. Bir gazeteci kafilesiyle Dünya Üniversite Kış Oyunları için yapılan tesisleri incelerken neredeyse hepimizin aklı cağ kebaplardaydı. Her zaman her yerde yenmez, yerindeyiz sonuçta. Erzurum'da bir Gel Gör var (1 değil 3 şube açmışlar) bir de Koç var. Genelde Koç daha eski olduğu için Gel Gör'e göre daha popülerdir. Biz fazla bir nüfusa sahip olduğumuz için Gel Gör'ü tercih ettik. Memnun kaldık sayılır. Neden sayılır? Sanırım biraz yağlıydı. Hatta fazlasıyla yağlıydı. Belki et sıkıntılarından belki de dönemden kaynaklanabilir.

Fiyat konusunda bir bilgim yok. Davetli olduğumuz için elimizi cebimize attırmadılar sağolsunlar. Gel Gör hem servisi hem hijyenik yönü hem de kibar garsonlarıyla sizi memnun edebilir. Erzurum'da cağ kebap yiyeceksiniz ya Gel Gör'e yada Koç'a gideceksiniz. Her ikisi de bankalar sokağında. Gez mahallesi diyebiliriz oraya da...

Saygılar. Bu arada seviniyoruz. İstanbul'dan şehir dışına çıkmaya başladık. Önce Muğla'dan, sonra Aydın'dan bahsettik. Erzurum'dan birkaç mekanı daha sizlere aktaracağım. Ufak bir Kırklareli turumuz var, köftelerin hala tadı damağımda. Ufak ufak çıkıyoruz, yeni yılda yurt dışına da açılacağız. Bomba gibi geliyoruz anlaşılan.

24 Ekim 2010 Pazar

PİERRE LOTİ - EYÜP

İstanbul'un en meşhur yerlerinden biri de burası. Pierre Loti. Adını Fransız yazardan alan Pierre Loti Eyüp'te... Muhteşem bir Haliç manzarası ayaklarınızın altında, sağ tarafınızda mezarlıklar, önünüzde ufak bir yosun yarımadası ve takalar.

Pierre Loti'ye nasıl gidilir? Pierre Loti Eyüp'te. İlk önce buraya ulaşmanız lazım. Taksim'den yola çıkıp Tarlabaşı yolundan geçip TRT'nin önünden de geçtikten sonra Eyüp ve Pierre Loti tabelaları sizi arabayla oraya çıkartacaktır. Araba ile gitmeniz halinde İspark yetkilileri sizi karşılaşayacak.

bunun yanı sıra Eyüp'e ulaşıp teleferikle Pierre Loti'ye çıkabiliyorsunuz. Belediye çalışıyor, Akbil bu teleferikte geçiyor. Gelelim Pierre Loti'nin ayrıntılarına. Burada bir süper market edasında fiyat stratejisi uygulanıyor. Evet, anladınız. Çay 1.80, kahve 3,80 ve böyle gidiyor. Neden? Bir nedeni de 200 kuruşun garsonlara kalıyor olması.

Buraya gelip hediyelik eşya da alabilirsiniz. Özellikle feslere isminizi yazdırabilirsiniz. Güzel bir armağan ve hatıra olabilir. Sanırım bu bilgiler yetmiştir Pierre Loti için.

Araya uzun bir zaman girdi. Nedenini bilmediğim sebeplerden dolayı istikrarlı bir şekilde yazamadım ama geriye dönüp ziyaret ettiğim yerleri kaleme almaya devam edeceğim. Saygılar

7 Ekim 2010 Perşembe

SAKIP SABANCI MÜZESİ - EMİRGAN



Biraz da kültür diyip size Sakıp Sabancı Müzesi'ni anlatayım Emirgan'daki. Burası Sakıp Sabancı'nın eski eviydi, vefat edince müze haline geldi ve İstanbul'a yaraşır şekilde hizmet vermeye devam ediyor. Sakıp Sabancı Müzesi nerede? Müze Emirgan sahilde. Yani Bebek'i geçince, Sarıyer'den önde. Çok büyük olmayan bir otoparkı da var ama bir güzellik yapmışlar ve otopark servisini ücretsiz hale getirmişler. Arabayla girmek riskini alma yerine arabasız gelmenizi veya arabanızı arka sokaklarda bir yere bırakmanızı tavsiye ediyorum.

Kültür Başkenti safsatalarının altında Efsane İstanbul: Bizantion’dan İstanbul’a - Bir Başkentin 8000 Yılı” başlıklı sergiye gittim. Gerçekten muhteşemdi. Müze gördüklerimden daha muhteşemdi. Buraya sanırım Atlı Köşk de diyorlar. İçeriye güvenlikten geçerek giriyorsunuz, amaç müzeye girmek değilse çok şık ve tarz kafesinde de oturabilirsiniz. Onu da ayrı bir yazı konusu yapalım. Bu arada bu sergi için giriş fiyatı da 10 TL'ydi. Öğrenciye ise sadece 3 TL. Mutlaka uğrayın. Sakıp Sabancı da mekanında rahat uyusun.

SON BİR NOT: Sakıp Sabancı Müzesi’nde, her cumartesi ve pazar günü saat 15:30’da, Sabancı Üniversitesi öğrencilerinin rehberliğinde ücretsiz “Atlı Köşk” turları yapılıyor.Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi ve Pazar : 10.00-18.00
Pazartesi günleri kapalıdır.