30 Aralık 2009 Çarşamba

NTV STÜDYO PARTİ - DOĞUŞ POWER CENTER - MASLAK


Ben ki birçok parti gördüm, birçok organizasyonu en yakınından takip ettim, İstanbul'un altını üstüne getirdim. Ama böylesine bir partiye şahit olmadım. bu bir parti değil neredeyse bir konserdi... Doğuş Yayın Grubu 2010'a muhteşem girdi. Maslak'taki yeni yerinde çalışanlarıyla yeni yıla giren NTV önemli isimleri bir araya getirdi. Geceden önce medya sitelerinde 'Demet Akalın, Mustafa Sandal ve Bengü' olarak dedikodusu yayılmıştı ama gelenler de onlardan eksik kalmadı performanslarıyla... Ben pek sevmem aslında ama içkiyle arabesk olsa bile çekiliyor doğrusu... Önce Hepsi, sonra Mustafa Cecelli hemen ardından da Murat Boz üçer şarkılık performanslarıyla geceye renk kattılar. Dj kabininde ise DJ Tarkan ve Salih Saka vardı. 00:30'da gece sona ererken insanların gitmeye hala niyeti yoktu. Saat 18:00'de başlayan partide köfte sunumları, yerel salatalık ikramı, gece sonra verilen çorba enfesti... İçkiler en kalitesinden, viskiler en güzelinden, şaraplar en eskilerindendi... Servis mükemmel, hizmet verenler harikaydı. Peki partide kimler vardı? NTV, Kral TV, CNBC-E ve NTV Spor çalışanları... Büyük patronlar, manken Ece Sükan (nedense ilk gözüme çarpandı)... Tabii her zamanki gibi yine hünerlerini gösteren Celal Pir'i de unutmamak lazım. Yine harikaydı... Bunları da ilk 30 dakikada gördüm, daha sonrasını her zamanki gibi hatırlamıyorum... Ama bir sıkıntım var işte... Her sene yılbaşından önce böyle partilere gittiğimden dolayı yılbaşından fazla zevk alamıyorum. Önceden giriyorum yeni yıla anlayacağınız... Saygılar. Biraz evde takılma dönemleri başlıyor. Bir süre buralarda olmayabilirim. Ev izlenimlerini de yazayım mı? İster misiniz? :))

28 Aralık 2009 Pazartesi

SPOR X UNDER CONSTRUCTİON PARTY - KARAKÖY





Saat 23:30. Gelen telefon üzerine acil bir şekilde toparlanıp soluğu Karaköy'de alıyoruz. Sporx.com partisinde eski çalışma arkadaşlarımı görüp, mutluluklarına ortak olma çabasındayız. Tabii içkilerle... Karaköy'de bir inşaat. Önünde bir vinç. Kapıda kokoreççiler, pilavcılar, midyeciler... Neden? Tamamen farklı bir konsept. Bu hizmetlerin hepsi şirketten. Bu konsepte şaşırarak giriyoruz içeriye. İçerisi dediğim gibi inşaat halinde. 150-200 kişilik bir topluluk var. 10 kişilik yılbaşı kızları da dahil. Farklı konsept içeride de devam ediyor. Herkesin kafasında birer sarı baret. Sporx atkıları. Bunlar farklı konseptin içinde değil. Partide tuvaletin hemen yanında iki tinerci. Yerde yatıyorlar. Ellerinde şaraplar ve bali torbaları. Ortamı tamamlayan insanlar kesinlikle. Tuveletin kapıları. Erkeklerde Bülent Ersoy fotoğrafı, bayanlarda ise Zeki müren... Dansözler, dansçı kızlar, şarkılar... Zayıf olan tek nokta alkoller ve alkol dağıtan emo kılıklı bir çalışandı. Alkollerde ucuz markalara kaçılırken, emo kılıklı çalışan gecenin ilerleyen saatlerinde içkileri parayla satmaya kalkışırken insanların çakırkeyifliğinden yararlanıyordu. Bira isteyene 'Abicim ne birası. Al sana viski' diyor. Viskiyei vermeden önce de sakal işareti yaparak para koparıyordu. Ben 5 TL verdim ama 50 Tl verip para üstünü yarım şişe viski ve bir 70'lik Efe Rakı olarak alana da şahit oldum.

Sporx.com'un gecesi gerçekten görülmeye değerdi. Yeni işyerlerine alışma partisinde özellikle reklamlacıları görmek isteyen yöneticiler bizim gibi eski çalışanları da görmek zorunda kaldılar partilerinde... İnşaat partileri kriz ortamında şirketlerin tercih ettiği konseptlerin başında geliyor. 2 sene önce Digiturk de böyle bir parti düzenlemiş ama altından kalkamıştı. Sporx'in partisi ise üzerinde gayet iyi çalışılmış ve örnek alınması gerek bir parti...

15 Aralık 2009 Salı

REİNA - ORTAKÖY


Düşünün... Sigarayı bıraktığınız ilk gün Reina'ya gitme teklifi alıyorsunuz. Nasıl cevap verirsiniz? Ben gittim. En kaliteli şaraplar eşliğinde müzik keyfi, boğazın eşsiz görüntüsü eşliğinde... Virgin Radyo'nun 1. yaş günü partisi nedeniyle Pazartesi akşamı Reina'daydım. Organizasyon gayet başarılıydı. Girişte ikram edilen Smırnoff shotlar, güzelliklerinden geçilmeyen kızlar, devamlı kadehime doldurulan şaraplar, çerezlerin tazeliği, soyulmuş antep fıstıklarının bolluğu, içkilerin kalitesi, devamlı gelen shot teklifleri, üzerinizden eksilmeyen bakışlar, DJ Tarkan, hediyeler (Bizde de şans yokki)... İşte sigarayı bırakmanın ilk gününde Reina bu şekilde geçti. Anlatılacak ayrıntı tabii ki daha fazla ama aklım hep başka yerdeydi... Kusura bakmayın :))

DAHA FAZLASI: Entrylerin altındaki semt etiketlerine tıklayarak o semtte ziyaret ettiğim yerleri inceleyebilirsiniz...

Tabii aynı mekanda Ferit Şahenk ile beraber olduğunu bilmek de gecenin en güzel duygularından biriydi...

14 Aralık 2009 Pazartesi

LEBLON - ASMALIMESCİT



Gecenin son durağı.. Önceden hafif bir demlenme tünelde. Ardından gelsin Margaritalar. Doğum günü çocuğunun (Gökhan Önel) ne kadar sevilen bir olduğu burada ortaya çıkıyor işte... Leblon'un yarısı tanıdık. Boğaziçi, Aydın tayfası. Ve biz abisinin arkadaşları, kızlar... Leblon'u yakından bilirsiniz. Issız Adam filminde Alper'in restaurantı. Burası da aynı yanındaki the House Cafe gibi geceleri cluba dönüşen bir mekan. Kapıdaki vestiyerde montunuzu çıkarmak zorundasınız. Neden? Bir mont 5 TL.. Yanlışlıkla hem montunu hem de yeleğini bırakıp 10 TL ödememek için kavga edenler vardı benden hatırlatması. Nedense ilk başta tutulamadık mekana. Herkesin ayakta takılması, oturacak yerler olmaması, bizim mahmurluğumuz. Ayakta geçen ilk dakikalarda mekandan kaçma senaryoları üretirken vücuda giren alkol süreyi uzattı. Doyasıya Eğlenmek için tercih etmeyeceğim, kafamı dağıtıp ayakta takılıp 33'lük biraya 10 TL, kokteyllere 20 TL vereceğim bir yer burası. Fiyatlar biraz tuzlu... Neyse, en iyisi biz buraya yemeğe gelelim. bozmasın imajını bu tip müzikler, eğlenceler... Ki ben Issız Adam'ı sinemada izleyip, film bittikten sonra Leblon'a gelerek şarap içmiş bir adamım. Bu kadar duygusal :) Bozmayın benim kafamdaki imajı... Lütfen...
İletişim: herkesoraya@gmail.com

BİBUÇUK - TAKSİM



Esen'le ben... Sigara manyakları. Devamlı dışarılardayız. Napıyoruz bilmiyoruz ama Bi Buçuk'tan önce Benetton mağazasının arasına girmiş, nikotin depolamaktayız vücuda. Buradan gelip bizi alıyorlar. Bir Doğum günü organizasyonu... Yemek yenecek ama bizim halimizi onlar da anlıyor. Gözler kapanacak nerdeyse, titreyen bacaklar, solan yüzler. Garip bir durumdayız. Tanışma fasılları derken 5 kişilik bir grupla (Bu grup sonrasında neredeyse 20 olacak) Bi Buçuk'a giiyoruz. Önceden planlanmış bir organizasyon. İlk ziyaretim. Gerçekten de beklentilerimin üzerinde. Yer bulmakta zorlandıktan sonra üst kat köşede geçiyoruz yerimize. Önceden verilen tavuk kanat siparişleri oturduğumuz an masaya geliyor. Esen'le biz kaşar mağdurları. Tavuklara bakmak bile istemiyoruz. Kafamızı çeviriyoruz. Dışarıda yağmur, aklımızda sigara :) Birer kahve içelim diyoruz ama sıcak servis olmadığını söylüyorlar. Esen bir soda, ben de napalım bi bira... Hayatımda ilk defa bir birayı bu kadar geç içiyorum... Bi Buçuk gerçekten çok şık ve güzel bir yer. Önceden logosunu uzaktan gördüğüm ama merak etmediğim bir yerdi. Fakat görünce şaşırdım. Mutlaka uğrayın. Bambaşka bir yer. Kalite, şık, klas... Nerede mi? Benetton mağazasının hemen ilerisinden bir ara sokaktan içeriye giriyorsunuz. Ama şimdi benden tarif istemeyin. Gözlerimi mekanda açabildim... :))

NOT: Burası kendilerine has yaptıkları tavukla özdeşleşmiş bir yer... Çok fena yiyorlardı, anladım güzelmiş...

ADRESİ BAŞKA YERDEN ÇALDIM: Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki Vakko mağazasının karşısındaki sokağa gir. Dümdüz yürü. Sokağın sonunda sarı bir bina göreceksin. Binanın girişinde sarı yuvarlak tabelalarda ismi yazılı:
“Bi buçuk”.

DAHA FAZLASI: Entrylerin altındaki semt etiketlerine tıklayarak o semtte ziyaret ettiğim yerleri inceleyebilirsiniz...
İletişim: herkesoraya@gmail.com

BAMBİ CAFE - TAKSİM



Alkollü gecelerin son duraklarından biridir Bambi Cafe Taksim'de... Bir Kızılkayalar bir de Bambi... Dediğim gibi son durağı.. Fakat ilk durağı olmamalı. Yağmurlu bi Cumartesi akşamı öncesi burada yemek yemenin gafleti vurdu içimize. Yağmur ve soğuktan korunmak için hemen attık kendimizi Bambi'ye. İki kaşarlı dürüm bir de iki büyük, açık ayran.. Eee bunun gecesinde ne olacak? İşte bunu hiç düşünmedik. Yağlı kaşarlar, terayağ kaplı dürüm ve uyumaya yardımcı ayranlar. Esen'le beraber çıktığımızda sigara bile içecek durumda olmadığımızı anladık. Sonrasında yatıştırması için çay ve sigara içebileceğimiz yerler ararken pavyonvari yerlere düşmekten son anda kurtardık kendimizi... Neyse, gece uzun, ilk durak Bambi Cae olursa biraz ağır olur. İçkiler boğazınızda kalabilir. En iyisi burası son durak olsun. Bambi Cafe Taksim'in girişi Sıraselviler'de. Kalitesi tartışılmaz. Zaten Taksim'in yanı sıra Şaşkınbakkal ve Ümraniye'de de açmışlar yeni şubelerini... Zaten gitmişsinizdir, gidin dememe gerek yok :)) Saygılar

NOT: Entrylerin altındaki semt etiketlerine tıklayarak o semtte ziyaret ettiğim yerleri inceleyebilirsiniz...

8 Aralık 2009 Salı

LEB-İ DERYA, TAKSİM



3 mekanı dolaştığımız gecenin ana yeri burasıydı işte... Leb-i Derya. İstanbul'un en elit restaurantlarından biri olan Leb-i Derya Kumbaracı yokuşunda... Lebi Derya'nın bir de Richmond otelinde bir şubesi var. Her ikisi de görülmeye değer... Gelelim geceye... Daha önceki mekan tanıtımlarımda da bahsettiğim gibi gecenin kahramanı topuklu ayakkabı ilk etkisini burada göstermeye başladı. Daha sonrası da aşağıda okuduğunuz gibi... Leb-i Derya İstanbul'u ayaklarınızın altında hissedeceğiniz, mumlar ve şaraplar eşliğinde romantik bir yemek yiyebileceğiniz şık bir mekan. Yer problemiyle karşılaşmak istemiyorsanız rezervasyon yaptırmanız gerekiyor mutlaka... Hemen ardından Taksim'i boylu boyunca yürüyüp o meşhur sokaktan aşağıya inip asansörle çıkacaksınız Lebiderya'ya... Muhteşem menüsünden leziz yemekleriyle enfes şaraplarıyla muhteşem manzarasıyla harika bir yer inanın burası. Bir Thai Bonfile Salatası, bir de közlenmiş biberli ızgara bonfileden oluşuyordu menümüz.. Tabii iki kadeh şarap. Doluca Antik... Yemek üzerine birer kadeh daha. Hesap gayet makul geldi. Beklediğimden azdı açıkcası. Neyse her 5 dakikada bir sigara içmeye giderek biraz dikkat çeksek de denize karşı ve soğuk olmasına rağmen bizi keyfmiz gayet iyiydi terasta... Hatta yemeği bile ufacık terasta mı yeseydik diye düşünmedik değil... :) Ama bizi bizden alan o büyük güzellik vestiyerde bekliyormuş da haberimiz yokmuş. Muhteşem bir sıcak şarap ikram edildi. Biz de kapıdan, arkamıza baka baka çıkmak zorunda kaldık... İşte ana hatları bu Leb-i derya'nın... Muhteşem bir mekan, zaten burayı daha önce hiç duymadım derseniz bilin ki siz yaşamıyorsunuz... Saygılar.. :))

FOTOĞRAFLAR BURADA: http://lebiderya.com/lebiderya/tur/1_1_gallery.html


NOT: Entrylerin altındaki semt etiketlerine tıklayarak o semtte ziyaret ettiğim yerleri inceleyebilirsiniz...

5 Aralık 2009 Cumartesi

THE HOUSE CAFE - TAKSİM


Evet... Gecenin kahramanı topuklu ayakkabıydı. Leb-i Derya'da yenen yemekten sonra Asmalımescit'e gidip takılmaktı niyetimiz ama yine ayağa vuran ayakkabımız herşeyin önüne geçti. Amacımız yine yürümeyi bırakıp ayakkabıyı çıkarıp oturmaktı taksiye gidene kadar... Neyse, Leb-i Derya'da denize nazır yenen yemeğin ardından, 5 dakikalık yolu 20 dakikada yürüdükten sonra o Asmalımescit'teki yüzbinlerce insanı aşarak kendimizi ilk yere attık. o da şansımıza the House Cafe çıktı. Bir Carlsberg bira, bir de buzlu sek bir vodka. Asmalımescit'teki the House cafe akşam yemeğinden sonra adeta bir club havasına bürünüyor. Sohbet mekanı olarak bilinen The House Cafe'de o saatten sonra birbirini duymak mümkün olmuyor. Zaten sigara yasağından dolayı herkes dışarıda ayakta takılıyor ve içeride bizim gibi maruzatlı insanlar oturuyor anlaşılan. Zaten bu durum da bizi yakından etkiledi ve maksimum 20 dakika oturabildik The House Cafe'de... Tadını da alamadık desem yalan olmaz...

URBAN - TAKSİM


Bir Cuma gecesinin son durağıydı. Kapanana kadar oturduk. 2'de yolumuzu aldık. Urban Galatasaray Lisesi'nin hemen arka sokağında kalan, nargile cafelelerin hemen sonunda gayet nezih bir mekan. 2 Alman ve 3 Türk... Ayakkabısı vuran arkadaşımızın topuklu ayakkabılarını çıkarıp rahatlaması için oturululan bir mekandı. Gece 2'ye doğru kimse kalmadı. dizayn açısından iç mekan gayet iyiydi. Burası benim için yeni bir yer değil. 2004 yılında okuduğum Erzurum'dan kalkıp belgesel röportajı yapmak için geldiğim ve gazeteci Hakan Dilek'le buluştuğum yer olduğunu eve gelince anımsadım. Kafalar gayet çkır keyifti anlayacağınız... Cuma gecesinin 3. ve son durağıydı Urban. Taksim'de muhabbet edebileceğiniz kaliteli ortamlardan biri burası... Biralar da gayet güzel. Hatta Mariachi bile var. :)) Bir arkadaşımın isteği... Topuklu ayakkabılar sonucu ağrıyan ayaklar ve onu kolundan tutup tuvalete götürmeler sonucu geçen bir gece... Gayet güzel. Ben halimden memnunum :)) Urban. Mutlaka uğrayın.

2 Aralık 2009 Çarşamba

THE HOUSE CAFE, KANYON - LEVENT


Sigara yasağı büyük bir problem olmuştu AVM'ler için... Birçoğu itiraz etmiş hatta yasağı delebilmek için çeşitli yollara başvurmuşlardı. İşte burada o tarz bir sorun yok. Kanyon tamamen açık alışılmışın dışında farklı bir alışveriş merkezi... Neyse... Buraya alışveriş için gelip aradığımı bulamadıktan sonra oturdum the House Cafe'ye. Bir Çarşamba öğleni... Saat 2 civarı. Gayet nezih bir ortam, şık insanlar, güzel kızlar, yakışıklı erkekler. Tamamen iş dünyasına hitap eden, takım elbiseli insanların yeri burası. Hemen yanında Kitchenette, Starbucks... Hepsi aynı, hepsi dolu.. Dilediğiniz gibi dışarıda sigara içebilir, kahvenizi yudumlayabilirsiniz... Bu arada dikkat ediyorum hep aynı kelimeleri kullanmaya başladım. "Dilediğiniz gibi dışarıda sigara içebilir, kahvenizi yudumlayabilirsiniz..." Anlaşılan ben bir bağımlıyım. Hem kahveye hem de sigaraya.. Sigara sağlığa zararlıdır. En yakın zamanda bırakacağımı buraya yazıyorum. The House Cafe servis ve garsonlar açısından gayet iyi bir yer. Dikkatimi çeken ise 'Hesabı istedim geç geldi, parayı ödedim hesap üstü de geç geldi. Garson her ne kadar 'Kusura bakmayın bozuk para çıkışmadı dese de 10 TL'nin üzerine gelmesi gereken 3.5 tl'nin hepsinin 25 kuruştan oluşması tamamen onlara yaradı. Ne var ne yok bıraktım...::)) The House Cafe zaten bir markadır. Mutlaka uğrayın, memnun kalacaksınız...

29 Kasım 2009 Pazar

KEYİF CAFE BAR - TAKSİM


Taksim'de hiç de özelliği olmayan bir yer... Fermantasyon'un başka bir deyişle telefon kulübelerinin olduğu sokakta, HSBC ATM'sinin sokağı... Sessiz bir yer ararken önünden geçerken oturulmuş bir yer... Biraz olsun anlatalım. Biralar soğuk, her barda kızlı erkekli gruplar var fakat burayı saplar mekan bellemiş... İçeride de okey oynayan yaşlı ablalar vardı. Tuvalet 1 m2 olabilir. Sadece bir pisuvardan ibaret... Gerek yok.

22 Kasım 2009 Pazar

AŞŞK KAHVE - NİŞANTAŞI


Resimde 'Denizi göreceksin. Sakın şaşırma' yazıyor ama tabiiki Nişantaşı'ndaki Aşşk Kahve'den denizi görmek imkansız... Bu fotoğraf Aşşk Kahve'nin Kuruçeşme'deki şubesinden... Aşşk Kahve Nişantaşı, Rezaürans Çarşısı'nda... Teşvikiye Cafe ve The House Cafe'ye nazaran daha genç bir kitleye hitap eden Aşşk Kahve Nişantaşı'nın en geleneksel ve ilgi gören yerlerinden biri... Bahçesindeki masalarda sigara içebilir, kahvesinizi yudumlayabilirsiniz... Yemekleri de herkesin dilinde. Çok güzel bir ambiyansa sahip bu kahvenin iç dizayını da görülmeye değer. Servis güzel, fiyatlar bu kategori ve semit için ideal. Filtre Kahveye 7 TL, Şifalı Sıcak Çikolataya da 7.5 TL ödedik... Tabii bu arada değinmeden geçemeyeceğim. Yanımızdaki masada, arka tarafımızdaki masada hep İngilizce konuşulunca biz de arkadaşımla modaya ayak uydurmak için İngilizce konuştuk kalkana kadar:)) Anlayacağınız internasyonel bir yer...

NOT: Entrylerin altındaki semt etiketlerine tıklayarak o semtte ziyaret ettiğim yerleri inceleyebilirsiniz...

20 Kasım 2009 Cuma

SUPPER CLUB - ORTAKÖY




Supper Club Crystal'ın yanı, Reina'nın karşısı... Son zamanlarda Kuruçeşme'nin gözde mekanlarından biri. Bir Perşembe akşamı CINE 5'in yeni sezon lansmanı için soluğu supper Club'da aldım. Mekanda kimler vardı? Tolga Savacı, Ahu Tuğba, Aptal Sarışın kardeşler, İlknur Soydaş... Sadece bazıları.. Supper Club'a ikinci gidişim. İlk ziyaretim de yine bir davetti. Burası ufak ama kaliteli davetler için bulunmaz bir nimet. Magazin kameraları eşiliğinde içkilerimizi yudumladık. Supper Club servis açısından gayet iyi bir bar. Henüz bu barda parayla bir bira bile almadığımdan dolayı fiyatlar açısından bir bilgim yok. Ama asıl garibime giden içeride sigara içilmesiydi... Yan masadaki yaşlı adamlar puroları yakınca garsonu çağırıp sordum ve o da sigara içildiğini onaylayınca yaktık hemen birer tane... sigara sağlığa zararlıdır bu arada. Perşembe akşamı için iyi bir eğlenceydi Supper Club... Her ne kadar diğer kanalların lansmanına benzemese de teşekkürler CINE 5... Vodka Enerjiler ve güzel şaraplar için... Bu arada artık ufak tabakla r içinde çerezler kalmamış. Pakette geliyor çerezler hoş bir bayan eşliğinde... Öte yandan önemli bir uyarı: Supper Club'ın üst bölümlerine geçmek için ayakkabılarınızı çıkarmanız gerekiyor. Benden söylemesi. Dikkatli olun. Etiket olmayın oralarda...

NOT: Entrylerin altındaki semt etiketlerine tıklayarak o semtte ziyaret ettiğim yerleri inceleyebilirsiniz...

19 Kasım 2009 Perşembe

İZMİR KUMRU - BEŞİKTAŞ


İstanbul'da Kumru özlemini dindirmek istiyorsanız adres burası... Beşiktaş çarşıda hemen heykelin arkasında bulunan İzmir Kumru sadece kumru yapan ufak bir mekan. 4 tl'den satılan kumru damak tadı açısından enfes. Doluluktan yemekte zorlanacağınız kumru İzmir'e has bir sandviç çeşididir bildiğiniz gibi... İzmir'de tabiim ki de en iyilerini yedim ama İstanbul'da özellikle Beşiktaş civarında bir yer arıyorsanız adresiniz burası olsun...

NOT: Entrylerin altındaki semt etiketlerine tıklayarak o semtte ziyaret ettiğim yerleri inceleyebilirsiniz...

15 Kasım 2009 Pazar

TEŞVİKİYE CAFE - TEŞVİKİYE



Yıl 2005... Cumhuriyet Gazetesi Spor Servisi'nde çalışmaya başladığım ilk günlerde müdürüm benden bir basın toplantısı izlememi istemişti. Bu benim ilk takip ettiğim toplantı olacaktı. O dönem Fenerbahçe'de oynayan Pierre Van Hooijdonk'un internet sitesi tanıtımı... Yer Teşvikiye'de. Abdullah Oğuz'un ofisindeydi. Heyecandan toplantıya erken gitmiş ve beklemeye başlamıştım. Teşvikiye Cafe ile tanışmam o döneme rastlıyor işte... Nişantaşı'nın en eski cafelerinden biri olan Teşvikiye Cafe The House Cafe'nin yanında, Teşvikiye Camii'nin hemen yakınında. Dışarıya atılan masalar ve önünüzden geçen yüzlerce insan. Ama hepsi şık, hepsi bakılmaya değer. Burada sohbet etmek işte bu yüzden biraz zor. Erkekseniz kızlara, kızsanız erkeklere bakmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Nişantaşı'nın Avrupai görünümü de bu cafede daha göze çarpıyor. Özellikle hafta sonu yer bulmanın zor olduğu bu cafenin fiyatları da gayet makul. Kırmızı et yemek isterseniz en az 15 en fazla 20 TL'yi gözden çıkarmanız gerekiyor. Kahvelerini de denemenizi öneririm. Teşvikiye Cafe Nişantaşı'nın en geleneksel kafelerınden biri. Mutlaka bir ara uğrayın. Seveceksiniz.. Eğer yanınıza gelip ünlü biri oturursa hiç şaşmayın. Şahnaz Çakıralp, Mehmet Demirkol, Tan Sağtürk yanımda büyüdüler :)) Bu arada mümkünse gidin yağmurda oturun hem de dışarıda. Büyüleneceksiniz...

13 Kasım 2009 Cuma

KARADENİZ DÖNER - BEŞİKTAŞ


Tam damak tadı isteyenlerin yeri. Ne lükslük ne de manzara bizim işimiz değil. Ben yediğim yemeğe bakarım diyorsanız tam yerindesiniz. Tabii eğer canınız gerçek bir döner yemek istiyorsa. Dönerde kıymanın zerresi yok. Tadı enfes. Hayatımda yediğim en iyi döner kuşkusuz burada yapılıyor. Karadeniz Pide ve Döner. Tanıdık bir isim. Beşiktaş'ta Kartal heykelinin hemen yakınında. Öğleye doğru belki de hayatında görmediğiniz kadar büyük bir şekilde sarılmış döner akşama kalmadan bitiyor. Zaten 7'de de dükkanı kapatıp gidiyorlar. Pazar günleri ve Ramazan ayında hizmet vermiyorlar. Tam bir esnaf lokantası. Köken ise Rize'den geliyor. Fiyatlar damak tadıyla eş değer. Örnek olarak: Bir porsiyon döner 11 TL. İskender 12 TL. ayran ise 1.5 TL. Diğer yerlere nazaran biraz farklı gelebilir ama inanın değecek. Mutlaka gidin. Benden demesi...

12 Kasım 2009 Perşembe

HAKAN PASTANESİ - BEŞİKTAŞ


Bilmeyen var mı? Nasıl Alsancak için Sevinç Pastanesi, nasıl Taksim için Burger King'in önü varsa Beşiktaş için de orası vardır. Yıllardan beri süregelen bir gelenektir Hakan Pastanesi. Uzun zaman sonra kendini yeniledi. Daha modern bir hale getirilen Hakan Pastanesi öğrenciler kadar yaşlıların da favori mekanlarından. Dakikada önlerinden geçen 100 kişiyi izlemek onlar için keyifli olsa gerek.Uyuyan görürseniz şaşırmayın. Evet, gürültü var ama keyifli bir gürültü. Orada oturun 1 saat tek başınıza inanın sıkılmazsınız... Servis hızlı, birçok garson var. Fiyatlar: çay 1.50 kahve ise 3.50. bunları neden mi yazıyorum? 10 sene sonra okuduğumda vay beeee demek için...

FOTO: Hakan Pastanesi'nin arkası :)) İdare edin

BEYAZ BÜFE - MASLAK


Büfe mi? Adı öyle ama hiç de büfe gibi değil maşşallah. Maslak'ın en işlek yerinde en köşeyi kapatmışlar ve keyiflerine bakıyorlar. Evet keyiflerine.... Masaya oturursunuz bir isteğiniz var mı diye kimse gelip sormaz size. İlla ki gideceksiniz içeriye siparişinizi vereceksiniz. Tabii bu isteğinizi ikinci tekrarlamanız lazım. Adı büfe ama bir nescafe 4 tl. Buradan anlayın işte siz. Hadi geçtim parasını, bari hizmet sunun müşterinize. Metrodan çıkışta olduğu için 2 kez uğramak gafletinde bulundum ama bir daha mı? Asla... Bir de neymiş Marlboro satmıyorlarmış. Prensip meselesi mi bilmem. Sadece gülüyorum..

8 Kasım 2009 Pazar

CAFFE NERO MASLAK - NİŞANTAŞI


Bir İtalyan klasiği...Milano merkezli olan Caffe Nero Türkiye'ye kadar uzandı. Caffe Nero ile ilk tanışmam Nişantaşı'nda oldu. Gerçekten güzel bir dekorasyona arkada ise çok güzel bir bahçeye sahip. Fiyatlar biraz daha tuzlu diğer kahve mekanlarına göre... Örneğin çay 2 tl 750 krş... Çaya pek rağbet yok önemli olan kahvelerin enfes tadını hissedebilmek... Caffe Nero bir kez daha çıktı karşıma. Bu kez Maslak'ta. NTV'ye girdiğim ilk iş günü doldurduğum formların hemen ardından soluğu orada aldım. Bir Cookie bir de Cafe Mocha... Cafe Mocha orta boy 6 tl 50 kuruş. Cheesecake ise 5 tl 50 kuruş. Hem de ufacık... Tamamen plaza insanları için kurulan maslak Cafe nero'da servis biraz sıkıntılı. Mesela bir Cafe Mocha istediğim de bana mutlaka krema isteyip istemediğimi sormak zorundalar. bu onlara eğitimde öğretiliyor. Bazı insanlar unutup Mocha'yı kremasız içebilir. Benim gibi.. :)) bu arada eleştiri tufanı da bu yazıyla yavaş yavaş başladı gibi görünüyor. Devamını beklemiyoruz tabii. Her yerden memnun ayrılmak en büyük dileğimiz...

4 Kasım 2009 Çarşamba

KAHVE DÜNYASI LEVENT


Starbucks,Gloria Jeans gibi kahve merkezleri eski popülerliğini yitirdi bu dönemlerde. Nişantaşı'ndaki İtalyan kahve noktası Nero (İtalyanca siyah) son derece istekleri karşılayan bir yer. Her neyse; daha önce Kahve Dünyası'yla tanışmayan ben bugün o keyfi yaşadım. Hem de ne keyif... Yeni işime başlamadan hemen 1 gün önce ekip toplantısı yapıp hem tanışma fırsatı bulduk hem de geleceğe dair projelerimizi paylaştık. İşte Levent'taki Kahve Dünyası bu nedenden dolayı büyük bir önem taşımaya başladı benim için... Sade bir nescafe tercihi yorum yapma imkanlarımı kısıtlasa da masadaki ufak şekercikler gayet ağızlara layıktı. Servis de Levent'teki bir mekanda olması gereken gibiydi... Kahve Dünyası Levent'te Gonca Sokak'ta... Metrocity'nin karşısındaki sokağı takip ediyorsunuz. Sola döndüğünüzde karşınıza çıkacaktır...

31 Ekim 2009 Cumartesi

CAFE TURCO! TAMAMEN CANLI TÜRKÇE!


Cafe Turco... Taksim'deki ünlü Barcelona'nın hemen iki sokak ötesinden ilk sağa dönüyorsunuz hemen ilk mekan... Yaz günleri dışarıda resitallerini sunan müzisyenler yağmurlu bir İstanbul günü içeride karşıladılar beni... Asmalımescit'e doğru yürürken hep kualğım takılırdı yazın müziklerine... Girmek yağmurlu bir İstanbul akşamına nasipmiş. Marmaris'ten gelen arkadaşlarımı ben mi ağırladım yoksa onlar mı beni ağırladı, burası bir muamma iken Cafe Turco'nun samimi ortamı aldı götürdü beni... Ufak bir mekan.Bir keman, bir elektro... En fazla 10 masa. Güzel şarkılar tamamen Türkçe... Bizim masadan en yüksek ses Mor Menekşe şarkısında çıkıyor. Fenerbahçe'ye teşekürler... Mekanda film afişleri ağırlık kazanıyor. Ama onların ön planına çıkanlar ise tavandaki tarz lambalar. Hepsi birbirinden güzel birbirinden şık. Kendi evime yaptırmayı düşündüm bir an ama sıkabilir diye hemen vazgeçtim. Cafe Turco Taksim'de gidilmesi gereken ender yerlerden biri... Mutlaka denenmeli... Her yeri seviyorum; neden acaba? Daha şu ana kadar olumsuz bir eleştiri yazdığımı hatırlamıyorum.... Ama sanırım gelecek? Biri bu yazıları bana sabah ayıkken yazdırsın :) Not: Saat: 04:00 Cumartesi sabaha karşı...

6 Ekim 2009 Salı

İŞTE FOTOĞRAFLARLA ÇALINTI!







NE REİNA NE SORTİE!



Deniz sevdamıza biraz ara verip İstanbul'a gidelim. Askerdeyken özlemini çektiğim yerlerin başında geliyordu. İş çıkışlarında gidip biramı yudumladığım, çok sarhoş olduğum, çok kişiyle tanıştığım, müziklerini artık ezbere bildiğim bir yer benim için. Bunca senedir sıkılmadım mı? İnanın hayır. Her gün gidebilirim o eski plakları dinlemeye. Plak dediysem görünürde bir plak var ama tabii ki ona bilgisayar eşlik ediyor. Issız adam'dan önceydi bizim orayı keşfimiz. Sanırım eski 45'lik'in yeriymiş. ADI: ÇALINTI. Nasıl tarif edeyim? Taksim'de Abbate'nin yanındaki McDonalds'în arasından girip, Ekvador'u geçip sola dönüyorsunuz. Hemen bir üst katta... Cuma, Cumartesi inanılmaz derecede kalabalık oluyor. Yazı, kışı fark etmiyor. İlk başta romantik eski şarkılar ve hemen ardından milleti coşturan o muhteşem özlediğimiz ve ezbere bildiğimiz şarkılar. İlk başta romantikl şarkılarla ağlayıp 10 dakika sonra masanın üzerinde göbek atanları görürseniz şaşırmayın. Çünkü bir gün o kişi ben olabilirim... Biralar da o eğlenceye göre çok ucuz.... Şimdiden iyi eğlenceler...


FACEBOOK'TAN:


Efsane Çalıntı Bar'ın müdavimleri...vardır ya hani,hissedersin ama ifade edemezsin..."işte öyle bir şey.." dersiniz ya,canım yanıyor,kalbim ağlıyor,ağlatıyor beni bu aşk,"öyle sarhoş olsam ki,bir an seni unutsam" diye...bir zaman gelir ya,dönüp bakarak geriye sesleniriz duyulmayacağını bile bile,"şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler"...kahrederek kendimizi giden sevgilin ardından,denmez mi "kimler geldi kimler geçti,hiçbirisi senin kadar sevilmedi diye"..gelsin diye yaşananlar "eylül de gel" diye hasret çekilmez mi?.."gülpembe" değil mi orada herşey, "ıslak ıslak" değil mi zaman?her sevincin her kederin,sonsuz denen göklerin,her şeyin bir sonu varya",çalıntının sonu olmasın isterdim... Bülent Öztürk