16 Şubat 2012 Perşembe

SARIHAN GUSTO - BAKIRKÖY

Sarıhanlar İstanbul’un dört bir yanına yayılmış Bayburtlu bir aile. Onları bu kadar farklı yapan enfes işkembeleri… Nasıl diğer işkembecilerle Sarıhan’lar arasında fark varsa Sarıhan ailesinin açtığı birbirinden bağımsız işkembecilerin arasında da fark olduğunu söylüyor buraları gezenler…


Burası Sarıhan Gusto. Yani Sarıhan adıyla açılan ilk işkembeci, gerçeği… ‘Taklitler asıllarını yüceltir’ sözünün bir başka hali. Tam 23 yıl önce Bakırköy İncirli’de açılmış. Sahipleri ise baba Adnan Sarıhan ve oğlu Cemal. Şişli, Fındıkzade, Esenler, Gültepe ve Küçükçekmece’de de Sarıhan İşkembe bulunuyor fakat gerçek Sarıhan, gerçek işkembe çorbası burada içiliyor. Baba Adnan aradaki farkı en net şekilde şöyle aktarıyor: Bizim işimiz tutunca maalesef akrabalar baktı para kazanıyor, hemen taklit ettiler. Ben de onlara dava açtım. Bu isimde tek marka tescil sahibi olan yine benim. Müşterilerimize de kötü ürünler sunulmasını engelleyeceğiz.


Ülkede fazlasıyla bulunan işkembe sevdalılarını ilk Bakırköy’de kurdukları restaurantla kendilerine bağlayan Sarıhan Gusto, yemek sektörü için ülke tarihinin en ciddi yatırımlarından birini yaparak Etiler’de görkemli bir şube daha açtı. İşkembe-Etiler-Sarıhan üçlemesi size ne çağrıştırıyor? Düşünün, alt paragrafa geçene kadar 1 dakika süre…


Evet, süre bitti. Aziz Yıldırım ve Arda Turan. Hani o basına fazlasıyla malzeme olan o polemik. Aziz Yıldırım’ın Arda ile olan samimiyetinden kaynaklanan “Naber lan Arda? Sen de mi buradasın” sözü… Baba Adnan Sarıhan Aziz Yıldırım’ın, oğlu Cemal Sarıhan da  Arda Turan’ın yakın arkadaşı. Cemal Sarıhan, vakit buldukça dünyanın dört bir yanını gezen, farklı lezzetler arayıp onları mekanına uyarlamak isteyen bir girişimci. Şık takım elbiseli, haute couture tarzındaki parfümü ve düzgün Türkçe’siyle neredeyse her müşteriyi kapıda karşılayacak kadar işini seven, çalışkan birisi.


Ve sadede geliyoruz artık. Mekanımız Sarıhan Gusto, Bakırköy İncirli. Hemen cadde üzeri… İçerisi loş, mekanın dizaynı ustalık işi, temizlik ve titizlik hastalık derecesi…


Yemekler… Burası asıl işkembesiyle ünlü fakat masada işkembe çorbası sevmeyen ve hayatında sadece bir kaşık alan biri var, ben. Garsonun önerisi üzerine bir tavuk çorbası içtim. Garson çorbayı getirene kadar keşke ezogelin veya mercimek mi içsem diye düşünürken ve içten içe bir pişmanlık yaşarken ilk kaşıkta kara bulutları dağıttım. Hayatımda içtiğim en iyi tavuk çorbasıydı. Buraya gideceklere tavsiye, eğer işkembe sevmiyorsanız tavuk çorbası isteyin, arkadaşlarınıza da önerin.


Masaya oturduğumuz anda verdiğim sipariş tavuk suyunun yanı sıra ciğerdi, yaprak ciğer. Masadaki arkadaşımla aynı tercihi yapmıştık. Ben çorba içiyordum o da ciğerin gelmesini bekliyordu. Ve ciğerler geldi ki ben sıcak çorbanın daha yarısını bile içememiştim, hem de tavuk suyu çorbasıyla keyif yapıyordum. Ciğer tabağım, çorbanın hemen yanına kondu ve garson arkadaş masadan ayrıldı. Ya ben o çorbayı yarıda bırakacak hemen ciğere geçecektim ya da ben çorba içerken ciğer soğuyacak daha az keyif alacaktım. Aslında ne kadar basit bir konu değil mi? Dillendirmeye gerek bile yok belki. Fakat mekan bu derece kaliteli, yemekler bu denli leziz olunca insanlar bunlara bakıyor, benim baktığım gibi. 4 nesil lokantacı bir aileden gelen biri olarak bu bir hata mıdır? Evet. Orası da ayrı.


Yemekler şahane. Gelelim fiyatlara. Mekanımız Bakırköy ve çevresinin en görkemli restaurantlarından biri. Haliyle bu görkemin, bu yemeklerin fiyatı da ona göre belirlenmeli. Kendi mönümden hareketle çorbam 8 Tl, meşhur işkembe çorbası da 9.5 TL. Yaprak ciğer 13 TL. Enfes ve buranın ünlü ürünlerinden sütlaç da 8 TL. İstanbul’un lezzet duraklarını bir Vedat Milor edasında, bir Mehmet Yaşin havasında dolaşan biri olarak fiyatlar 5 üzerinden 4.75 yıldız. Evet, o derece…  Mönü ve fiyat listesi de internet sitesinde mevcut http://www.sarihangusto.com/ Bence fiyatları koymamaları daha iyi olurdu, gizem her zaman işe yarar…


Evet, bugün de Sarıhan Gusto’daydık. Alınan alkolün ardından ayılmak için çorba içen, aş eren bu toprakların çocukları eğer hala burayı ziyaret etmemişlerse gerçekten çok şey kaybetmişlerdir. Yoksa siz hala Kırçiçeği’nde mi kaldınız 


Saygılar efendim. Bir sonraki durağımız Taksim’deki Leb-i derya.

1 Şubat 2012 Çarşamba

VONALI CELAL - LEVENT SAPPHİRE



Celal Öztürk’ün yani Vonalı Celal Usta’nın 7 çocuk, 4 damat, 12 torunu var.  Zamanında Perşembe’de yaptığı yemekler büyük üne kavuşunca bir de bu lezzetleri İstanbullular tatsın demiş ve Ahırkapı’ya hem de Kennedy Caddesi’ne gelmiş. Yine büyümüş, kitle fazlalaşmış ve çağa ayak uydurarak bir alışveriş merkezinde, Levent Sapphire’de kendine bir şube daha açmış.

Burası bir Karadeniz sofrası… Dediğim gibi, daha iyisini yiyene kadar en iyisi son gittiğim yerdir.


Yerini anlatmaya gerek yok, hemen yemeklerden başlayalım. Masadakiler: Hamsi buğulama, hamsili pilav, pideler, laz böreği, ve kedi bilal. Kedi Bilal demişken;  hem benim hem de masadaki arkadaşlarımın damak tadına uymadı ama kendisi  meşhur bir helvaymış. Hikayesi ise şöyle: Ordu’da dağlarda yaşayan Kedi Bilal bu helvayı yapar, fındık hasadı zamanı tarlalara gelirmiş. Çok sessiz yürüdüğü ve çevik olduğu için kendisine kedi lakabı verilmiş. Fındık bahçesi olmayan Kedi Bilal yaptığı helvayı verir, karşılığında fındık alırmış. Bugün Ordu’da şehir meydanında bu helvayı satırla kesip satıyorlar. Şeker, ceviz ve meyan köküyle yapılan helva ağızda hemen eriyor ama tekrar yemek isteyeceğiniz bir aroması yok. (Kopyala-yapıştır aldım hikayeyi. Zaten belli de olmuştur hani:)


Benim önümde duran hamsi buğulama şu ana kadar yediğimin en iyisiydi. Hele yanında mısır ekmeği ile bir başka oldu ama yanımda yer alan 8 arkadaş sağolsunlar ekmeği hamsinin suyuna bana bana bana bir şey bırakmadılar. Bunu lezzetini anlayın diye yazıyorum…


Zamanında Akçaabat’ta, yerinde yediğim Laz Böreği o zamandan beri aklımdan çıkmamış, bir türlü kendisine de ulaşamamıştım. Evet, kavuştum, iyi de oldu.


Gelelim hakkında en çok bilgi verebileceğimiz yemeğe, pidelere… Alışveriş merkezlerinde odun fırını yer almadığından dolayı bu tip yemekler maalesef elektrikli fırınlarda yapılıyor ve doğal olarak özelliklerini kaybediyor. Burada yenilen pideler tamam güzel, çıtır çıtır, malzemesi son derece kaliteli ama maalesef bir odun fırınından çıkan kokuyu ve lezzeti vermiyor. Burası pidesiyle de meşhur ama sanırım Ahırkapı’da bulunan şubesindeki pideyle. Pide demişken şu ana kadar ki en iyileri yazayım. Beylerbeyi Karpi ve Sarıyer pideban… Umarım ilk şubelerini ziyaret ettiğimde Vonalı Celal’i de buraya ekleyebilirim.


Onun dışında mekanda içki servisi olduğunu bundan fazlasıyla memnuniyet hissi yakaladığımı, servisin muntazam, çalışanların kibar ve çalışkan, hesapların da bir o kadar kaliteye göre uygun olduğunu sözlerime ekleyerekten Sapphire Vonalı Celal’den yazımıza son noktayı koyalım.


Bu arada buranın İstanbul’un kendi tarzında en ünlü restaurantlarından biri olduğunu da atlamayalım. Buranın müdavimleri arasında Sertap Erener, Beyaz, Rutkay Aziz, doğal olarak İsmail Türüt,Kenan İmirzalıoğlu, Cengiz Kurtoğlu gibi isimler de varmış. Ben demiyorum, internet sitelerinde öyle yazıyor. Bu da linki…http://www.vonalicelal.net/mudavimlerimiz.htm


Vonalı Celal’i mutlaka tavsiye ediyorum. Dediğim gibi kendi alanında en iyilerden biri. Eğer farklı bir lezzet, öğle arası yediğiniz yemeğe bir renk, damağınızda güzel bir ahenk bırakmak istiyorsanız gelin Vonalı Celal… Şiir gibi oldu, değdi de…



Saygılar