7 Nisan 2014 Pazartesi

KADI NİMET BALIKÇISI - KADIKÖY - İSTANBUL

Bir Kadıköy bir de Beşiktaş’ta kaldı böyle canlı, renkli çarşılar. İki tarafın da güzellikleri ayrı, keyifleri farklı. Meyhane turumuza devam ediyoruz. Bu kez Kadı Nimet’teyiz. Çarşı’da tercihimi genelde Benusen’den yana kullanıyorum. Bu kez kalabalık bir arkadaş grubunun davetlisi olarak buradayız.

Kadı Nimet balıklarıyla iddialı. Hatta öyle ki mekanın önünde balık tezgahı da var. Önünden dakikada geçen 100 kişiden 30'u dönüp bakıyor balıklara.

Mekan diğerlerinin aksine biraz daha turistik. Masalar sürekli değişim halinde. Uzun sohbetlerin merkezi meyhaneden öte daha restaurant havasında. Yabancı turistler de görmek mümkün. Mekanımızı meyhaneden ayıran bir başka farkı da yeşil tenteleri. Üzerlerinde Copenhagen yazıyor yani sponsor Carlsberg.

Duvarlarda resimler dikkat çekiyor. En güzeli yine Atatürk tabii ki.

Mezeler, balıklar ortalamanın üzerinde. Tereyağında karides harika. Ahtapot da oldukça lezzetli. Fiyatlar rakı limitinize göre değişiyor. İyi içenlerin aralığı 80-100.

Kadıköy’e yolunuz düşerse ve böyle bir mekan arıyorsanız Kadı Nimet’i tercih edebilirsiniz. Bu kadar mekanın adı Nimet Köseoğlu’ndan geliyor.

Bu arada mekanın en büyük güzelliklerinden biri Rodi. Tabii artık yok ama tarihteki yerini almış. Bu mekanın sahibi Nimet Köseoğlu Aydın İncirliova’dan İstanbul’ a bir kazla gelmiş ve o kaz Kadıköy’ün simgesi haline gelmiş. Hatta heykeli bile dikilmiş.






7 Mart 2014 Cuma

SULTAN KONAK - ÇEŞME - İZMİR



Daha önce bir butik otelde kalmayan bu kelimelerin heyecanını anlamayabilir. Butik otel tercihi, yüzlerce kişinin konakladığı büyük otellere nazaran bir sosyalliktir aslında. Bir tarafta sadece resepsiyonla anahtar alıp verirsiniz, diğer tarafta ise oteldeki her misafirin mutluluğuna, üzüntüsüne ortak olabilirsiniz. Bazen sabah kahvaltısında aynı masaya denk geldiğiniz bebek bekleyen genç annenin, masaya gelen pişiyi yiyemeyecek olmasının güzel üzüntüsüne tanıklık edersiniz. Yağmurlu bir kış akşamında, gürül gürül yanan şöminenin başında birbirini daha önce hiç görmeyen insanların bir evin salonundaki samimi muhabbetidir sözlük karşılığı butik otelin

Sema Güredin Şentay, Swissair ve Türk Hava Yolları’nda önemli görevlerde bulunmuş. Çok iyi Almanca ve İngilizce biliyor. Asıl mesleği dil bilimcisi. Çok da güzel ve tane tane konuşuyor. 2008 yılında usta gazeteci eşi Bilgin Bey’in vefatının ardından İstanbul’dan Alaçatı’ya taşındı ve bu güzel butik oteli hayata geçirdi. Oğlu Irmak ile beraber yeni misafirlerini ağırlamak için bekliyorlar.

Sultan Konak, Alaçatı’nın en güzel butik otellerinden biri. Küçük, samimi, zevkle döşenmiş. Her birine ayrı isim verilmiş, yedi odası var. Standart odalar biraz küçük gelebilir. Çoğu Alaçatı otelinin aksine kışın da hizmet veriyorlar.

Butik otellerin en iddialı oldukları noktalardan biri de kahvaltılarıdır. Buraya geldiğinizde mutlaka otlu omletten isteyin, son derece leziz. Pişiler de çok kıvamında. Zaten Sema Hanım kendi yaptığı ve her gün geliştirdiği tereyağlı ekmeği sıcak sıcak getirecektir. Kahvaltıda biraz daha peynire ağırlık verebilirler. Butik otel sahibelerinin en büyük zevklerinden biri de reçellerdir. Alışılmışın dışında reçeller yapmayı çok severler. Bu masada da karpuz reçeline dikkat çekmek isterim. Kendisi oldukça başarılı. Zeytinyağı da eşinin Ayvalık’taki zeytin ağaçlarından.

Alaçatı’ya gelirseniz sizi güzel, sıcak ve neşeli bir yüzün karşılaşacağını Sultan Konak’ta garanti edebilirim. Mutlaka mutlu ayrılacaksınız. Onlar da  arkanızdan da tekrar gelesiniz diye su dökecekler. Gerçekten de dökecekler.

Saygılar

3 Şubat 2014 Pazartesi

EGE PALAS - İZMİR

Ege Palas İzmir’in en eski otellerinden biri.

Diğer otel tercihleri için HRS'i ziyaret edebilirsiniz.

Konumu güzel. İzmir’i bilenler, İzmirliler için algısı oldukça iyi. Saygıları büyük. Ama otel artık eskisi gibi değil. Büyük otel zincirlerinin parasına ve hızına yetişememiş. Ege Palas’ın artık yenilenmesi gerekiyor. Standart odada kaldık. İki kişi olacağı bir hafta öncesinden belliydi. Fakat çantalarımızı odaya taşıyan görevli iki yatagı orada birleştiriverdi. Tamam tek yatak haline geldi ama ortası boş kaldı. Huzur vermedi. Sabah bel ağrısıyla uyandık. Otel deniz görüyor ama standart odalar şehir manzaralı. Yani o İzmir’in kötü şehir planlaması ve çarpık yapılaşması gözünüz

ün önünde. Enerjinizi alıyor.

İki yıldızlı oteller hatta pansiyonlar bile LCD ekrana geçerken standart odalarında tüplü televizyonlar mevcut. Bu odanın günlük ücreti de 250 TL’ye yakın. Maalesef değmiyor. Bu arada kahvaltı salonu da oldukça küçük. Özellikle hafta sonları insanlar ayakta sırada bekliyor. Bir otel için olmaması gereken bir durum. Otel çalışanları da gördüğüm kadarıyla pek ilgisizdi, bezmişlerdi. İşlerinden pek memnun da görünmüyorlardı. Ege Palas ne olursa olsun İzmir’in hala güzel, hatırı sayılı otellerinden. Bu yazılanlar standart odaya göre yazıldı ama belki uçurum fazla, diğer odalar vasatın üzerindedir. Ben, diğer seyahatim için en iyisi başka bir otele bakayım.

Saygılar

3 Kasım 2013 Pazar

PEPE ROSSO - İZMİR



İzmir, lakabını fazla fazla hak edercesine güzel. En güzeli insanları. En güzeli kibarlığı, en güzeli sakinliği.

İzmir diğer Anadolu şehirleriyle farkı açıyor ama İstanbul’un yanına bile yaklaşamıyor birçok konuda. Örneğin restaurantlar.

Şu ana kadarki İzmir ziyaretlerimde ‘İşte bu en iyisi’ dediğim hiçbir tat veya hizmetle karşılaşmadım. Son olarak İzmir’in en güzel yerinde bulunan Pepe Rosso aslı restaurantın halleri içimi acıttı, üzüldüm.

Mekanımız Alsancak’ta. Hem de 10 yıldan beri, sitesinde yazıyor. Masasından sandalyesine mönüsünden tabağına kadar baktığınızda bu ve bunun gibi yerlerin birçoğu The House Cafe tadına varmak istiyor. Hayallerinde, bakış açılarında burası var ama olmuyor.

Bir cumartesi akşamı. Dışarıdaki masalar dolu. Mekanın özelliği değil. Sırasındaki tüm restaurantlar dolu. Fakat garson sayısı oldukça yetersiz. Salatamız ve pizza spesiyalimiz geldi. Salata tamam, çok bir hüner gerekmiyor ama pizzanın hali içler acısıydı. Hayatımda yediğim en kötü pizzalardan biriydi. Ve maalesef burası kendini bir İtalyan restaurantı olarak tanıtıyor. Pizza iyice hamur, üzerine atılan sosis ve salamlar direkt dolaptan alıp koyulmuş gibiydi. Yarısını yedim yemedim. Tamam, ustamız gününde olmayabilir veya hünerleri başka İtalyan lezzetleri :) üzerine olabilir. Ama saat 19:00'da önümüze gelmiş tabakların 21:30'da masadan kaldırılmasına bir bahane bulamadım.

Bulmak istedim aslında. Şeflerine sordum. ‘Bugün bir sıkıntı mı var? Bugüne özel bir durum mu bu servisteki problem?’ dedim. ‘Hayır, aksine bugün boş’ cevabını aldım. Sustum. Bunu söylemeden önce kahve siparişi vermek için kaldırdığım elim, havadaki 10 dakikaya dayanamamış, vücudumdan bağımsızlığını istemeye başlamıştı.

Önümde iki saat duran ve kimsenin gelip bakmadığı tozlanan tabakları şef aldı götürdü önümden. Kahve siparişini de ona verdim. Arkadaşlarını uyardı. 15 dakika gelmedi. Hep dakikaları uzattık, ’5 dakika sonra kalkalım, bir beş dakika daha hadi’ dedik. Sonunda masaya baktı, aslında mahcup oldu. Biz de kahvelerimizin ardından sessiz sedasız kalkıp gittik.

‘Güzel İzmir’ hizmet konusunda özellikle restaurantlarda daha dikkatli daha özenli olmalı. Pepe Rosso bu alanda tek değil. Onun gibi birçok yer var. Hatta sırasında ‘İzmir’in en iyi balık pişiricisi’ dedikleri bir yere gitmiştim de ‘Ey, güzel İstanbul’ demiştim. Kalabalıksın, bana ihtiyacın yok ama yine de hizmette paranın hakkının veriyorsun.

Saygılar

9 Ekim 2013 Çarşamba

TÜRKBÜKÜ NOTLARI - BODRUM - MUĞLA



Lafı uzatmadan çok net bilgiler paylaşacağım bu kez. Türkbükü’nde gezilmesi gereken yerler yok. Gidilmesi gereken restaurantlar, barlar ve oteller var.

Türkbükü bir koy. Hafta içi sessiz hafta sonu hareketli.

OTEL: Türkbükü Butik Otel diye google’da arattım. Net üzerinden araştırdım ve seçtim. Meltem Butik Otel.

Hayal kırıklığına uğradım. Bunda Çeşme Alaçatı’daki cadde 75 Butik Otel’den buraya gelmem büyük etkendi. Tam bir hayal kırıklığıydı. Türkbükü’nün tüm havasını benden aldı. Burası sahilde. Yeri şahane. Ama restaurantın içinden giriyorsunuz. Girerken masalarda oturan garsonlar, aşcılar var, size bakıyorlar. Olmuyor. Köfte ve kızartma kokularının ardından tek katlı otelinizin en arka odalarından birine gidiyorsunuz. Otelin arkası önü sağı solu yok. Her yeri kötü manzaralara bakıyor. Perdeyi açamıyorsunuz. İnsanlar gelip geçiyor, bakıyorlar. Odalar yenilenmiş ama yine de kötü boğucu. Sadece gelip yatmalık ve üstü değiştirmelik. Hiçbir keyifli yanı yok. Odayı ve oteli gördükten sonra 7 gün olan Türkbükü planımızı iki güne indirdik ve Çeşme’ye geri döndük.

Bir kahvaltısına şahit olduk. Akşam yemeğinden tamamen vazgeçtik. Türkbükü demeyeceğiniz bir kahvaltı. Paranıza ihanet edecek bir kahvaltı. Oldukça kötü. Hele bir omlet geldi ki sadece bir çatal aldık. Görüntüsü bende saklı. İsteyenlere gönderebilirim. Yani, burası olmaz. Burada kalacaksanız Türkbükü’nün bir anlamı yok sizin için.

Her şeye karşın, çalışanların samimiyetinden zerre kadar şüphem yok. Ellerinden geleni yapıyorlar. Güleryüzlüler. Ama olmuyor, kapasite, vizyon başka planlara yer vermiyor.  Ve parası da oldukça tuzlu.  Tavsiye etmiyorum.

YEMEK: Türkbükü’nde iki gün kaldık. İki akşam da aynı yerde rakı balık yaptık. İki aya yakın süren tatilimizin en güzel mezelerini balıklarını Atılay Balık’ta yedik. Sahilde. Harika bir manzara. Garsonlar becerikli, bilgili. Başlarında büyükleri var, insanı alım güçleri yüksek, bilgili, saygılılar. Her şeyiyle dört dörtlük. Türkbükü’ne göre fiyatlar normal, başa yerlere göre pahalı. İki kişi 35'lik rakı, mezeler, balıksız 200 TL’ye yakın.

Daha sonra İstanbul’da döndüğümüzde magazin basınından öğrendik ki zaten burası ünlülerin Türkbükü’ndeki uğrak mekanıymış. Başka bir yere gitmenize gerek yok.

İki akşam buraya ikş öğlen ise Bodrum Mantı’ya gittik. O da harikaydı. Çıtır ve normal mantıyı karışık istemenizi öneririm. Yemeğinizin ardından ikram olarak kağıt helva arası dondurmanız gelecektir. Bodrum Mantı da gerçekten çok kaliteli.

EĞLENCE: Burası eğlence açısından daha alternatifli. Sahil şeridi boyunca yürüyüp mekanın kalabalığına, müziğin türüne göre bir yeri seçebilirsiniz. Sess popüler, yaş ortalaması düşük, Türkçe müzik. Ship ahoy yaş ortalaması yüksek daha pahalı, daha sosyetik. Maça Kızı da yine aynı şekilde. Ship ahoy iyidir.

Türkbükü bu kadar herkese iyi eğlenceler

30 Eylül 2013 Pazartesi

ADA PALAS BUTİK OTEL - BÜYÜKADA - İSTANBUL









Büyükada büyük bir evrim geçiriyor. Bir Büyükadalı sakin olsam, bu durumdan nefret ederdim. Sessizlik için adaya gelen veya burada yaşayan insanların evlerinin önünden artık her saatte yüzlerce insan geçiyor ve bunların yüzde 70'i artık Arap.

Büyükadalıların işi artık zor. Belli ki kaçıyorlar. Bir zamanlar hangi evde kimin oturduğunu bilen sıradan bir esnaf, manav, kasap artık bu küçüçük yerde yeni açılan otellerin hızına bile yetişemiyor.

Büyükada değişiyor. Esnaf kazanıyor, farklı tipte, kimlikte insanlar geliyor. Büyükada kültür şoku yaşayarak değişiyor. Maalesef her yer kebap ve at boku kokuyor. Ürünler kalitesiz, yemekler lezzetsiz, özentisiz. Neden? Çünkü artık burası bir turizm cenneti. Sen gelmesen de olur, nasıl olsa başka biri gelecek, eli mahkum.

Böyle bir Büyükada’da yeni açılan bir butik otel var. Gerçekten insana, kokuya, gereksiz kalabalığa bir ara veriyor. Ada Palas Butik Otel. Bu yaz başlayan ve adımı ‘Butik Ahmet’e’ çıkartan maceramızın bu yazki son durağı.

Yeni açılmış. Odalar sunta kokuyor. Eski bir konak. Yüzde yüz yenilenmiş. Hem de büyük bir zevkle. Odalar oldukça başarılı. En ince ayrıntıya kadar düşünülmüş. Yataklar, perdeler, abajurlar, her şey sizi bir saraya götürüyor adeta. Çeşme kadar olmasa da bir butik otel havası sunuyor.

Otel kadar oda kadar bahçesi de çok güzel, şirin. Kahvaltıları da hem göze hem de damağa hitap ediyor. Buranın bir geceliği 200-250 arası değişiyor. Bu parayı da gerçekten sonuna kadar hakediyor.

Butik Otel’i farklı kılanlardan biri sahipleriyle misafirlerin içli dışlı olmasıdır. Ne olursa olsun sahipleri de orada bulunmalı ve gelen insanların hatrını sormalı, onları dinlemeli, sıcaklık kurmalı. Emin olun böyle olunca o misafirler sadece konaklama değil sizin için de gelecektir.

Sözün kısası, Ada Palas Butik Otel Büyükada sınırları içerisinde her isteğinizi fazlasıyla karşılayabilecek bir yer. Her şey muazzam.

Her yerde bir hata bulurum, her yeri, her yiyeceği beğenmem. Emin olun burası çok güzel.

Bu arada Büyükada’da gidilecek yerler diye arattığınızda Habertürk’ten Balçiçek Pamir’in yazısı çıkabilir. Çok net yazmış. Ama tercihlerinin hepsi berbat. Bence dikkate almayın…

Saygılar





9 Eylül 2013 Pazartesi

CADDE 75 BUTİK OTEL - ÇEŞME - İZMİR



Yediğim içtiğim benim olsun, gezdiğim yeri değil kaldığım yeri anlatayım bu kez sizlere.

Çeşme Alaçatı’da öyle bir yerde kaldım ki iki günün sonrasında bir haftalığına gittiğim Bodrum Türkbükü’nden erken dönme kararı aldım. Alaçatı’da öyle bir yerde kaldım ki Türkbükü’nde her şeyi sorgular oldum. Öyle bir yerde kaldım ki Alaçatı’da, Türkbükü’ndeki otelde hep o yüzleri arar oldum. Bulamadım, geri geldim.

Bahsettiğim otel Cadde 75. Eğer yine Cadde 75 gibi güzel otellerde kalmak isterseniz HRS'ten rezervasyon yaptırabilirsiniz.

Bir butik otel konsepti. ‘Butik Otel’in adına, ruhuna, felsefesine, literatürüne yakışır bir otel. Alaçatı’da. Hayatın yoğun şekilde aktığı merkeze yürüyerek sadece 5 dakika.

Okşan Hanım ve Lemi Bey bu cennetin mimarları. İzmirliler. 2002 yılında açmışlar bu oteli. İşlerinde oldukça profesyonel, ruhlarında da oldukça amatörler. Geçen yıllar heyecanlarından hiçbir şey kaybettirmemiş.

Her sezon başı hem yeni yüzlerle tanışacak olmanın hem de uzun yıllardan beri kendilerini bu otelde ziyaret eden ve artık bir ‘dost’ dedikleri eski misafirleri tekrar ağırlayacak olmanın heyecanını yaşıyorlar.


İzmir’in en güzel çiftlerinden biri olan Resimcioğlular, soyadlarını da farklı bir şekilde yaşatıyorlar. Yazın çalışıp kışın ise kültür turuna çıkan Okşan Hanım ve Lemi Bey, fotoğrafçılığa da oldukça düşkünler.
Güzel otelimizin masalarının bulunduğu yerin hemen arkasında Lemi Bey’in dünyanın birçok köşesinden çektiği harika resimleri görmek mümkün. yakında bu fotoğraflarla odalarda da karşılaşabiliriz, düşünme aşamasındalar.

Kaldığımız bir hafta boyunca havuz başında geçirdiğimiz süre zarfında otele ilk defa giriş yapanların yüzlerinde oluşan o tebessüm, huzurun, mutluluğun bir simgesi. Tarif edilemez bir görüntü.
Huzurun somut anlamı olarak değerlendirebileceğimiz bu otelde eşlerin, sevgililerin tartışma kavga etmeleri bile neredeyse imkansız. Farklı bir enerji, farklı bir sinerji.

Biz de biraz somut verilere dönelim.

Otelin çalışanları da en az sahipleri kadar huzur dolu, melek yüzlü. Hepsi özenle seçilmiş, kalifiyeli, kibar, titiz, çalışkan ve düzenli insanlar. Otelde her şey her an yerli yerinde. Bir sandalyenin duruşu, bir gazetenin katlanışı, bir şezlongun yeri bile santim santim aynı. Herkes bu konuda oldukça duyarlı.

Otel tertemiz. Odaların büyüklüğü oldukça yeterli. Banyolar insanın içini açan türden. Herkesin tercih ettiği yüksek tavanları var. Odalarda taş duvarlar da farklı bir hava katıyor.

Kahvaltı inanılmaz. Pişiler, omletler, menemenler, peynirler, domatesler şahane. Lemi Bey tarafından yapılan sunum harikulade, Okşan Hanım’ın yemekleri, hamburgeri, kekleri, kurabiyeleri dillere destan.

Fiyatlar dönem dönem değişiyor. Evet, bir beş yıldızlı otel fiyatında olabilirler ama insanlara verdikleri mutluluk paha biçilemez.

Bu otel, hayatımın da bir dönüm noktası. İlginç bir tesadüf eseri tanıştığım şansım, sevgilimle ilk baş başa kalıp birbirimizi tanıdığımız, bizi daha önce buluşturmayan zamana, geçen yıllara kinayeli gülümseyişimiz,  cennetin bu köşesinde gerçekleşti.

Özellikle bu sebepten ötürü hayatımın mihenk taşlarından biri yerine koyduğum bu otel, Alaçatı’daki Cadde 75 bizim gibi yeni misafirlerini bekliyor.

Bir kez burada kalınca, gittiğiniz bir sonraki otelde yine burayı, bir sonrakinde yine burayı, hep burayı konuşacaksınız, kıyaslama yapacaksınız. İkinci kez yine geleceksiniz.

Herkese iyi tatiller
Saygılar efendim

BY ŞÜKRÜ - BÜYÜKADA - İSTANBUL

Balçiçek Pamir’den okumuştum.  Bir Büyükada yazısıydı.  Rakı balık için sahildeki By Şükrü’yü önermişti.  Ona uydum. Yanıldım. Şu an bu satırları mekandan yazıyorum. Tamam manzara güzel tamam turistler hariç Büyükada güzel ama önümüzdeki beş çeşit meze tam bir hayal kırıklığı.  Peynir günlerce dolapta beklemiş gibi. Asla bir rakı peyniri değıl. Deniz börülcesi haşlanmaktan yok olmuş. Sarımsağın adı yok. Mezeleri bari ara sıcaklarla kurtaralım dedik. Kalamar söyledik olmadı. Hadi bir şans daha dedik. Bu kez tere
yağında karides tercih ettik ve bittik. 35'lik rakının son birer dublesini ekmekle yedik.  Hemen Büyükada’yı terk ederiz o saatte zor olur diye kahveyi sipariş edecek güç bile bulamadık kendimizde.  Balık yok. Hesap da 180 TL geldi iki kişi. Nasıl ?

Şu ana kadar bu blogda yer alan en kısa yazıdır. Notu alana…

8 Mayıs 2013 Çarşamba

KARGA - KADIKÖY - İSTANBUL




Burası Kadıköy’ün simgelerinden biri.  Yolu Kadıköy’den geçen her gencin uğrak noktalarının başında geliyor Karga. Uzun yıllardan beri Kadıköy Barlar Sokağı’nda hizmet veriyor.

Dillere destan, anlatılması zor bir binada…  Karaköy’deki, Şişhane’deki eski evleri anımsatıyor. Üç katlı. Özellikle şöminesiyle ünlü. Soğuk kış aylarında birbirini tanımayan insanların bile odunların etrafında kaynaştıkları, ahbap, sevgili oldukları yer.

Uzun yıllar sonra bir ay içerisinde üstüste ikinci ziyaret gerçekleşti buraya. Her ziyaret yer bulma telaşıyla başladı, tenhalaştığı zaman vedalar yaşandı.

Klasik Kadıköy barları gibi Karga da özellikle rock şarkılarıyla meşhur. Her gün başka bir DJ sahne alıyor mekanda. Hiç kimseyi sıkmadan saatlerce hem muhabbet etmenizi sağlıyor hem de ritm tutmanızı. Müzik anlayışı yıllardan bu şekilde, hiç bir zaman farklılık göstermedi.

Karga, özellikle üniversite öğrencilerinin rağbet gösterdiği bir yer. yaş ortalaması 22-23. Fakat buna karşın içeride 40'ına merdiven dayamış kargaseverleri de içeride görmek mümkün. Biralar 9 TL.

Hiçbir zaman popülerliği kaybetmeyen Kadıköy Barlar Sokağı’nın en meşhur mekanı olan Karga, sizleri bekliyor. Eğer hiç ziyaret etmediyseniz şimdiden mekanın büyüleyici ve farklı ortamına yönelik heyecan duymaya başlasanız iyi olur.

Saygılar

YEŞİLKÖYLÜ MEYHANE - MARMARİS - MUĞLA




Her ne kadar yukarıda Yeşilköylü Meyhane yazsa da müdavimler ‘Erkmen’ olarak biliyor burayı.

Erkmen, mekanın sahibi. İstanbul, Yeşilköylü. İşinin ehli, iri yapılı, kel, sempatik ve bilgili bir insan. Kendine has mezeleri var.

Mekanımız Marmaris’te. Kaleye çıkarken hemen sol tarafta. İrili ufaklı sadece 4 masa var kışın hizmet veren. Genelde de dolu.

Farklı masalarda oturan insanları alıp karıştırsanız muhabbetler kaldığı yerden devam eder. Herkes birbirini tanır, hiç yoksa aşinadır.

Tabii bu kış notları. Yazın dışarıya masa atıldığı daha otantik ve rahat, cıvıl cıvıl, kalabalık bir ortam daha oluşuyormuş.

Erkmen gelir, kadehini her masayla tokuşturur sonra da servisine devam eder.

Diğer meyhanelerin aksine burada her istediğiniz mezeyi bulamıyorsunuz. 4 masanın olduğu kış döneminden hareketle, mönüde olan mezeler genelde Erkmen’in icatları ve isimleri de yok. Ama sizi tatmin edeceğinin garantisi benden.

Fiyatları da sizi üzmeyecek cinsten.

Balıklar gerçekten muhteşem. Ama sakatata girip mutlaka ciğer siparişi vermeyi de unutmayın.

Yeşilköylü Meyhane, Ege’nin kokusunu hissedeceğiniz, duvardaki fotoğraflarla İstanbul’u da hiç unutamayacağınız son derece güzel, kendine has ve rakının muhabbetine paralel bir yer.

Fazla söze gerek yok, fotoğraflar zaten her  şeyi anlatmıştır.

Saygılar

BODRUM BİTEZ DONDURMA - BAĞDAT CADDESİ - İSTANBUL

Ne zaman İstanbul’da göreceğiz diye beklerken hatta ‘acaba biz mi alsak?’ diye araştırıp sormaya başlamışken bu güzel haberi aldık. Tanıdık, sevdiğimiz bir arkadaşa vesile olması ise çok daha şık oldu.

Bodrum’u bilenler, Bitez Dondurması’nı bilmemezlik edemezler, öyle bir lüksleri yok. Bodrum denince akla gelen ilk 5 şey arasına sokacağımız Bitez Dondurma artık İstanbul’a geldi. Hem de çok güzel bir yere. Bağdat Caddesi’nde, Şaşkınbakkal’da. Zaten Anadolu Yakası’nda sadece bu bölge olurdu, ya da Avrupa Yakası’nın Sarıyer’e uzanan sahil şeridi. Belki de Cihangir…

Mekanı sevgili arkadaşımız Can İşbakan açtı. Kendisini daha önce bu blogdan tanıyoruz. Vonalı Celal, İstanbul’un kendi tarzı ve konseptinde en iyi yerlerden biri. Karadeniz yemekleri ise konumuz bu işin merkezlerinden.  Kennedy Caddesi’ndeki ana şubenin ardından Levent’teki Sapphire’de daha da geniş kitlelere ulaşmayı hedeflemişlerdi, oldu.

Şimdi bambaşka bir alandalar.

Uzuuuun Bağdat Caddesi dondurma rekabetine açtı, açıktı. Şimdi bir Lara Fresca, Cremaria Milano’lar var yurt dışı patentli. Bir de bizim, ülkemizin dondurmaları. İstanbul’un meşhur dondurmacısı, Yaşar Usta ve Bodrum’dan gelen eşsiz lezzet Bitez Dondurma.

Özellikle hafta sonları uzuuun sıralardan sonra alınan o şahane dondurmaları bu kez de Bitez Dondurma’dan deneyelim. Özellikle Bodrum Mandalina, kanyak, bal bademi şiddetle tavsiye ediyoruz.

Yolunuz Bağdat Caddesi’ne hatta Kadıköy’e düştüğünde mutlaka Bitez Dondurması’na uğrayın ve gerçek lezzetin tadını çıkartın.

Saygılar

3 Mayıs 2012 Perşembe

360 İSTANBUL - TAKSİM


Baştan belirteyim, güzel bir akşam yemeği için 360 yerine Leb-i Derya’yı tercih ederim.
Mekanımızın fotoğraflarına şuradan bakalım ve devam edelim: http://www.facebook.com/360istanbul/photos?ref=ts

Burası neredeyse Müze Kart ile girebilecek bir yer olmuş, restaurant havasını kaybetmiş, bir curcuna var, asansör sırasında her daim onlarca kişi var. Şimdi olumlu yönlerini saymaya gerek yok. Herkes zaten methiyeler diziyor biraz da öteki yanından bakmakta fayda var. Başlayalım…

- Bir Cuma akşamı. Romantik  bir akşam yemeği için 360'ı tercih ettim. Buradan daha güzel yerler yok mu? Tabii ki var.  Amacımızın yüzde 70'i keşif. 3 gün önceden yapılmış bir rezervasyonla o şaşalı Mısır Apartmanı’na geldik. ‘ Asansörün önünde bekleyen tek  Türkler’ olarak yürümeyi tercih ettik. Sanat galerilerini geze geze mekanımıza ulaştık.  İlgisiz bir resepsiyon hanımefendisiyle geçen samimiyetsiz bir 2 dakikanın ardından masamıza yerleştirildik.

- İki kişi gidecekler için asıl sorun burada başlıyor. İki kişilik masalar tamamen duvar dibine yanaştırılmış ve gördüğü tek şey bar ve yandan dj manzarası. Masalar iç içe geçmiş. Aynı masada 4 farklı muhabbette bulunduğunuzu düşünün, o derece… 360'ı tercih etmenin en büyük nedeni manzara olarak değerlendirirken siz manzarasız masada birbirinizi duyabilmenin aslında ne kadar önemli olduğunun farkına varıyorsunuz. İçeride, saat 8'de, tam yemek zamanında öyle yüksek sesli bir müzik var ki bir o kadar da gereksiz. Akılları sıra Türk ezgileriyle harman edilmiş elektronik müzik. Bu arada hep aynı şarkılar çalıyor, müzik kulağım iyidir.
- Mekanımız tamamen yabancılarla dolu. Mekandaki garsonlarla beraber ‘Tek Türkler’ olarak yabancılık hissettiğimizi söyleyebiliriz. Yurtdışında birçok yer gezdik, çocukluğumuzu Marmaris’in engin barlarında geçirdik ama burada olmadı işte, yapamadık. Dedim ya müzeye dönmüş diye? Saat 8'de yaş ortalamasını düşürdük. Bizi yabancılaştıran en büyük nedenlerden biri de garsonun neredeyse mercimek çorbasını bile bize açıklamak gayretine düşmesi oldu. Neyse ki bir iki kritik soruyla garsonumuzu kilitledik.

- Yemekler gerçekten leziz. Olabileceğinin en iyilerinden ve şu ana kadar gördüğüm en hızlı servis. Mükemmeller bu konuda. Garsonlarda da doğal olarak ana dil İngilizce. Kibarlar, efendiler. Bahşişi hak ettiler

- Manzara. Tamam manzara güzel ama o kadar da değil arkadaşım. Bir kere burası 360 derece değil 240 derece, kimseyi kandırmasınlar  Önünde bulunan kilisenin buraya hava kattığı kesin. Geniş, güzel bir balkonu var. Burada da rahat rahat takılabilirsiniz.

- Rezervasyonlar 8'den 10'a 10'dan 12'ye. 8'den itibaren dakikalar geçtikçe mekanımız bir bar havasına bürünüyor. Saat 10'a yaklaştığında garsonlar yavaştan siz istemeden hesabı masaya bırakıyor. Size barda ağırlayabileceklerini söylüyorlar ve masadan kibarca kaldırıyorlar. Eğlence anlayışı gece 1.32'de başlayan biri olarak 10'da gelen bu teklife sırt çevirerek ayrılıyoruz canım 360'dan.

- Gelelim çok merak ettiğiniz hesaba  Bu iki kişilik bir doğum günü kutlaması. Bende ana yemek olarak Doğu Batı Bonfile. Biri Asyalı, biri Fransız’mış  Hanımefendide ise yoğurt, parmesan ve füme kırmızı biber esansı bulunan patlıcan ravioli. Çok havalı…

Bir şişe kırmızı şarap. Prestige Kalecik Karası. Tabii masaya ilk oturduğunuzda ‘Suyunuzu nasıl istersiniz?’ sorusu da cabası. Sodalı mı normal mi? Daha önceki tecrübelerimizden ılık olsun demedik allahtan… Kırmızı şarabımızın  fiyatı 155 TL.  Doğu Batı Bonfile orta pişmiş 49 TL. Migros gibi… Ravioli de 29 TL. (bu da hanımefendinin bir inceliği olsa gerek. Mönünün en ucuz yemeği. Ravioli de sadece 1 lokmalık)

Tabii her şey bununla bitmiyor. Yemekler bitiyor, bir manzaraya bakıp çıkacekken masanıza başka bir mönü bırakılıyor. Tatlı ve dondurma. Hem de geleneksel  Ne istersiniz diye soruyorlar? Siz de doğal olarak pişmaniyeli dondurma diye cevap veriyorsunuz…

Burada iki kişilik ortalama bir yemek 300 TL. Yemekler, servis, 240'ın manzarası nefis.

- Eglence… Taksim’in en marjinal eğlencelerinden birisi burada yapılıyor. Biz 12'den sonrasına kalmadık ama yemek arasında yapılan revü temalı 3 kadın arkadaşımızın dansını ilerleyen saatlerin habercisi olarak kabul ettik. Masaların kalkmasının ardından burada her şey değişiyor. Dansçı arkadaşlarımızla içiçe geçen dakikaların ardından kendinizden geçme olasılığı yüksek. Gecenin ilerleyen saatlerinde mekanda Türk oranı artıyor ama onlar da aralarda kayboluyor.

- Tuvalet. Pisuvarlarda buz var

- 360 bu şekilde. Garson arkadaşımıza yemek yediğimiz günün ertesi için bu yazının yazılmasına söz vermiştik ama 5 Nisan’dan itibaren epey bir zaman geçti. İyi bir garsondu. Onu alıp Marmaris’e götürebilirim. Haberi olsun

Saygılar efendim…

11 Nisan 2012 Çarşamba

KARAKÖY LOKANTASI - KARAKÖY


Sıra geldi İstanbul’un en iyi, en meşhur ve en kaliteli yerlerinden birine… Burası Karaköy Lokantası.

Karaköy Limanı’na hemen iki dakika mesafede olan lokantamız ağız tadına zevkine sefasına düşkün olanların yeri. Deniz manzaramız yok ama tarihi bir kokumuz var. Deniz manzaramız yok ama enfes tatlarımız, özenle hazırlanmış etlerimiz, tam kıvamında hazırlanmış balık ve mezelerimiz var.

Müdavimleriyle de ünlüdür burası. Sadece o gece Banu Güven, Erdal Şafakve diğer ünlü gazeteciler oradaydı. Eski Devlet Bakanı Bahattin Yücel de masamıza teşrif ederek bizi onurlandırdı, hoş sohbeti ve bilgisiyle muhabbetimize renk kattı.

Burası için anlatılacak çok şey yok aslında. Anlatılmaz, yaşanır. Bu derece de iddialıyım.

Bir Cuma gecesi Karaköy Lokantası’ndayız. Bir iş geliştirme, kaynaşma toplantısı diyebiliriz. Önceden rezervasyonumuz yapıldı, yoksa işimiz çok zordu. İlk adımımız rezervasyon yaptırmak.

Hani mekanlarda mezeler tabaklar halinde masanıza gelir siz de oturduğunuz yerden seçersiniz ya burada o yok. Eski ve daha keyifli usül. Dolaba gidiyorsunuz ve garsonun anlatımıyla seçip masanıza geliyorsunuz. Burası iki katlı bir yer. İki kişi de gayet keyifli gidebilirsiniz ama kalabalık arkadaş gruplarıyla daha eğlenceli olabilir.

Mekanın dizaynı şahane. Etrafınız mavi çinilerle süslenmiş. Gayet ince düşünülmüş. Gözü asla rahatsız etmiyor, hayranlık uyandırıyor.

Özellikle mezeler ve tatlılar çok başarılı. Köfte tercihimde hata benimdi. Rakının yanına balık yakışırdı. Olmadı.

Hesap konusunda maalesef bir bilgi edinemedim. İstesek de masadaki büyüklerimiz buna imkan vermedi.

Karaköy Lokantası hakkında anlatılacak bir şey yok. Her şey kusursuz. Gidin, eğlenin, beğenmezseniz hesaplar benden. Söz