28 Eylül 2010 Salı

PORTAXE - BALTALİMANI


Burası eskiden meşhur Şaziye'ydi. Daha sonra Portaxe adını aldı. Port Liman, axe da balta, hemen belirteyim... Baltalimanı İstanbul Üniversitesi Sosyal Tesisleri'nin hemen dibinde yer alan Portaxe, Bebek'ten gelirken sağda kalıyor, şaşırmayın, Bebek'ten gelirken...

PES 2011'in lansmanındayız... Oyunu test etmeye gittim dersem yalan olur, bu oyunla yatıp kalkanlar arasında kendimi rezil edemem, ben de hemen terastaki bistromu kaptım, daha doğrusu kapılı bistroya çöktüm. Organizasyon olarak lansman son derece başarılı diyebilirim. Oyunu doyasıya tatmak isteyenler dev ekranların başına, yakamozu ve muhteşem manzarayı şarapla canlandırmak isteyenler de terasa düştü.

Portaxe'ın manzarasını ilk gördüğümde "Burada ne düğün yapılır hani?" diye bir soru canlandı ki burası da zaten "Boğaza karşı düğün yaptım" diye gururlanmak (!) isteyenlerin yeriymiş. Yaş 27'ye geldi, düğün kafalarına bürünmek doğaldır... Hem geniş bir de otoparkı var, park sorununuz yok fakat çıkışta 10 TL'nizi hazır edin.

Bir lansmanda olduğum için Portaxe'dan aktaracaklarım bu kadar... Son not: Terastaki cayır cayır yanan iki ateş topunu da unutmayalım, sıcak havalarda bile "Kendinizi sahilde Akdeniz akşamları şarkısını söyler gibi hissedebilirsiniz. Hadi bakalım. Saygılar :))

Özel fotoğraflarımız da çok yakında burada...

24 Eylül 2010 Cuma

HARDAL - ASMALIMESCİT




Babylon'dan aşağıya doğru inin, Groove'u geçin sağ çaprazınızda Hardal vardır. Cisim olarak sevmem ama isim olarak sempatikliği bana ilk bakışta +10 hadi +20 puan kazandırdı zaten. Bu mekana gitmek için plan yapılmadı. Kalabalık bizi buraya itti. Bir masaya oturduk tam 8 kişi ve aynı zamanda oturmadan önce 30 dakika bekledik 8 kişi. Sonunda soluk aldık. Bırakın masayı bir sandalye olsun yeter. Son dönemin Asmalı furyasından Hardal da nasibini aldı, masalarını doldurdu.

Hardal Mart ayında açıldı Asmalımescit'te... Samimi ortamı, turuncuya kayan iç açıcı dizaynı ve dışarıdaki masa ve sandalyelerinin kalitesiyle benden 10 üzerinden 8 aldı. Dikat edin sadece dizayn açısından dedim.

Hardal'ı tercih eden o gecenin kitlesi de gerçekten göze hitap eden cinstendi. Bu arada hemen belirtelim Hardal, Mert Çiller'inmiş, yani eski Başbakan Tansu Çiller'in oğlunun.

Her seferinde yazıyı bitirmek istiyorum ama bitmiyor işte. Mojitoları enfes. Son zamanlarda denediğim en mojito kuşkusuz burada yapılıyor. Onun yanı sıra 50'lik biralar uzun, düz bir bardakta geliyor. Belli bir tarzı var. Fiyatı 12 TL. 33'lük biralar ise maalesef genelde istenilen soğuklukta değil. Ilık. Onun fiyatı da 9 TL. Hadi son bir şey daha... Mekanda 17 çeşit hamburger yapılıyor. Siz yine de aşçının seçimini deneyin :) Saygılar efendim

SONRADAN AKLIMA GELDİ... İYİ OKUYUN
BÜYÜK HARFLERLE ÖNEMLİ NOT: BUNU HARDAL YETKİLİLERİ DİKKATLİ OKUSUN!

Gece saat 1 suları. Artık yavaş yavaş mekandan kalkmak üzereyiz. Hesabı istedik. Hesabın bize ulaşması saat 1.30'u buldu ısrar ve tekrarlamalarımıza karşın... Az kalsın hesabı ödemeden çekip gidecektik fakat bize yakışmazdı :) Neyse. Hesap sonunda geldi. Paramızı ödedik. Beklemeye başladık paranın üstünün gelmesini... Az buz değil 20 TL'ye yakın para üstü gelecek. Garsonları uyardık gelmedi, bir kez daha uyardık gelmedi. Masada kalan iki arkadaşımıza bari o parayla iki bira daha gönderilmesini RİCA ETTİK. Ama o da gitmemiş. Sonra öğrendik. Ne olacak şimdi o paralar? Garsoniyer mi yoksa çakallık mı yoksa unutkanlık mı?

Hardal'ın servis açısından kendine çeki düzen vermesi gerekiyor. Mert Çiller gibi göz önünde olan birinin açtığı bu tarz mekanda böyle garsonların çalışması yakışmıyor. Diğer internet sitelerini de okudum. Herkes amatör garsonlardan şikayetçi. Her siteye gönderdikleri o tanıtım yazısındaki birçok özelliği yerle bir ediyor bu durumlarda...

Bu yazıyı okuyan Asmalımescit Hardal yetkilileri bana ulaşırsa onlara birkaç tavsiyede bulunabilirim. Çünkü bu yazının akşamında da Hardal'a uğrayacağım...

Hardal
Asmalımescit Mah. Minare Sok. No:12 Tepebaşı / Beyoğlu
0 212 243 83 60

22 Eylül 2010 Çarşamba

GROOVE - ASMALIMESCİT




"babylon'un alt, otto'nun karşı komşusu. sokağın bu seneki popülaritesinden sonuna kadar faydalanmış, otto'ya benzer içki seçenekleriyle ayakta kalanlar için bir alternatif olmayı başarmıştır. sezon başında dışarı müzik yayını yaparken daha sonra neden içine kapanmıştır bilinmez fakat sokak böyle dolduğu sürece otto'nun gölgesinde kalmaktan şikayetçi olmayacakları kesin" Ekşisözlük'te böyle yazmışlar Groove için...

Güzel havalarda geceyi Asmalı'da geçirmek isteyen insanların tercihi değildir iç mekanlar. Yer olmadığından içeride pencere dibinde oturup dışarıda temiz hava içerisinde eğlenenleri hüzün dolu gözlerle izleyen arkadaşlarıma dayanamadım ve kendi grubumu alıp sokak partisine götürdüm. Grup derken BEN: 7 O: 6. 1 kişi daha bulsak halı saha maçı yapacak kadar kalabalık bir ekiptik. Bu grubun bölünmesi gerekiyordu onu da yerine getirdik.

10 dakika kalabildiğimiz Groove'dan aldık biraları ve attık sokağın köşesine kendimizi. Benim için hava hoş, sabaha kadar ayakta kalabilirim ama nazlı kızlar olunca yanınızda onlarla beraber siz de yoruluyorsunuz, bilirsiniz...

Groove'a dair anlatılacak bir anekdotum yok açıkcası. İçeride 10 dakika kalan ve içi daralan biri olarak fiyattan bahsedeyim... Bu tarz yerlerde fiyatlar normalin biraz üzerinde. Bira 9 TL... 33'lük. Fakat Groove kış zamanı romantik bir yer için denenebilir.

FACES - ASMALIMESCİT




Gözlüklü bodyguard: Oo birader. Nereye gidiyorsun? Arkadaşını sokamazsın içeriye...
Ben: Neden?
Gözlüklü bodyguard: Sen 2 erkek 1 kız gelmedin mi?
Ben: Hayır. İki kızla geldim.
-Burada gözlüklü bodyguard bir aptal olur..
Ben: İstersen çağırayım kızları, çıkıp gidelim hep beraber
Bodyguard: Geçin bakalım hadi..

27 yaşında karşılaştığım bu sözlerin ardından mekandan çıkıp gittik zaten. Burası Faces... Asmalımescit'te yer alan hani o hep önünden geçtiğiniz yer. Adı gibi değişik yüzlere sahip. Artist bir barmenleri var. Beş yıldızlı otellerde şov yapan barmenlere benziyor. Bir şeyler yapıyor, tamam güzel de ara sıra da kırıp döküyor. Takdir ettiğim yönü barda oturanlara verdiği biraları unutmaması. Siz bedavedan bira içiyoruz derken 10 dakika önce verdiği biranın parasını istiyor. Bunu takdir ettim gerçekten.

Başka... Burasının tek özelliği Asmalımescit'in güzel yerlerinden birine kapak atması. Mekan herkesin geçtiği yerde kurulmuş ve o kalabalık sizi içeri girmek için cezbediyor. Giriyoruz içeriye. Müzik fena değil. Yabancılar fazlalıkta. Dip dibe dans edip birileriyle sıcak iletişim haline geçmek isteyen vatandaşlarımız için birebir.

Merak edenler için söyleyelim bira 10 TL. Ufak bira... Ama böyle eğlence mekanları için normal diyebiliriz.

Sofyalı Sok. No:16, Asmalı Mescit Mah., Beyoğlu İstanbul
Telefon: 0212.2931388

13 Eylül 2010 Pazartesi

SCOTCH - NİŞANTAŞI



"Nasıl anlatsam, nereden başlasam" diyesim geliyor Mazhar Alanson gibi... İstanbul'un en farklı yerlerinden birinde geçirdim Cuma gecesini bu hafta... Niaşntaşı gibi bir yerde adeta bir pavyon esintisi... Lüks bir pavyon. Pistin etrafına sıralanmış, milyarlık localar, milyonlarca liralık bistrolar, girişi 35 TL olan kapısı... Bu hafta Scotch'dayız. Nişantaşı Scotch. Yılların mekanı...

Evet. Tamamen bu blogun gafletinden dolayı geldim buraya. Gece saat 2:30'da. İçerisi tıklım tıklım. Durun daha içeri girmeden dışarıdan notlar aktarayım size. Taksiyle geldiğimiz mekanın önünde 4 takım elbiseli görevli karşıladı bizi. Taksimizin bütün kapıları taraflarınca açıldı. Yürüdük, döndük sağa. Tünelden geçtik, x-ray cihazında bekledik, ulaştık kasaya. Post makineleri arasında görmekte zorlanacağız o kasaya kişi başı 35 TL ödedik. Para harcamaya hazır ruh halimizden dolayı eğlenceyi odak yaptık. Pist dolu, localar dolu. Mekanda girişte bile bir pavyon edası var. Loş ışıklar, bordo Osmanlı vari localar, garip, bıyıklı bir DJ, iki üç disco topu ve asıl önemlisi insanlar hatta kadınlar...

İstanbul gece aleminin tanınmış simaları var içeride... Beyaz'ın da burada bir locasının olduğunu belirtmekle beraber ünlü işadamı Aziz Yıldırım'ın yeğeni Neşet Yalçın kapatmış locayı eşiyle beraber... Çaprazımızda etrafı kesen 4 silahşorler. Çok Güzel Hareketler Bunlar'ın hıyarlı babası Şahin Irmak, yanında Asuman Krause'nin eski sevgilisi, talk şovcu Önder Açıkbaş, birçok filmde ve dizide gördüğümüz tiyatrocu Ruhi Sarı ve yanlarındaki dördüncü şahıs... Buranın müdavimleri oldukları hallerinden ve selamlaşmalarından anlaşılıyor... Bu ve bunlar gibi onlarca tanınmış sima. Bu isimlerin yanında kendini 'Don Vito Corleone' zanneden sahte mafyacıklar, yanlarında Rus, Hollandalı güzeller. Hollandalı dememe şaşırdınız mı? Valla ben gördüm. Hem de hemen arkamdaydı. Siyah, bol pantolonu, kırmızı dekolteli gömleği, kırmızı ruj ve ojeleriyle bakışlar üstündeydi. Kim mi o? Belki siz tanımazsınız ama Star'da bir dönem yayınlanan Yabancı Gelin'in Hollandalı güzeli. Lorraine... Lorraine'nin yanında Rus olduğu tezini getirdiğim alımlı, mini etekli bir kadın ve önünde oynadıkları, ona karşı oynadıkları, yorgun ama çapkın bir iş adamı (!) Biraz tedirgin, biraz çekingen. O evde aslan kesilenlerden. Localar değişiyor. Bu kez oğulları geliyor, yanlarında güzel ama bir değişik kızlarla. Hepsi birer Ezel. Polat değil...

Ama genel kanı ne olursa olsun başarılı, paralı, yerli kafa eğlencesini benimseyen, pavyon edasını lüks bir semtte ve yerde yaşamak isteyen erkekler burayı tercih ediyor. Kimileri çapkınlık peşinde kimileri ise gerçekten eğlence.

Scotch uzun yıllardan beri burada hizmet veren bir yer. Yılların gedikli mekanı. DJ'yi yıllardan beri aynı, sahibi de... Konsept ve gelenler de... Mekanda sadece Türkçe müzik çalınıyor. Hareketli Türkçelerden. Dans pisti, üçlü beşli kadın gruplarıyla, av peşinde olan azgın tekelerle, birinin onlara yakışıklı deyip kaldırdığı kaslı görünen ama yağlı genç, dalyan erkeklere dolu...

Kadınlar aynı tip. Saçlar sarı (sahte), fönlü, mutlaka mini etekli, ateşli, lensli, kartal gözlü, tecrübeli, evrensel, yerel...

Kısaca burası mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Özellikle zengin koca arayıp, evli olmasına aldırış etmeden takılmayı bir farz bilecek kadınların yeri de olabilir. ama grup şeklinde kendi arkadaşlarınızla da gidebilirsiniz. Kendine has, belli bir tarzı var Scotch'un...

Son olarak maddiyattan bahsedelim. Biz kendimize oturacak bir yer bulamadık. Çünkü oturacak yer bulacak kadar çok paramız yok. Şişe açtırmak gibi zevklerimiz de yok. Ayakta takıldık 2-2.5 saat. yeri geldi kafa güzelliğinden dans ettik, yeri geldi şarkılara eşlik ettik. Mekan girişinde 35 TL ödedik, buna bir içki dahil. Biz vodka enerji olarak belirledik rotayı. 4 kişi birer adet aldık. Yetmez dedik. Bira almaya gittim bir centilmen (!) olarak, ve mekanda bulunan tek bira olan Miller'lara tanesi 20 TL'den bıraktım onların kasasına. Bira ne oldu? 10 dakika sonra tuvalete gittiğimde teslim ettim geldiği yere... Bira içmekteki amaç elimiz boş durmasın. Geçtim masayı hadi...

İşte burası böyle... Şahsına mühnasır olduğundan belki de İstanbul'da tarzına yaklaşanı bile bulunmadığından mutlaka gidip görmenizi isterim. Eğleneceksiniz, biz eğlendik... Sonuçta Scotch, yıllardan beri var, bir efsane, bir ekol...

BİR DE GOOGLE'DAN ALDIĞIM BİLGİLER VAR! BUNLARI DA BİR OKUYUN DERİM BEN!
*İçeri girdiğinde kafası sıfıra vurulmuş, Gucci pabuçlu, Vacheron Constantin saat takmış trendy erkeklerin, DJ’in çaldığı Misket havasıyla hoppaaa diye oynadığını görürsen şaşırma.

*
DJ dahil, personel 1960’lardan beri hiç değişmedi. Mekanın girişinde ilk yıllarından kalma bir fotoğraf var. Bütün ekip aynı! Dikkat ettin mi bilmem hepsi bıyıklı. DJ Yusuf diğer arzu nesnesi DJ’ler gibi pek havalı değil, saçları klasik, hatta bıyıklı.

*
Eski gazinolarda görebileceğin tuvaletçiler bir tek burada var. Kapının önünde peçete ve kolonya ile bekliyor.

*
Scotch’a giden hanımlar ayna dansı yapmayı unutmasın! Scotch’un pist kenarları aynayla kaplı olduğu için orada Ayna Dansı diye bir şey var. Ruslar ve benim gibi dalgacı Türkler yapıyor. Aynanın önüne geçip kendini okşaya okşaya dans ediyorsun.

*
Yalın, Emre Altuğ, Deniz Seki, Okan Bayülgen, Teoman, Nükhet Duru, Beyaz, Yılmaz Erdoğan, Demet Akbağ hep orada. Nişantaşı’nın en elitleri ile Dolapdere’den gelenler bir arada. Arada Rus hanımlar da var.

10 Eylül 2010 Cuma

ARA CAFE - TAKSİM




Ara Güler huysuzdur, cafesi de öyle hep dolu. Ara Güler başarılır, cafesi de aynı şekilde. Yemekler şahane. Ara Güler vizyon sahibidir, cafesi de öyle. Modaya ayak uydurmuş, ama yine de kendine has bir tarzı var...

Ara Güler ülkenin yetiştirdiği en önemli fotoğrafçılar arasında... Fotoğrafçılıktan sağladığı birikimi Taksim'de bir cafeya yatıran Ara Güler ortaya muhteşem bir hizmet sunmuş. Öncelikle adres tarifi verelim. Ara Cafe Galatasaray Lisesi'nden Fransız sokağına giden yokuşun hemen sağında yer alan ara sokakta yer alıyor. Boylamasına sıralanmış ikili masalar ne zaman gitseniz hep dolu. Yer bulmak deveye henden atlatmak kadar zor. Bekleyeceksiniz, ara sıra uğrayacaksınız. Neden? Bir bildiğimiz var elbet.

Taksim'in dokusunu hissedebilirsiniz burada. Taksim'de üst katlar dışında güzel yemek bulmak zordur aslında. Merdivensiz bir mekanda yiyebileceğiniz en güzel yemekler kesinlikle Ara Cafe'de yapılıyor. Servis inanılmaz hızlı. Fiyatlar ise Taksim'e biraz fazla olmakla beraber belli bir kesime hitap eden cinsten... 15-25 TL arası kendinize güzel bir ziyafet çekebilirsiniz burada...

Öte yandan Ara Cafe'de ilgimi çeken iki nokta daha var. Biri servis kağıtları diğeri ise değişik tuvaletleri... Tabağınızın konması içi gelen servis kağıtlarında Ara Güler'in yıllar önce çektiği İstanbul fotoğraflarına rastlayabilir, tuvaletlerinde ise eski gazete kupürlerinden, film afişlerine kadar birçok hatıraya rastlayabilirsiniz. Tuvaletinizi yapmak inanın hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı.

Ve son olarak HERKESORAYA size bu hizmeti de sundu ve Ara Cafe'nin tuvaletlerinin fotoğrafını çekti. Hadi bakalım. Keyif başlasın...

9 Eylül 2010 Perşembe

MAHİROĞLU RESTAURANT - MUĞLA


Babam diye söylemiyorum ama o Muğla'nın en meşhur aşçılarından biridir... Zamanında sürdüğü saltanatı şimdi başkalarının da tatması için çaba sarf ediyor, mekanı dolduruyor. Mahiroğlu Restaurant'tayız. Muğla'nın en popüler restaurantında. Muğlalılar şehir içinde demlenmek yerine genelde yaylayı tercih ederler. Yayla dediğime bakmayın Karadeniz'le karıştırmayın. Bu yayla 5 metre yükseklikte bile değil. Sadece yeşillerle bezenmiş olduğundan adını yayla koymuşlar işte, Karabağlar yaylası... Bu yaylalarda yer alan tüm kahveler neredeyse yıllar içinde birer restauranta dönüştü. Bunlardan biri de Mahiroğlu Restaurant. Burada babamın (Ali Sivaslı) çocukluğundan ve atalarından gelen tecrübeyle ızgaraya attığı köfteleri, biftekleri, pirzolaları deneyebilirsiniz.

Kavak ağaçlarının altında yudumladığınız rakı, yediğiniz enfes köfteler, harika servis, geniş bir otopark, şehre sadece 5 dakika uzaklıktaki mesafe, ayakkabınızı çıkartarak bastığınız çim, arkadan sade bir şekilde gelen ve ruhunuzu ayağa kaldıran Türk Sanat Müziği eserleri sizi sizden alacak, yastığa kafanızı mutlu bir şekilde koymasınızı sağlayacak.

Hesap ise inanılmaz derecede uygun. Madem gideceksiniz benden de bir selam söyleyin babama. Hesap almaz o zaman, inanın bana... Şimdiden afiyer olsun... Saygılar

NOT: Bu arada Muğla'dan esintiler sona erdi. Artık İstanbul günleri yeniden başlıyor. Mekanlar birikti. Öte yandan teşekkür ve tepki maili atan tüm mekan sahiplerine teşekkür ediyorum. Duyarlılığı her zaman sevmişimdir. Görüşmek dileğiyle... Bir sonraki mekan ARA CAFE...

8 Eylül 2010 Çarşamba

PUBUÇ - MUĞLA


Muğla'da artık bir fenomen haline geldi PubUÇ. Kıbrıs Pastanesi'nin karşısından girilen sokakta 2-3 yıl boyunca gençleri biraya boğan ve alkol zevki aşılayan bu mekan artık başka bir yerde hizmet veriyor. Uygun fiyatları, güzel dekorları ve iyi hizmetiyle herkesin beğenisini kazanan PubUÇ şimdi eski Muğla dolaylarına kaydı.

Mabolla'nın başka şubesi Muğla Sanat Evi'nin yerine taşınan PubUÇ şu an Muğla'nın en revaçta mekanı olarak dikkat çekiyor. Kimi ararsanız orada. Muğla'nın tanıdık yüzlerinin cirit attığı mekanın tasarımı ve dizaynı gerçekten görülmeye değer. Yapraklar altında bira içmek, dev barkovizyona ara sıra takılmak, tanıdığınız birçok arkadaşı görüp masadan masaya dolaşmak istiyorsanız mekanınız burası olsun. Zaten Muğla'da mekan kısırlığı ve bir oranda da fazlalılığı var. Mekanların trendi zaman zaman bitebiliyor. Canlı müzikte SoSo lider durumda. Sohbet edip bira içmek isteyenler ya Teras'ta yada PubUÇ'ta oturuyor. Fakat herkesin tahtının sallanması an meselesi... Her an her şey olabilir, dikkat, her zaman özen, her zaman güleryüz. Burası Muğla her an her şey olabilir. İlgi başka yerlere kayabilir...

4 Eylül 2010 Cumartesi

ARDORE - MUĞLA



Güzel Muğla'mın, güzel cafesi... Kentimden ayrılalı 10 sene oluyor neredeyse. Ben oradayken ne üniversite vardı ne de doğal olarak farklı tipler. Herkes birbirini tanır, garajda inip oradan geçen birine "Sivaslı'nın evi nerede?" deseniz size gösterirdi. Her şey gibi Muğla da değişti. Eski havasını soluyamıyorum artık. Büyük şehir gördüğümden yavan geliyor, sahte geliyor, statik geliyor. Konumuzun bunlarla pek bir alakası yok ama böyle başlamak hoşuma gitti.

Bu yazıya başlamadan önce "Vay be günün birinde Ardore'yi de yazmak varmış" diye geçirdim içimden. Bir zamanlar Ata Park'tı burası. Değiştikti. Pek hatırlamıyorum. Ama ne zaman adı Ardore oldu, pizzalar yapılmaya başlandı, Americano menüye eklendi, soğan tanecikleriyle kavrulmuş soslu tavuk çıtır paneler gibi masallar uydurulmaya başlandı ben de burayı kafaya almış oldum.

Zevkli, haşarı, düzenbaz, heyecanlı ve dik yaşanan ortaokul, lise yıllarımın vazgeçilmez mekanı değildi ama yine de gidilirdi. Neden? Evden çıktığınızda yolda gördüğünüz bir kişiyi o gün içerisinde 4 defa daha görebileceğiniz bir yer Muğla. Ardore'de maşallah şehrin göbeğinde. Ben kız arkadaşımla otururken mazallah babam beni görse, ki görür, ne olur. Birşey olmaz da kayınpeder 5 km. uzaktan mutlaka görür. Sonra al başına belayı...

İşte böyle değişik keyifler ve o günün koşullarıyla maceralar yaşadığımız günlere geçtiğimiz ay yeniden döndüm. Nedense akşam bir kahve içelim dediğimizde ilk durağımız burası oluyor ve sanırım olmaya da devam edecek. Muğla gelişiyor diyoruz ama üniversiteden başka değişen bir şey yok. Kafa yapısı hep aynı, insanlar hep aynı, bakışlar hep aynı. Ama seviyooruz yine de Muğla'yı. Ah Ardore Ah.. Bakalım bu yazıyı okuyan Ardore sevenler neler diyecek buradan...

Saygılar

ÖZ MENDERES - AYDIN



Kuşadası'ndan Marmaris'e dönüş için Aydın'a uğramak zorundasınız. Aydın'a gelmişken de Öz Menderes'e uğramadan geçmek olmaz...

Çok fazla attım farkındayım. Aydın TV'de çıkan reklamlara benzeyen bir girişin ardından dönelim özümüze. Karadeniz pidesini severim. Bol yağlı, bol malzemeli olur. Ama yıllar geçtikçe sağlığına ve o ayva göbeğine biraz daha hassaslık gösteren biri olarak bu aralar ondan kaçmaya çalışıyorum. Fakat İstanbul'un neredeyse hepsini Karadeniz Pide Salonları kapladığı için de maalesef 2 haftada en az 1 kere beni hapsediyorlar dükkana. Pide demişken; Muğlalılar olarak hep bizim oranın pidesini severiz. Bizim oranın pidesi meşhur değildir. Köftesi harikadır ama meşhur değildir. Neden? Bu Egeliler hiçbir zaman paranın peşinden koşmadılar. Onlara akşam ver iki duble rakıyı, koy denizden yeni çıkan balığı, ver müziği, bir de yanında rakıya eşlik eden bir kadın oldu mu; başka hiçbir şey istemez bu Egeliler. İşte o yüzden siz duymamış olabilirsiniz ama biz biliriz. Muğla'da Pamukkale'de yaşadığım pide zevkini tekrar hatırlattı burası. Aydın'da Süleyman Demirel Lisesi'nin bulunduğu sokakta yer alan Öz Menderes harika pidelere sahip. Servis güzel. Fiyat ise gördüğünüzde "Bir bakar mısınız? Bu hesapta bir yanlışlık mı var?" dedirtecek cinsten... Buraya uğrayın pideleri gerçekten çok güzel.

1 Eylül 2010 Çarşamba

MEHMET ZENGİN'İN YERİ - AYDIN



İstanbul'dan Ege'ye inenler iyi bilirler. Eğer bu bölgeden geçiyorsanız çöp şiş yemeden geçmek günahtır. Ana yol üzerinde yan yana sıralanmış çöp şiş restaurantları ve değnekçiler sizi çağırır o lezzete. Biz de bu yörenin insanları olarak yıllardır bildiğimiz Mehmet Zengin'i tercih ettik. Günümüzde yaşanan et kısırlığında yediğimiz çöp şişler her ne kadar eskiyi aratsa da yine günümüz ortamına göre son derece lezizdi. Yanında gelen ızgarada pişmiş domates ve soğanların bastırdığı çöp şişler için ödediğimiz fiyat pporsiyon olarak 12 TL. Doğal olarak arabanızla geldiğiniz için size sorulmadan yıkanan otomobilinizin suları daha gitmeden bahşişi sıkıştırsanız sizin klasınıza yakışır. Yolu buraya düşenler için Mehmet Zengin'in Yeri'ni önerebilirim. Bu yolda mutlaka çöp şiş yenir. Ama fazla kaçırmayın, yolumuz uzun, aman uyuklarsınız sonra...

Fotoğraflar da özel hizmetimizdir. Yaşayın doya doya...

Saygılar