24 Aralık 2011 Cumartesi

YAŞAR USTA'NIN DONDURMASI - LEVENT

 
Vedat Milor mu beni takip ediyor yoksa ben mi onu, inanın ikimiz de bilmiyoruz. Neyse… 
:)
Levent’te hemen İş bankası, Ziraat Bankası’nın bulunduğu tarafın biraz daha içerisinde bir köfteci, Gül Köfte. Klasikleşen Cuma yemeklerimizin son durağı burası oldu. Daha sonra lezzet konusunda bir konuşma geçmediğine göre ‘kokular aldatır’ diyebiliriz. Konumuz da zaten burası değil, komşusu.
Sokağın başında bir reklam. “İddia ediyoruz. Ben şimdiye kadar dondurma yememişim diyeceksiniz” Bunu okuyup da denememek olmaz diyerekten 6 kişi girdik Yaşar Usta’nın mekanına. Fotoğraftaki beyefendi Yaşar Usta değil. Adı üstünde Yaşar Bey onların ustaları. Arnavut asıllı. Biz dondurmanın tadına bakarken televizyonda Vedat Milor açılıyor. Kendisi buraya da gelmiş, tatmış, beğenmiş, tam not vermiş. Buraya dediysem Levent şubesine değil. Asıl ve ilk yeri olan Bostancı şubesine. Zaten Yaşar Usta da orada takılıyor. Yazları da Balıkesir’in yazlık bir yerine seyyar açıyorlar.
Dondurma çeşitlerine bir bakalım. Kestane, beyaz çikolata, nar, mandalina, kestane ama en farklısı tahinli. Tabii diğer klasik çeşitler de cabası. Klasik,  zevklerinden kolay kolay vazgeçmeyen, aslında yeniliğe kapalı, tam bir sefa pezevengi (derler) bir adam olarak ilk sıramı kaymaklı aldı. Yani beyaz… Yanına da narı ve mandalinayı ekledim. Külahta…
Lezzet gerçekten on numaraydı. Daha iyisini yiyene kadar İstanbul’un en iyi dondurmacısı gözümde. Üstelik fiyat açısından da gayet uygun. 1 top 1 TL.

LİMAN RESTAURANT - KARAKÖY - İSTANBUL



Buraya ilk gelişimiz 2006 yılına denk geliyor. MotoGP İstanbul yarışı öncesi davetli olduğumuz after partyde Casey Stoner ile aynı masayı hatta bistroyu paylaşmış olmanın verdiği mutlulukla mekan daha da güzel gelmişti gözüme, bir daha da unutmak mümkün olmamıştı.
Karaköy’deki Liman Restaurant İstanbul’un kuşkusuz en iyi manzarasına sahip olan mekanlarından biri. Balkona çıktığınızda kafanızı sola döndürdüğünüzde ışıl ışıl parlayan Boğaziçi Köprüsü’nü, düz baktığınızda Topkapı Sarayı’nı hafif sol çaprazda Kız Kulesi’ni birazcık sağa doğru ise Sultanahmet’i Selimiye’yi görmek mümkün. Hemen dibinizden geçen içi insan dolu vapurlar da bir metropolün hikayesini anlatıyor size…
Bu seferki geliş amacımız İzmir’den çok sevdiğimiz doktor bir arkadaşımızın doğum günü sebebiyetiyle oldu. Arkadaşımız dediysek, 25 yıla dayanan bir dostluktan bahsediyorum. isminden de anlaşılacağı üzere hemen sahilde bulunan Liman Restaurant manzaranın yanı sıra leziz yemeklere de ev sahipliği yapıyor. Gelen mezeler rakıya meze olmuyor, o türden. Rakı su gibi gitmek zorunda kalıyor bu mezelerin yanında.
Garsonlar ise servis, kalite ve dış görünüş açısından belki de İstanbul’da şu ana kadar gördüğümüzün en iyisi. Masa devamlı gözetim altında, göz teması her şeyi çözüyor, konuşmanıza gerek bile kalmıyor. Birçok bölümden oluşan Liman Restaurant’ın fasıl dolu meyhane bölümündeyiz. Şarkılar güzel, orkestra profesyonel. 15 dakika uğrayıp giden dansözün bahşiş isteme tekniği de kalça atması.
Çok söz söylemeye gerek olmayan mekanlardan biri olduğu için laf kalabalığına girmeyeceğiz.  1951 yılından beri burada hizmet veren bir yer için kabalık etmiş oluruz.
Mekandaki en büyük sıkıntı, orkestranın verdiği aralarda çalan şarkılar. Böyle bir manzarada, herkesi bülbüle çeviren o güzel orkestranın performansından sonra çalan ‘Çilli Bom’ tarzı şarkılar yakışmamış. Olmadı, açıkcası rakı kafamızı açtı. Bu da düzeltiği anda eksik hiçbir şey kalmayacak.
Mekan Yeni Rakı ile anlaşmalı. Sadece onun ürünleri var. Yaş Üzüm Rakısı istemeyin diye söylüyorum. Bir ala carte bir de fix mönüleri. Biz fixi tercih ettik. Sınırsız rakı, 10 çeşit meze, bir ana yemek, 3-4 çeşit ara sıcak ve dondurmalı irmik helvası. Fiyatı ise kişi başı 100 Tl.
Buradan aktaracaklarımız bu kadar. Tavsiyeye gerek yok. Dikkatlice okudunuz zaten.

Saygılar efendim. Bir sonraki yazıda sizi İstanbul’un en iyi pidesi olarak değerlendirilen Beylerbeyi’ndeki Karpi’ye götüreceğim. Bakalım ben de o şekilde düşünüyor muyum?