1 Mart 2010 Pazartesi

MURAT MUHALLEBİCİSİ, MECİDİYEKÖY


İsminden, ne kadar da şirin bir yer değil mi? Muhallebi, Muhallebicide buluşmak, ufak, sadece muhallebi, hadi birkaç çeşit sütlü tatlı daha, zenginlik olsun.

ama maalesef burası Mecidiyeköy'ün yani İstanbul'un merkezinin, o dayanılmaz trafik çeşmekeşinin ortasında, doğal olarak doğallıktan nasibini alamayan, masaları, sandalyeleri, duvarları, dolapları yenilemesine karşın hala kahveyi o cam bardakta getiren bir yer. Hani o eskiden duble çay istediğimiz zaman gelen büyük etrafı çizgilerle olan bardaklar var ya ondan. Ben onla çay içerim, kahve değil. Hiç değilse o beyaz seramiğe benzeyen bardaklara bile razıyım. Ama hangi devirdeyiz? Vizyon mu yok. Mekanın şeklini bir beyinin yönettiği belli. Hazır plan. Ama bu tip bardak, çanak, çatal olaylarını düşünecek biri nerede? Yapmayın,lütfen. Burası zevk yeri değil. Zaten zevk alacak bir kişi trafiğin, kalabalığın ortasında oturup zevkle oturmak istemez. Burada ne olur? Geçerken soluk almak için uğrayabilirsiniz. Birini mi bekliyorsunuz? Burada bekleyebilirsiniz. Sabah geçerken poğaça, börek alabilirsiniz. Ama ben İstanbul'un tam göbeğinde, korna seslerinin sevgilimin sesini duymamı engellemesine sinir olurum. Mecidiyeköy zaten eksi. Bari bir de siz yapmayın. Gerçi ne yapacaksınız ki? Oraya en rahat yeri açın, en salaş mekanı sunun, en lüks yeri inşa edin, hatta o kahve fincanlarını bile değiştirin, değişmez. Olmaz orası. Ama dedim gibi uğrayın. İhtiyacınızı karşılayın. Gidin deniz kenarına bankta oturun. Ne kadar uzaklıkta ki... Zevkleriniz için üşengeç olmayın. Saygılar efendim

İletişim: herkesoraya@gmail.com

2 yorum:

Adsız dedi ki...

çok haklı...

Adsız dedi ki...

kesinlikle