Bağdat Caddesi’nin klasik yerlerinden biridir Havelka… Caddebostan Barlar Sokağı’ndaki ününü Şaşkınbakkal’a kadar götüren bir maceradır onunkisi… Vardır müptelaları, Havelka derler başka bir şey demezler caddede, şahidim… En büyük özelliği nargilesidir buranın. Nargile için köz dağıtan arkadaşın adı ezbere bilinir, en popüler odur burada. Caddebostan’da yer alan Havelka’dayız nargilesever arkadaşlarla birlikte… Sigara içenlerin pek nargile sevmediğini varsayarsak biz biracıyız. Burada her şey var. Yemekler de, özellikle hamburgerler ve tostlar özenle geliyor,gördüm buna da şahidim.
Caddenin en popüler,klasik yerlerinden biri olan Havelka için anlatılacak bir şey yok aslında. Burada tavlasından tabusuna kadar birçok oyunu oynabilir dilediğinizce bira içebilirsiniz. Ha bu arada o kadar mekan gezdik çarpıcı bir tespitin olsun diyecekler de vardır aranızda. En ilginci pisuvarlar. İstanbul’da o kadar mekan gezdim kuşkusuz en yere yakın pisuvarlar burada. Öte yandan servisin kalitesini geçtim fiyatlardan bahsedelim. Mekanın nesi meşhur? Nargile… nargile 14 Tl… Biraver ise 40 TL… Tostlar 6-8 TL arasında değişiyor ama değer, dolu dolu… Burası zaten klasik, anlatılacak da bir şey yok. Yolu caddeye düşen bir uğrasın, hüsrana uğramaz. Bu arada sonradan öğrendim. Eskişehir’de de şube açmış Havelka…
22 Mayıs 2011 Pazar
18 Mayıs 2011 Çarşamba
PORTA PERA - TAKSİM - İSTANBUL
Bağdat Caddesi’ndeki Num Num’ı yazdıktan sonra burasını kaleme almak o kadar keyifli ki, kalemim yani modern deyimle klavyemde parmaklar kendi kendine hareket ediyor adeta, dans ediyorlar… Porta Pera Taksim Beyoğlu’nda bir cafe&restaurant. İstiklal Caddesi’nin hemen girişinde, meşhur ayakta bekleme mekanı Burger King’in hemen sırasında…
Mekanın dizaynı İtalyan işi, belli… Sokakta yürüyen binlerce insanı güzel bir sollamayla ekarte edip atıyorsunuz kendinizi sessizliğe. Porta Pera’da sizi mekanın figürü Senyor Porta sizi karşılıyor. Duvarlarda, mönüde Senyor Porta’nın diyalogları size renk katıyor, biralarını methediyor, pastalarını övüyor.
Üç katlı, terasında sigara içilebilen mekanda çok zarif bir şıklık var. Tuvaletleri son derece hassas, titiz, garsonları da bir o kadar centilmen ve atik. İşte böyle olunca keyif adamı olarak buraya uğramamak kaçınılmaz oluyor benim için.
Peki biz neler yaptık, neler yedik, içtik? Kahve yanında güzel bir tatlı (şu an için ne yediğimi hatırlamıyorum, damağımdaki lezzetten ismi aklıma gelmedi) sandviç bizi bizden aldı. özellikle pizzaları, İtalyan işi hamur işi tatlıları ve biralarıyla farklılık yaratan Porta Pera’da fiyatlar da normalinde seyrediyor. Özellikle burada kahvaltılar çok nam salmış. Şanslıysanız bir sabah buranın balkonunda yer bulur kahvaltınızı ederken gelip geçen binlerce insanı da seyredebilirsiniz…
Pek mekan beğenmeyen ben, Taksim’de böyle bir yerin olduğunu gördükten sonra kendimden geçtim, kalkamadım ve gelemedim. Siz bu yazıyı okuduktan sonra bir deneyin, beğenmezseniz hesap benden… Saygılar efendim…
Mekanın dizaynı İtalyan işi, belli… Sokakta yürüyen binlerce insanı güzel bir sollamayla ekarte edip atıyorsunuz kendinizi sessizliğe. Porta Pera’da sizi mekanın figürü Senyor Porta sizi karşılıyor. Duvarlarda, mönüde Senyor Porta’nın diyalogları size renk katıyor, biralarını methediyor, pastalarını övüyor.
Üç katlı, terasında sigara içilebilen mekanda çok zarif bir şıklık var. Tuvaletleri son derece hassas, titiz, garsonları da bir o kadar centilmen ve atik. İşte böyle olunca keyif adamı olarak buraya uğramamak kaçınılmaz oluyor benim için.
Peki biz neler yaptık, neler yedik, içtik? Kahve yanında güzel bir tatlı (şu an için ne yediğimi hatırlamıyorum, damağımdaki lezzetten ismi aklıma gelmedi) sandviç bizi bizden aldı. özellikle pizzaları, İtalyan işi hamur işi tatlıları ve biralarıyla farklılık yaratan Porta Pera’da fiyatlar da normalinde seyrediyor. Özellikle burada kahvaltılar çok nam salmış. Şanslıysanız bir sabah buranın balkonunda yer bulur kahvaltınızı ederken gelip geçen binlerce insanı da seyredebilirsiniz…
Pek mekan beğenmeyen ben, Taksim’de böyle bir yerin olduğunu gördükten sonra kendimden geçtim, kalkamadım ve gelemedim. Siz bu yazıyı okuduktan sonra bir deneyin, beğenmezseniz hesap benden… Saygılar efendim…
4 Mayıs 2011 Çarşamba
NUM NUM CAFE&RESTAURANT-BAĞDAT CADDESİ
Uzun bir aradan sonra Bağdat Caddesi’ne geri döndük, turumuz devam ediyor. İstanbul’un bu sene bıktıran yağmurları bizi kısa bir süreliğine yalnız bıraktığında güneşli bir Cumartesi günü soluğu Bağdat Caddesi’nin üzerinde bulunan mekanlardan birinde aldık. Burası Num Num… Bağdat Caddesi’ni iyi bilenlerin isminden anımsayağı bir yer… Cadde’de dışarıda masanız varsa popülerlik şansınız yüksektir. Burası da bunun nimetinden faydalanıyor.
Num Num, mekan açısından özenle dizayn edilmiş, caddenin en güzel mekanlarından biri kuşkusuz. Tuvaletler muazzam, dışarıdaki düzen muazzam, bar bölümü de alkışlanacak cinsten ki mekana ilk geldiğimde mutlaka içeride bir gezer ve ondan sonra yemeklerin lezzetine bakarım. Mekana düzen, hijyen ve dizayn açısından tam not veriyorum ki gelin bir de buradan yakın…
Yemeklere geliyoruz. Baktığımız zaman çok bir kalabalık yok aslında. Ama yemekler nedense geç geliyor. Geç geldiği için özenle yapılmıştır belki diyorsunuz ama lezzet sizi bu düşüncenizden ayırıyor. Acaba bizim seçtiklerimiz mi kötüydü yoksa baş aşçıları izinde miydi? bilemedim. Ben mantar pizza yedim ki ilk olarak malzeme kötüydü. Bu tarz mekanlar Domino’s, Little Ceasars, Pizza Pizza gibi fabrikasyon pizzacılardan çok daha harika pizza yaparlar (Burada Dominos, Little Ceasars gibi pizzacıların iyi pizza yaptığını belirtmiyorum aslında, ona göre) İtalyanlar pizzayı ince yapar derler ya Num Num da bunu duymuş, ince pizza yapmış. Lahmacunu geçtim milföy hamuru bile bu pizzanın yanında kalın kalır. Telefon geldi 5 dakika onunla mı konuştunuz. Bir bakmışsınız pizza kurumuş. Üzerine su serpseniz bile yumuşamayacak cinsten. Pizza fiyatları ise 17.50-30 arasında değişiyor. Evet büyük, evet doyurucu ama lezzet yok. Sadece ben değil kız arkadaşımın tercihi olan hamburger de son derece kötüydü. Et pişmemiş, kanlar ortada, malzemeler içler acısı, neredeyse koca marulu koymuşlar içine… Yemekler böyle…
Servise geçiyorum. Garsonlar hizmet vermekten çok alacakları bahşişi bekliyorlar ki kötü servise, kötü yemeklere… Verdim mi vermedim tabii ki… Ben bahşişi güzel hizmete, güler yüze, lezzetli yemeklere veririm.
Son not: Caddede başka mekanlar var arkadaşlar. Şu ana kadar Bağdat Caddesi’nde gittiğim yemekleri en güzel yer Kırıntı. Adamlar boşuna İstanbul’da tarzında ekol olmamışlar. Saygılar efendim… Ha bu arada, mekanın bir de karga sempatisi var ki evlere şenlik… Fotoğraf da Kanyon’daki Num Num’dan
Num Num, mekan açısından özenle dizayn edilmiş, caddenin en güzel mekanlarından biri kuşkusuz. Tuvaletler muazzam, dışarıdaki düzen muazzam, bar bölümü de alkışlanacak cinsten ki mekana ilk geldiğimde mutlaka içeride bir gezer ve ondan sonra yemeklerin lezzetine bakarım. Mekana düzen, hijyen ve dizayn açısından tam not veriyorum ki gelin bir de buradan yakın…
Yemeklere geliyoruz. Baktığımız zaman çok bir kalabalık yok aslında. Ama yemekler nedense geç geliyor. Geç geldiği için özenle yapılmıştır belki diyorsunuz ama lezzet sizi bu düşüncenizden ayırıyor. Acaba bizim seçtiklerimiz mi kötüydü yoksa baş aşçıları izinde miydi? bilemedim. Ben mantar pizza yedim ki ilk olarak malzeme kötüydü. Bu tarz mekanlar Domino’s, Little Ceasars, Pizza Pizza gibi fabrikasyon pizzacılardan çok daha harika pizza yaparlar (Burada Dominos, Little Ceasars gibi pizzacıların iyi pizza yaptığını belirtmiyorum aslında, ona göre) İtalyanlar pizzayı ince yapar derler ya Num Num da bunu duymuş, ince pizza yapmış. Lahmacunu geçtim milföy hamuru bile bu pizzanın yanında kalın kalır. Telefon geldi 5 dakika onunla mı konuştunuz. Bir bakmışsınız pizza kurumuş. Üzerine su serpseniz bile yumuşamayacak cinsten. Pizza fiyatları ise 17.50-30 arasında değişiyor. Evet büyük, evet doyurucu ama lezzet yok. Sadece ben değil kız arkadaşımın tercihi olan hamburger de son derece kötüydü. Et pişmemiş, kanlar ortada, malzemeler içler acısı, neredeyse koca marulu koymuşlar içine… Yemekler böyle…
Servise geçiyorum. Garsonlar hizmet vermekten çok alacakları bahşişi bekliyorlar ki kötü servise, kötü yemeklere… Verdim mi vermedim tabii ki… Ben bahşişi güzel hizmete, güler yüze, lezzetli yemeklere veririm.
Son not: Caddede başka mekanlar var arkadaşlar. Şu ana kadar Bağdat Caddesi’nde gittiğim yemekleri en güzel yer Kırıntı. Adamlar boşuna İstanbul’da tarzında ekol olmamışlar. Saygılar efendim… Ha bu arada, mekanın bir de karga sempatisi var ki evlere şenlik… Fotoğraf da Kanyon’daki Num Num’dan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)