24 Aralık 2011 Cumartesi

YAŞAR USTA'NIN DONDURMASI - LEVENT

 
Vedat Milor mu beni takip ediyor yoksa ben mi onu, inanın ikimiz de bilmiyoruz. Neyse… 
:)
Levent’te hemen İş bankası, Ziraat Bankası’nın bulunduğu tarafın biraz daha içerisinde bir köfteci, Gül Köfte. Klasikleşen Cuma yemeklerimizin son durağı burası oldu. Daha sonra lezzet konusunda bir konuşma geçmediğine göre ‘kokular aldatır’ diyebiliriz. Konumuz da zaten burası değil, komşusu.
Sokağın başında bir reklam. “İddia ediyoruz. Ben şimdiye kadar dondurma yememişim diyeceksiniz” Bunu okuyup da denememek olmaz diyerekten 6 kişi girdik Yaşar Usta’nın mekanına. Fotoğraftaki beyefendi Yaşar Usta değil. Adı üstünde Yaşar Bey onların ustaları. Arnavut asıllı. Biz dondurmanın tadına bakarken televizyonda Vedat Milor açılıyor. Kendisi buraya da gelmiş, tatmış, beğenmiş, tam not vermiş. Buraya dediysem Levent şubesine değil. Asıl ve ilk yeri olan Bostancı şubesine. Zaten Yaşar Usta da orada takılıyor. Yazları da Balıkesir’in yazlık bir yerine seyyar açıyorlar.
Dondurma çeşitlerine bir bakalım. Kestane, beyaz çikolata, nar, mandalina, kestane ama en farklısı tahinli. Tabii diğer klasik çeşitler de cabası. Klasik,  zevklerinden kolay kolay vazgeçmeyen, aslında yeniliğe kapalı, tam bir sefa pezevengi (derler) bir adam olarak ilk sıramı kaymaklı aldı. Yani beyaz… Yanına da narı ve mandalinayı ekledim. Külahta…
Lezzet gerçekten on numaraydı. Daha iyisini yiyene kadar İstanbul’un en iyi dondurmacısı gözümde. Üstelik fiyat açısından da gayet uygun. 1 top 1 TL.

LİMAN RESTAURANT - KARAKÖY - İSTANBUL



Buraya ilk gelişimiz 2006 yılına denk geliyor. MotoGP İstanbul yarışı öncesi davetli olduğumuz after partyde Casey Stoner ile aynı masayı hatta bistroyu paylaşmış olmanın verdiği mutlulukla mekan daha da güzel gelmişti gözüme, bir daha da unutmak mümkün olmamıştı.
Karaköy’deki Liman Restaurant İstanbul’un kuşkusuz en iyi manzarasına sahip olan mekanlarından biri. Balkona çıktığınızda kafanızı sola döndürdüğünüzde ışıl ışıl parlayan Boğaziçi Köprüsü’nü, düz baktığınızda Topkapı Sarayı’nı hafif sol çaprazda Kız Kulesi’ni birazcık sağa doğru ise Sultanahmet’i Selimiye’yi görmek mümkün. Hemen dibinizden geçen içi insan dolu vapurlar da bir metropolün hikayesini anlatıyor size…
Bu seferki geliş amacımız İzmir’den çok sevdiğimiz doktor bir arkadaşımızın doğum günü sebebiyetiyle oldu. Arkadaşımız dediysek, 25 yıla dayanan bir dostluktan bahsediyorum. isminden de anlaşılacağı üzere hemen sahilde bulunan Liman Restaurant manzaranın yanı sıra leziz yemeklere de ev sahipliği yapıyor. Gelen mezeler rakıya meze olmuyor, o türden. Rakı su gibi gitmek zorunda kalıyor bu mezelerin yanında.
Garsonlar ise servis, kalite ve dış görünüş açısından belki de İstanbul’da şu ana kadar gördüğümüzün en iyisi. Masa devamlı gözetim altında, göz teması her şeyi çözüyor, konuşmanıza gerek bile kalmıyor. Birçok bölümden oluşan Liman Restaurant’ın fasıl dolu meyhane bölümündeyiz. Şarkılar güzel, orkestra profesyonel. 15 dakika uğrayıp giden dansözün bahşiş isteme tekniği de kalça atması.
Çok söz söylemeye gerek olmayan mekanlardan biri olduğu için laf kalabalığına girmeyeceğiz.  1951 yılından beri burada hizmet veren bir yer için kabalık etmiş oluruz.
Mekandaki en büyük sıkıntı, orkestranın verdiği aralarda çalan şarkılar. Böyle bir manzarada, herkesi bülbüle çeviren o güzel orkestranın performansından sonra çalan ‘Çilli Bom’ tarzı şarkılar yakışmamış. Olmadı, açıkcası rakı kafamızı açtı. Bu da düzeltiği anda eksik hiçbir şey kalmayacak.
Mekan Yeni Rakı ile anlaşmalı. Sadece onun ürünleri var. Yaş Üzüm Rakısı istemeyin diye söylüyorum. Bir ala carte bir de fix mönüleri. Biz fixi tercih ettik. Sınırsız rakı, 10 çeşit meze, bir ana yemek, 3-4 çeşit ara sıcak ve dondurmalı irmik helvası. Fiyatı ise kişi başı 100 Tl.
Buradan aktaracaklarımız bu kadar. Tavsiyeye gerek yok. Dikkatlice okudunuz zaten.

Saygılar efendim. Bir sonraki yazıda sizi İstanbul’un en iyi pidesi olarak değerlendirilen Beylerbeyi’ndeki Karpi’ye götüreceğim. Bakalım ben de o şekilde düşünüyor muyum?

22 Eylül 2011 Perşembe

GÜZELCEHİSAR - BEYKOZ - İSTANBUL



Açık büfe kahvaltılara, otellerdeki her şey dahil sisteme karşıyız… Açık büfe, tamamen bir göz boyama ve bir para ütme sanatıdır. Nasıl her şey dahil sistemde yemekler sadece görüntüden ibaret, içkiler adam öldürecek cinsten rezilse açık büfe kahvaltılarda da her şey özensizdir. Nasıl mı? Güzel güzel dizilen peynirler, hoş görüntüsü olan börekler, kıpkırmızı (!) domatesler ve niceleri…
Açık büfe kahvaltı için bugün Otağtepe’deyiz. Beykoz’a bağlı bulunan Otağtepe’deki Güzelcehisar Cafe Restaurant. Mekan yeşillikler içinde, kuş sesleri sessizliğinde, Otağtepe’nin de tepesinde bir yer. Otobüsle ulaşım imkanı yok. Ya taksiyle ya da kendi özel arabanızla gideceksiniz.  Büyük bir tepeyi tırmanacaksınız.
Güzelcehisar Cafe gerçekten İstanbul’da bulunması güç enfes manzaralardan birine sahip. Rumelihisarı’nın olduğu bölgeye neredeyse kuş bakışı bakıyorsunuz ve yeşille mavinin buluşmasının ne demek olduğunu öğreniyorsunuz. Manzara harika. Ama gelelim diğer özelliklerine. Açık büfe kahvaltının fiyatı tam 37.5 TL. Açık büfe saat 15′lere kadar açık tutulsa da malzemelerin yenilenme süresi zaman alıyor. Çay sıkıntısı büyük. Kendi imkanınızla çay alma olasılığınız olmadığı için garsonlardan çay servisini beklemek zorundasınız ki bu durum içler acısı. Kahvaltı biterken gelen çaylar, termostan doldurulan çaylar kahvaltı zevkinizin önüne geçiyor. Sadece peynir bolluğu ile dikkat çeken açık büfede yumurtalı ekmekler bir yıllık yağ ihtiyacınızı karşılayacak cinsten… Görüntüsü güzel olan kekler ile bir şeker hastası hayata gözlerini yumabilir siz de 1 hafta şeker almadan yaşayabilirsiniz. O derece rezil… Sarmalar kötü, kızartmalar özensiz, kahvaltının en önemli öğesi ekmekler ise fazla yemenize engel olunması için oraya konulmuş gibiler…
Evet, böyle bir mekan, böyle muhteşem bir manzaraya sahip olan mekan anca bu şekilde kötü işletebilir. Garsonların çok kaba olduğu yazılıp çiziliyor internette, ben pek şahit olmadım, herhalde ekip değişmiş. Öte yandan bu kadar yazdığım  yemek kalitesizliğine karşın alınan 37.5 TL, iki kişi 75 TL ile (babaanneme göre bir aylık pazar masrafı) çok daha güzel, daha elit daha kaliteli bir kahvaltı edebilirsiniz. Açık büfeyle göz doldurmanıza gerek yok. Manzarayı da geçtim. Sizi İstanbul’un en elit bölgelerinde denize sıfır bir bölgede kahvaltı ettirebilirim. Oradan da yürüyerek bir sahil turu atıp hemen yürüyerek kahvenizi yine en kaliteli yerlerde içmenizi sağlayabilirim. Açık büfe kahvaltı yaptıramam belki ama 37.5′a sınırsız çay ve bir kahvaltı tabağı veya bir peynir tabağı+güzel bir omlet, sucuklu yumurta+menemen yedirebilirim. Zaten pazar kahvaltısı da bu değil midir?

Gelin dönün manzara sevdasından. Asıl manzara bir masada ve asıl keyif de yemeklerin lezzetinde olur. Güzelcehisar’ı ve diğer açık büfeleri tavsiye etmiyorum. Çarşı açık büfeye ve her şey dahil sisteme karşı değil mi hala?

BEYAZ KÖŞK - MALTEPE - İSTANBUL



Böyle bir blog açıp insanlara yol göstermeye çalışmam İstanbul’u çok iyi bildiğimden değildir aslında. Belli bir bölge içerisinde yaşar, gittiğim bir yeri sevmem halinde sürekli gitmeye devam ederim, artı yönleri olsa da yeni yerler keşfetmemin önünü tıkamakta büyük rol oynar.
Nişantaşı’ndan Acıbadem’e taşınmamın ardından bu özellikten kısmen sıyrılmış olduk. Daha kalabalık, curcuna misali, tabiri caize g.t g.te oturmaktan sakinliğe geçiş yaptık. Yaşlanmadık baştan söyleyeyim
Geçelim mekanımıza… Dediğim gibi İstanbul’u pek bilmem, hep böyle bir yer arar bulamazdım. Sorardım, hep Taksim’deki Umut Ocakbaşı çıkardı karşıma. Burası Maltepe sahilde yer alan Adalar manzaralı Beyaz Köşk. Burada bulunmamızın sebebi ise bir sahur daveti. Hayatımda ilk defa sahurda dışarıdayım. Ama oruç tutmuyorum. Zevkini tutan arkadaşlar daha çok yaşamışlardır doğal olarak. Sahurda bir kahvaltı için buradayız yaklaşık 15 kişilik bir ekiple…
Sahurda kim olur dışarıda? Herhalde sadece biz oluruz mekanda derken gözlerime inanamadım. Saat 4′te Beyaz Köşk’te oturacak sandalye bile bulmak mümkün değildi. Dışarısı doluydu. İçeride ise 2 katlı büyük bir bölüm. İçeride yaz kafasından dolayı doğal olarak kısmen boşluklar vardı.
Öncelikle hep böyle bir yer aramamın sebebi masada bulunan mangallardı. Her masanın ortasına yerleştirilmiş bir mangal var. Sucuklar çiğ geliyor kendi damak zevkinize göre kendiniz pişiriyorsunuz. Çayınızı orada demliyorsunuz. Hatta kavurmalı yumurta istiyorsunuz. Bir tavada sadece pişmemiş kavurma geliyor ve siz yumurtalarınızı kendiniz kırıp mangalda yekten yapıyorsunuz. Hep aradığım bir mekandı sonunda buldum. Tabii böyle bir mekanı aramamın asıl amacı ise rakıydı. Ramazanda olduğumuzdan dolayı mekanda rakı yoktu ama fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla içkili bir mekan. İşte şimdi ortadaki mangalın zevki bir başka yansıyacak vücuduma…
Mekan son derece kalite bir yer. Fazlasıyla temiz, şık, titiz… Garsonlar aynı şekilde. Fakat rezervasyon yaptırmanızda fayda var. herhalde burası fazlasıyla dolu oluyordur.  Bir sahur daveti olduğundan dolayı fiyat açısından bir bilgim yok. Ama burası mutlaka denenmeli. Zevk alacaksınız. En önemlisi mekandan mutlu bir şekilde ayrılacaksınız.
şimdilik bu kadar. Ramazan’dan sonra burada bir rakı sofrası kuracağım. Asıl yüzünü o zaman göreceğiz. Tekrar dönüş yaparım.
Bu arada buraya pazar sabahları da gelebilirsiniz. Park olayını sorun yapmayın, valesi bile var hani..

Saygılar

POLONEZKÖY'DE KAHVALTI




İlk önce telaffuzu çok güzel, Polonezköy. Bomonti gibi…
Çocukluğu dar sokaklarda, kaldırımların üzerinde, plazaların içinde, ufacık parklarda geçen biri değilim. Uçsuz bucaksız plajlarda, fazla oksijenden dolayı eve yorgun dönmenize sebebiyet veren yemyeşil ormanlarda, 30 kişilik saklambaç ekibinde, en kısa ağacı İstanbul’un en uzun ağacına eşit olduğu yerlerden geldim bu şehire. Buranın denizi benim için ne deniz, buranın ormanı benim için ne ormandır. Ama yoklukta Polonezköy bile altındır.
Yıllardan beri duyduğum ama bir türlü gidemediğim Polonezköy’deyim. Bu yıl birçok konuda ilkleri yaşıyorum. Bir dönem Polonyalıların yaşamış olmasından dolayı Polonezköy adı verilen yere ulaşmak zor değil. Arabayla gitmek önemli. Yoksa olmaz. Anadolu yakasından Riva yoluna gider gibi buraya geleceksiniz. 1 saati bulur gelmeniz. Buraya gelmek mekan seçmekten daha kolay kuşkusuz. İki üç sokak başlı başına hep kahvaltıcı… Hepsi birbirinden farklı bir o kadar da aynı. Ağaçların altında kahvaltı etmenin zor olduğu bu şehirde iki üç nefes oksijen çekebilmek ve leziz şeyler yemek için buraya gelebilirsiniz.
Hemen notlara geçelim, konuları uzatmayalım…
1- Polonezköy’e gelmeden önce nereye gideceğinizi mutlaka bilin. Bilen birine sorun, mekan ismi öğrenin. Gördüğünüz ilk yere girmeyin. Ben yaptım siz yapmayın.
2- Polonezköy’e gelmekse niyetiniz girin bir fırsat sitesine ve oranın indiriminizi alıp gelin buraya. Ben tersini yaptım, siz yapmayın.  Ben 35′e yerken siz aynı kahvaltıyı 12′ye yiyin.
3- Buraya sadece kahvaltı için gelmeyin. Kendinize geniş bir zaman ayarlayın ve hiç değilse akşama kadar burada kalın. Sabah kahvaltınızı yapıp öğleden sonra da mangal yapın. Ben yapamadım, siz yapın.
4- İlk defa gelecekseniz fazla hayal kurmayın. Ben kurdum, hayal kırıklığına uğradım. Siz yapmayın…
5- Eğer gelecekseniz ve Riva’yı görmediyseniz buraya uğrayın. İstanbul’a dönüş yolunda Total benzinliğinin oradan sağ yolu kullanıp Riva’ya gidin. Onun da ismi güzel ve içi boş.Ama görün. Behlül’ün Riva’daki evini düşünün…
6- Fiyatlar 35 TL civarında… kişi başı. Eğer bu parayı verecekseniz hakkını da verin. Ne gelirse tüketin. İndirim sitesinden gelin, bakın tekrar söylüyorum. Çünkü birçok kahvaltıcı indirim siteleri tarafından kapatılmış olacak.
7. İmkanınız varsa yolun en sonunda bulunan Country Club’a gidin. Biraz daha pahalı olsa da hiç değilse hayvan görün. sıkılmadınız mı köpeklerden, kedilerden, kuşlardan… Gerçekten, bu hayvanlar dışında bir hayvan görmeyeli ne kadar oldu?
8- Polonezköy’de 35 TL verdim. 2 gün sonra Beşiktaş’ta kkahvaltı ettim. Kahvaltı tabağına 5 TL verdim. Menemene de 3 TL. Ve inanılmaz lezizdi. Siz benim demek istediğimi anladınız…

Ahmet Sivaslı, Polonezköy
(Çok havalı oldu)

JOLLY JOKER BALANS-TAKSİM-İSTANBUL



Uzun zaman olmuştu… Kendimizi rakıya verince soluğu meyhanelerde derin sohbetlerde bulmuş, konserleri bir kenara bırakmıştık. En son İstanbul Live’da Sulukule Roman Orkestrası’na gitmişim, bak şimdi hatırladım.
Evde müzik dinlerken bile mutlaka klibi de oynar arkada… Müzik görüntüyle birleşir ve tadından yenmez. Hele bu bir de soundtrack olursa işte o zaman keyif benimdir. Soundtrack hastası ve koleksiyoncusu biri olarak attım kendimi Jolly Joker’e… Başrol Halil Sezai Paracıklıoğlu’nun. Hani şu İncir Reçeli filmi… İzledik, izlettirdik, Issız Adam kadar yayılmamasına sevindik ve dinlemeye gittik. Gitmeden önce youtube’da araştırdık, Murat yılmaz yıldırım ile olan videolarını beğendik. Bildiğim maksimum 4 parçası bile 3 saat boyunca ayakta beklememe değdi. Neyse biz bırakalım bunları. Bu sitenin amacı mekan tanıtmaksa geçelim Jolly Joker’e…
Jolly Joker Balans nerede? Taksim Balo sokakta. Şöyle anlatalım. Nevizade’yi bulun. O dar kalabalık sokaktan geçin karşınızdaki bina Jolly Joker Balans’tır. Yeri inanılmaz kolay. Konserler genelde 23:00′te başlıyor. 21:00′de sıra başlıyor. 22:00′de kapılar açılıyor. 22:00′den 23:00′e kadar için diye 1 saat ayakta takılıp konserde haliniz kalmayabilir. Ama oraya gelen de bunun da konserden alınacak zevkin bir parçası olduğunu bilmeli… 23:00′e  yakın bir saatte giderseniz dar ama uzun konser alanının en arka sırasında kalabilirsiniz. Hele bizim gibi 30′una dayanmış kişilerseniz boyunuzun kısa olması muhtemeldir. Hani 1.73 bile kurtarmadı. Göremedim. Arkada daraldım ne yaptım.
Konser alanının hemen bir üç basamak yukarısında sigara içilebilen bir alan  var. Oraya çıktım ama ne oldu sanatçı arkadaşımızı canlı değil de barkovizyondan izledim. Ama yine de hissettim. Hiç değilse sıcak ve havasız değildi.
Fiyatlar… Konser fiyatlarına bir içki dahil DEĞİL… İçeride bira 10 tl. Asma katta yer alan barın önünde bir fiyat listesi var. Kocaman da yazmışlar. Ama aldanmayın. Birçok rakam yalan. Mesela MARTINI… Listede 15 yazıyor fakat 25 diyorlar. Bu bir ayıptır. Yapılmaz. Bu konu hakkında Jolly Joker’den bir açıklama bekliyorum. Mutlaka duyacaklardır. Böyle rekabetin büyük olduğu bir dönemde bu tip durum ifade edilemez.  Kalabalığa misafirlerinize aldanmayın. Bu İstanbul’da trend her sene değişir. Saygılılar işine özen gösterenler ayakta kalır.
Tuvaletler… Tuvalet sistemi düzgün. Hatta Taksim’deki Burger King’in tuvaletine benziyor. Hani o tuvaletimiz geldiğinde akla gelen ilk mekana…
Bodyguardlar… Şu ana kadar gördüğüm en düzgün ve nazik bodyguardlar. Cüsselerine güvenmiyorlar. 10 puan
Ses sistemi… Birçok mekana göre son derece iyi. Mekanın dar ve uzun olması bunun en önemli sebebi olabilir.
Jolly Joker’den bu kadar… Umarız bu hızımız devam eder ve bu tip mekanları daha da çok anlatma şansımız olur. Bu arada bloga artık bir de yurt dışı ekleyelim dedik. 1-2 ay içinde Beyaz Rusya’dan bildirebilirim.

19 Temmuz 2011 Salı

BURSA ÇİÇEK KÖFTE - BEŞİKTAŞ - İSTANBUL

İlk pideli köfteyi burada tattım, iskender zannettim, köfte çıktı. 10 adet küçük köfteyle beraber sosa ve kıtır ekmeklere pideli köfte deniyor burada… Bursa Çiçek Köfte Beşiktaş meydanda meşhur Çıtır Pub’un en altında yer alıyor. Çarşıya girerken veya çarşıdan çıkarken…

Lezzetin muazzam olduğunu söylemekle beraber lezzet günden güne değişebiliyor. Bir gün salçalar yoğun oluyor, bir gün ekmekler bayat oluyor, bir gün yoğurt azıcı gelebiliyor. Ama ortalama lezzet iyi, haklarını yemeyelim. Fakat garsonlar açısından sıkıntılı bir mekan. Çalışanlar yaptıklarını işi sevmemekle beraber bunları da müşterilerine yansıtmaktan geri kalmıyorlar. Siparişleri isteksiz getiriyorlar ve bakmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bir de wi-fi ne demek artık bir zahmet öğrensinler iyi olur. Artık mekanlar bu özellikleriyle müşteri topluyorlar.

Fiyatlara geçecek olursak pideli köfte 11 tl ve gayet doyurucu. Bu size yeter. Yanında güzel ve soğuk 50′lik bir bira iyi gidebilir. Bursa Çiçek Köfte’den aktaracaklarımız bu kadar. Döner cenneti Beşiktaş’a gelip de canınız farklı bir lezzet ararsa Bursa Çiçek Köfte’ye uğrarım derim. Bu kadar eleştiriye rağmen hoşunuza gidecek, aldırmayın lezzete, köftelerinize bakın siz…

18 Temmuz 2011 Pazartesi

NAKİ BEY PLAJI - BÜYÜKADA

Marmaris’teki tatilimize +1 eklemek için İstanbul’dan bir sabah bir anda Büyükada’ya kaçtık. Cuma sabahı ama Kadıköy’e uğrayan vapurumuzda yine ayakta gideceğiz. Büyükadaya’ya ulaşınca başınıza bir anda plaj değnekçileri üşüşüyor. Elinize tutuşturulan bir sürü katalogdan siz birini seçip tekneyle yolculuğunuza başlıyorsunuz. Kataloglar çok önemli burada bizim gibi yöreyi bilmeyenler için… Hazırlanış ve görsellik açısından daha başarılı olan Naki Bey plajında aldık soluğu…

Büyükada’dan 10 dakikalık bir tekne yolculuğuyla Naki Bey plajına ulaştık. Plajda bir sessizlik hakim. Herkes sus pus olmuş, yüzlerden akan bin parça. Biz meyhaneye mi geldik yoksa plaja mı derken 3 dakika sonra uyanıyoruz. Sezen Aksu’dan gidiyorum çalıyordu biz gelirken giderken de Kazım Koyunca’dan işte gidiyorum… Güzel bir güneş, deniz İstanbul’a göre iyi ama çalan şarkılar bir meyhane havasında… Misafirler isyan ediyor, “2 günden beri geliyoruz, yeter artık bu şarkılar, içimizi kararttınız” diyorlar ama bize mi diyen yok. Çalışanların birçoğu kibarlıktan nasibini almamış, aralarında bu işi bilenler de var.
Tuvaletler ve duşlara ulaşmak zor, aynı zamanda sipariş vermek de… sipariş derken hemen fiyatlara geçelim. Bu plajda güneşlenmek ve denize girmek istiyorsanız 20 Tl ödemek zorundasınız. İçeride içeceğiniz her kola ve kahve için 5 TL. Bira için 8 TL ve aynı zamanda hamburger için de 8 TL ödeyeceksiniz.

Naki Bey plajından Ada’nın diğer tarafına dönüşler ise 1 saatte bir gerçekleştiriliyor. Mekanda gençler de hakim, cep telefonundan apaçi müziğini çalan arkadaşlar da… Naki Bey plajı sizi katalogdan cezbedebilir ama gittiğinizde müzikler içinizi karartabilir, gidip denizde bilerek boğulabilirsiniz. Denizi de fazlasıyla sığ. Git git git boyunuza gelmiyor.

Neyse, siz bunları okuyun, tekrar bir düşünün, elinizde başka şans varsa onları değerlendirin… Saygılar. Fotoğraflara da buradan ulaşabilirsiniz… TIKLAYIN

17 Temmuz 2011 Pazar

GATE - BAĞDAT CADDESİ - İSTANBUL

Bir mekanın kalitesi ince ayrıntılarda gizlidir. Mesela siz, Bağdat Caddesi’ne hem de Caddebostan Barlar Sokağı’na bir mekan açacaksanız dikkatli ve özenli olmanız gerekmektedir. Burası Gate, dediğimiz gibi Bağdat Caddesi barlar Sokağı’nda… Eğlenceden nasibini alamayan ve eğlenmek için Taksim’e, Ortaköy’e giden Kadıköylülerin tek eğlenebileceği mekan. Kolay bir dille anlatayım dımtıs dımtıs…

İnce ayrıntılardan iki ufak notlar vereyim ki mekanın kalitesini gözler önüne serelim. Bir barın tuvaletinde sabun eğer Hacı Şakir ise hem de BİM’de satıldığı gibi kutuyla alınıp oraya konuluyorsa o mekanda sıkıntı vardır. Yakışmadı. Bunun yanı sıra vodka açtırırsam masada ve yanında meyve suyu istersem masama şekilli gelen buzlu vodka tabağının Dimes meyve suyunu BİM’den alıp anında koyarsan ben bu mekana bir daha gelmem ve bir şişe açılan Absolut’a verdiğim 300 TL parayı da geri alırım. Sanki Reina mübarek…

Bununla bitmiyor tabii ki… İçeri giriyorsunuz, masanıza oturuyorsunuz ve üç beş tane üzüm, 3 erik ve adi bir tabakta cips, Doritos ve bir de çerez geliyor. Siz istemeden… İkram zannetmeyin, hepsi ücretli… Sanırım 40 TL ödedik ekstradan. Rakamlara geçince fiyatları da size aktarayım. 18 yaşından küçük olduğunuzu size zannettirecek bir vodka elma veya herhangi bir tatlandırıcının fiyatı 25 TL. Diğer içecekler de allah kerim…

Bağdat Caddesi’nde bulunmanın faydasıyla içeride kız potansiyeli çok düşük değil. Gelenler de grupların içerisinde. Bunun yanı sıra mekanda dam sorunu yapılmıyor anlaşılan. Cumartesi gecesinde bile en az 4 masa sadece etrafı kesen avcı grupları vardı. Birinde böyle bir mekanda bile şişe açtırma avanaklığında bulunan başarısız bir avcı grubu, diğerinde ise rakı içen bir başka başarısız avcı grubu. Etrafı kesme çabaları, kendini yakışıklı bulma hevesleri…

Mekanımız ufak ama sıcak bir mekan. Müzikler belki de en iyi olan tarafı. Mekanın ses kalitesi de bunca olumsuzluğun yanında başarılı. Kapıdaki iki bodyguard görünümlerine nazaran kibar. Bir de mekanda yaş ortalaması en az 30. Gençler, Taksim yolcusu kalmasın, hadi bakalım… Saygılar…

BEZGİN Bİ'HANE - ASMALIMESCİT - İSTANBUL

Asmalımescit’te hep kalabalık olan bir ara sokak vardır. Faces’ın bulunduğu ana cadde üzerinden Leblon’a giderkenki güzergah üzerinde sağ tarafta kalır, dikkatinizi çekmiştir. Pek rağbet etmezdim ama bir Cumartesi akşamüstü, bira keyfi için oturdum sevgilimle. Saat 17:30… İki 50′lik bira siparişimizi verdikten sonra bayan bir garson gelip 19:30′da rezervasyonlarımızın başlayacağını size ilettiler mi? sorusuyla bizi mekana buyur etti. Kısa boylu kıvırcık saçlı bir kız. Pek bir keyifli… “Biz o kadar kalmayacağız” sorusuyla geçiştirsek de bu soru devamlı saate bakmamıza neden oldu.

Burası rezervasyon için uygun bir mekan değil. Ne bir restaurant ne de büyük bir bar. Alt tarafı dışarıda 5 tane masası var. Ama pek bir havalı. Biralar 9 TL… Garsonlara çok da laf etmedik, kibarlar. Mekan da Asmalımescit’in havasına uygun bir şekilde dizayn edilmiş. Başarılı diyebiliriz.

Burada sıcak bir ortam var, özellikle akşamları. Göt göte oturmayı seven milletimiz için hayırlı bir mekan. Gidin, kötü değil, ama o soru geldiğinde gereken cevabı verin, biz veremedik… Saygılar

21 Haziran 2011 Salı

KAHVERENGİ - ÇENGELKÖY- İSTANBUL

Çengelköy dediniz mi aklıma Süper Baba dizisi gelir, fırını ararım, Sermet Dede’ye bakarım, Fiko’nun beyaz eşya mağazasına uğrarım. Eee tabii bir de Nihat’ın kahvesine… Nihat’ın kahvesi yani Çengelköy’de Çınaraltı bu semtin kuşkusuz en bilinen yeri. Oraya mutlaka uğramışsınızdır veya uğrayacaksınızdır.

Onun yanı sıra hemen Çınaraltı’ya girişte sol tarafta güzel bir cafe&restaurant dikkatinizi çeker. Ortama ayak uyduran bir yapısı, mimarisi ve doğallığını görürsünüz ilk uğradığınızda. Dışarıdan aldığımız Çengelköy simidi, Çengelköy böreğiyle oturduğumuz Çınaraltı’nın ardından bir kahve keyfi için uğradık Kahverengi’ye… Dışarıda oturduk, Çengelköy sakini insanlarla sıcak sohbetler yaptık, Sarman’ı sevdik. Sarman? Buranın kedisi… Aslan soyundan geldiğini kanıtlarcasına büyük, biraz tembel ve ünlü… Biz oradayken onunla fotoğraf çektirmek isteyen insan sayısı hatırı sayılır bir sayıdaydı. Bu arada her zaman olduğu gibi gelen her insan ona farklı bir ad takmış. Halil diyen var, Garfield diyen var… Yarım saatlik bir ziyaretle bir hafızalarımıza kazınan Çengelköy’deki Kahverengi ziyaret edilmesi gereken bir yer…

22 Mayıs 2011 Pazar

HAVELKA - BAĞDAT CADDESİ - İSTANBUL

Bağdat Caddesi’nin klasik yerlerinden biridir Havelka… Caddebostan Barlar Sokağı’ndaki ününü Şaşkınbakkal’a kadar götüren bir maceradır onunkisi… Vardır müptelaları, Havelka derler başka bir şey demezler caddede, şahidim… En büyük özelliği nargilesidir buranın. Nargile için köz dağıtan arkadaşın adı ezbere bilinir, en popüler odur burada. Caddebostan’da yer alan Havelka’dayız nargilesever arkadaşlarla birlikte… Sigara içenlerin pek nargile sevmediğini varsayarsak biz biracıyız. Burada her şey var. Yemekler de, özellikle hamburgerler ve tostlar özenle geliyor,gördüm buna da şahidim.

Caddenin en popüler,klasik yerlerinden biri olan Havelka için anlatılacak bir şey yok aslında. Burada tavlasından tabusuna kadar birçok oyunu oynabilir dilediğinizce bira içebilirsiniz. Ha bu arada o kadar mekan gezdik çarpıcı bir tespitin olsun diyecekler de vardır aranızda. En ilginci pisuvarlar. İstanbul’da o kadar mekan gezdim kuşkusuz en yere yakın pisuvarlar burada. Öte yandan servisin kalitesini geçtim fiyatlardan bahsedelim. Mekanın nesi meşhur? Nargile… nargile 14 Tl… Biraver ise 40 TL… Tostlar 6-8 TL arasında değişiyor ama değer, dolu dolu… Burası zaten klasik, anlatılacak da bir şey yok. Yolu caddeye düşen bir uğrasın, hüsrana uğramaz. Bu arada sonradan öğrendim. Eskişehir’de de şube açmış Havelka…

18 Mayıs 2011 Çarşamba

PORTA PERA - TAKSİM - İSTANBUL

Bağdat Caddesi’ndeki Num Num’ı yazdıktan sonra burasını kaleme almak o kadar keyifli ki, kalemim yani modern deyimle klavyemde parmaklar kendi kendine hareket ediyor adeta, dans ediyorlar… Porta Pera Taksim Beyoğlu’nda bir cafe&restaurant. İstiklal Caddesi’nin hemen girişinde, meşhur ayakta bekleme mekanı Burger King’in hemen sırasında…

Mekanın dizaynı İtalyan işi, belli… Sokakta yürüyen binlerce insanı güzel bir sollamayla ekarte edip atıyorsunuz kendinizi sessizliğe. Porta Pera’da sizi mekanın figürü Senyor Porta sizi karşılıyor. Duvarlarda, mönüde Senyor Porta’nın diyalogları size renk katıyor, biralarını methediyor, pastalarını övüyor.

Üç katlı, terasında sigara içilebilen mekanda çok zarif bir şıklık var. Tuvaletleri son derece hassas, titiz, garsonları da bir o kadar centilmen ve atik. İşte böyle olunca keyif adamı olarak buraya uğramamak kaçınılmaz oluyor benim için.

Peki biz neler yaptık, neler yedik, içtik? Kahve yanında güzel bir tatlı (şu an için ne yediğimi hatırlamıyorum, damağımdaki lezzetten ismi aklıma gelmedi) sandviç bizi bizden aldı. özellikle pizzaları, İtalyan işi hamur işi tatlıları ve biralarıyla farklılık yaratan Porta Pera’da fiyatlar da normalinde seyrediyor. Özellikle burada kahvaltılar çok nam salmış. Şanslıysanız bir sabah buranın balkonunda yer bulur kahvaltınızı ederken gelip geçen binlerce insanı da seyredebilirsiniz…

Pek mekan beğenmeyen ben, Taksim’de böyle bir yerin olduğunu gördükten sonra kendimden geçtim, kalkamadım ve gelemedim. Siz bu yazıyı okuduktan sonra bir deneyin, beğenmezseniz hesap benden… Saygılar efendim…

4 Mayıs 2011 Çarşamba

NUM NUM CAFE&RESTAURANT-BAĞDAT CADDESİ

Uzun bir aradan sonra Bağdat Caddesi’ne geri döndük, turumuz devam ediyor. İstanbul’un bu sene bıktıran yağmurları bizi kısa bir süreliğine yalnız bıraktığında güneşli bir Cumartesi günü soluğu Bağdat Caddesi’nin üzerinde bulunan mekanlardan birinde aldık. Burası Num Num… Bağdat Caddesi’ni iyi bilenlerin isminden anımsayağı bir yer… Cadde’de dışarıda masanız varsa popülerlik şansınız yüksektir. Burası da bunun nimetinden faydalanıyor.

Num Num, mekan açısından özenle dizayn edilmiş, caddenin en güzel mekanlarından biri kuşkusuz. Tuvaletler muazzam, dışarıdaki düzen muazzam, bar bölümü de alkışlanacak cinsten ki mekana ilk geldiğimde mutlaka içeride bir gezer ve ondan sonra yemeklerin lezzetine bakarım. Mekana düzen, hijyen ve dizayn açısından tam not veriyorum ki gelin bir de buradan yakın…

Yemeklere geliyoruz. Baktığımız zaman çok bir kalabalık yok aslında. Ama yemekler nedense geç geliyor. Geç geldiği için özenle yapılmıştır belki diyorsunuz ama lezzet sizi bu düşüncenizden ayırıyor. Acaba bizim seçtiklerimiz mi kötüydü yoksa baş aşçıları izinde miydi? bilemedim. Ben mantar pizza yedim ki ilk olarak malzeme kötüydü. Bu tarz mekanlar Domino’s, Little Ceasars, Pizza Pizza gibi fabrikasyon pizzacılardan çok daha harika pizza yaparlar (Burada Dominos, Little Ceasars gibi pizzacıların iyi pizza yaptığını belirtmiyorum aslında, ona göre) İtalyanlar pizzayı ince yapar derler ya Num Num da bunu duymuş, ince pizza yapmış. Lahmacunu geçtim milföy hamuru bile bu pizzanın yanında kalın kalır. Telefon geldi 5 dakika onunla mı konuştunuz. Bir bakmışsınız pizza kurumuş. Üzerine su serpseniz bile yumuşamayacak cinsten. Pizza fiyatları ise 17.50-30 arasında değişiyor. Evet büyük, evet doyurucu ama lezzet yok. Sadece ben değil kız arkadaşımın tercihi olan hamburger de son derece kötüydü. Et pişmemiş, kanlar ortada, malzemeler içler acısı, neredeyse koca marulu koymuşlar içine… Yemekler böyle…

Servise geçiyorum. Garsonlar hizmet vermekten çok alacakları bahşişi bekliyorlar ki kötü servise, kötü yemeklere… Verdim mi vermedim tabii ki… Ben bahşişi güzel hizmete, güler yüze, lezzetli yemeklere veririm.

Son not: Caddede başka mekanlar var arkadaşlar. Şu ana kadar Bağdat Caddesi’nde gittiğim yemekleri en güzel yer Kırıntı. Adamlar boşuna İstanbul’da tarzında ekol olmamışlar. Saygılar efendim… Ha bu arada, mekanın bir de karga sempatisi var ki evlere şenlik… Fotoğraf da Kanyon’daki Num Num’dan

12 Nisan 2011 Salı

DÜKKAN BURGER - TAKSİM

Asıl amacımız NTV’de Vedat Milor’un İstanbul’un en iyi hamburgercisi seçtiği Mano Burger’e gitmekti fakat hınca hınç dolu olması bizi hemen sırasında bulunan Dükkan Burger’a yönlendirdi. Burası Taksim Tünel’de… Son dönemlerde popülerlik kazanan burger kültürünün parçaları her gün çoğalmakla birlikte doğru orantılı bir şekilde hamburger zevkini de bizlere aşılıyor.

Burger King, McDonalds’la yıllarca sınırlandırılan hamburger zevkimiz bu burgercilerin açılmasıyla doruk noktasına ulaştı. Fabrikasyon ayarından çıktı özene girdi, gerçek et lezzetini tanımamıza fırsat sağladı.

Evet, birçok burger firmasının hayata geçtiği bu son 2 yılda büyük atılım gerçekleştirenlerden biri de Dükkan Burger. İstanbul’un birçok yerinde şube açan Dükkan’ın Tünel şubesindeyiz. Üç katlı Dükkan burger’ın alt katında doğal olarak kokudan durulmuyor. Burası caddenin ruhunu yerinden yakalamak ve üst katlarda yer bulamayanların yeri olsa gerek… Üst kattaki yerimizi alıp hamburger siparişimzi veriyoruz. Burada çatal, bıçak ve hatta tabak bile kullanılmıyor. Hamburger, hatta patates kızartması bir kağıda sarılı olarak geliyor. Açıyor ve devam ediyorsunuz. Patates kızartmaları ise kağıttan külaha sarılı bir şekilde geliyor. Hamburgerlerde etin kalitesi çok yüksek. Hamburgerde en az et kadar önemli olan ekmek de tam kıvamında. Etin lezzetini öldürmüyor (Vedat Milor’un cümlelerini mi çalıyorum bilmiyorum:)) Mayonez ve ketçaplar Heinz marka. Mayonezi tavan yapıp her geçen gün şişmanlayan biri olarak bunu kati şekilde belirtiyorum. Kendi yapımlarına benzettiğim hardal ise fazla kuvvetli ve keskin.

Mekan kendine has… Duvarlar kiremit desenlerine bezendirilmiş tuvaletler ise daha tarz. Tuvaletlerde lavabo kısmı bakırdan bir kazan görüntüsü var ki gerçekten hoş…

Fiyatlara gelecek olursak… Burger, McDonalds gibi artık tamamen zevkten öte öğün geçiştirmek işlevi gören müesseselerin aksine çok farklı değil. İki kişi 35 TL’ye gayet memnun bir şekilde ayrılabilirsiniz. İstanbul dışı için pahalı gözükebilir ama burası İstanbul, hayat pahalı ama ne olursa olsun zevkli ve heyecanlı.

Dükkan Burger kendine has bir tarzı olan, eti, ekmeği kaliteli hamburgerleri tamamen leziz bir yer. Gitmenizi tavsiye ederim. Biz memnun kaldık. Saygılar…

Not: Fotoğraf Ataşehir Dükkan Burger’a aittir.

MİHRİMAH SULTAN - TAKSİM

Kumbaracı Yokuşu’nda yani South Park Cafe’nin sırasında, Leb-i Derya’ya gelmeden… Yokuştan inip tabelayı görünce dön sağa gir içeri. Uzun ve büyük bir mekan burası. Adı bir cafe için çok şaşalı olsa da yemek servisleriyle bunu kapatıyorlar. Yemek yedin mi diye sorarsanız cevap hayır. Yemek için mekanın dizaynı cezbetmiyor açıkcası. Kahvemizi içtik, kalktık tamamdır. Mihrimah Sultan Taksim’in gürültüsünden uzak bir yer. Taksim’in göbeğinde ama sessiz. En cezbedici noktası ise burası. Çalışanlar yeteri kadar kibar ve özellikle istekli değil. Kahveleriyle ünlü bir yer diye lanse edilse de onlar da başarılı değil.

Mekanın sigara içilen açık bir alanı, dumansız hava sahası bölümü ve nargile bölümü var. Nargile bölümü kısmen daha dolu. Anlatılacak bir şey bulamadığım bu yer bana ışık vermedi acıkcası. Cafelerde garsonların aynı uniformayı giymesine karşıyım. İsyanım bundan mıdır bilinmez.

Saygılar

KIRINTI - BAĞDAT CADDESİ

Kırıntı bir ekol oluşturmuştur İstanbul’da… Kendine has tarzı, heyecanlı yapısı, renkleri, logosu, sıcaklığıyla mutlaka herkesi kendine çekmiştir. Güzel bir hava, önemli bir gün ve biz Kırıntı’dayız. Şubemiz ise Bağdat Caddesi. Kırıntı’dan Nişantaşı’nda, Moda ve Bebek’te var ayrıca. İlk olarak Moda’dan, küçük bir dükkan havasında açılmış ve bugünkü zincir kıvamına gelmiş. En güzel Kırıntı nerede diyecek olursanız? Ben farklı bir şekilde Nişantaşı’nda derim ama gedikliler Moda’da birleşiyor o büfe halini anlataraktan…

Biz Bağdat Caddesi’ndeyiz. Eğer hiç bilmiyorsanız bulmak zor. Bulursanız da bırakmak… Bostancı-Kadıköy güzergahında doğal olarak sağdan yürüyerek küçük bir logodan Kırıntı’yı bulabilirsiniz veya sorun göstersinler. Caddenin arkasında kalan Kırıntı’nın sigara içenlere has özel ve güzel bir bahçesi var. Gazcı arkadaşların egzoz sesinden uzakta, arkada yeşillik bir alan. Kapıda görevli arkadaşlar hemen sizinle ilgilendikten sonra size uygun bir arayışını sonuçlandırarak işlerine geri dönüyorlar, biz de bu sırada üst kata çıkıyoruz. Üst katta Kırıntı’lara has bir DJ kabini var tam ortada. Genelde haftaiçi pek faal değil, soft müzik kendini hissettiriyor, hafta sonu ise coşuyor.

Garsonlar ve hizmet son derece cana yakın. Size öneride bulunup yemeğin alt yapısını anlatıyorlar. Özel yapım sucuklarına övgüyle ben Kırıntı Pizza’yı tercih ettim ve çok memnun kaldım. Bir anda İtalya günlerim aklıma geldi. Fiyatı ise 19 TL fakat fazlasıyla doyurucu. Kız arkadaşım ise ıspanaklı tavuk üstü kaşar (adı tabii ki farklıydı, unuttum) seçti ve o da fazlasıyla beğendi ve bitiremedi. Yanında bira da Efes 11 TL. Bağdat Caddesi’nde bir akşam yemeği için uygun diyebileceğiniz bir fiyat çizelgesi ve bizim seçtiğimiz menü. Lüks bir mekan olduğu için doğal olarak her yer hijyen. Burasının hiçbir açıdan sıkıntısı yok…

Not: Fotoğraf Kırıntı’nın ilk şubesi Moda’dandır…

28 Şubat 2011 Pazartesi

HAPPY MOONS-BAĞDAT CADDESİ-KADIKÖY-İSTANBUL

Kadıköy'de Happy Moons o semtin ilk göz ağrılarımdan biriydi... Bu kentte gerçekten vakit geçirmekten zevk aldığım gerek sıcaklığıyla gerek kırmızı koltuklarıyla Happy Moons bir başkaydı benim için Kadıköy'de. Oraya uğramayalı yıllar oldu fakat Bağdat Caddesi'nde Kırıntı'yı ararken rastladım ve o hoş logosunu gördüğüm anda hemen sokaktan içeriye girerek Happy Moons'a ulaştım. Girişte hemen tipik sigara kullanıyor musunuz? sorusuna "Hayır" (aslında evet) cevabı vererek iç kısımda sıcak bir yerde bulduk kendimizi. Dışarıda sigara içilebilir ama sıcak bir blüm dolayısıyla hınca hınç dolu ve iç içe... Biz biraz daha sakinliği tercih ederek hemen girişin sol tarafında bölümde bir masa seçtik. Mekanın üst katı biraz daha tenha olsa da burası genelde tamamen sohbet amaçlı gelen dörtlü beşli gruplarla dolu.

Kız arkadaşımla yemek tercihimiz ise kolay oldu aslında. Genelde tercihini tavuk yemeklerinden yana kullanan Seda, bir çin lokantası edasında Tavuk Noodle'ı seçti ki kendisi hata yaptığını vurguladı yemeğin ortasında. Evet, bir çin lokantasındaki gibi değildi noodle. Ama yanından geçiyordu. Fena değil ama mükemmel değil. Bense çeşit çeşit hale getirilen şinitzelden yana kullandım tercihimi. Tam ismini hatırlayamamakla beraber yediğim o şinitzel bile diğer tercihlerinin de güzel olduğunu hissini uyandırdı bende. Şinitzel tabağında gelen kızartılmış patatesler ve haşlanmış brokoli parçaları son derece lezzetliydi.

Fiyata gelecek olursak tavuk yemekleri genelde 12-18 arasında değişiyor. Et yemekleri ise 18-32 arasında... Bira ise Efes 8 TL. Servis son derece iyi. Garsonlar güler yüzlü. Tabii Happy Moons'un Bağdat Caddesi'ndeki şubesi de ortam ayak uydurmuş. Erkek müşterilerden fazla kadın müşteriler dikkat çekiyor. Genelde ikişer üçer erkek gruplarına rastlanmıyor. Mekanın tasarımı çok hoş. Tuvaletlerinde jöleden, waxa, kremden biryantine kadar her şeyi bulabilmeniz mümkün...

16 Şubat 2011 Çarşamba

SULTANAHMET KÖFTECİSİ - TAKSİM

Kuşkusuz burası en lüks köfteci… Olabilir…

Her şehirde karşınıza çıkabilecek köfte çeşitlerinin en ünlüsü kuşkusuz Sultanahmet… Birçok semtte, ilde şubeleri bulunan Sultanahmet Köftecisi’nin Taksim şubesine yolum düştü geçen gün… Fabrikasyon köftelere alışamadım. Lise yıllarında küçücük, ızgaranın tüm dükkanı kapladığı, çıkınca köfte koktuğunuz mekanlarda alırım zevkimi köfteden. Eğer gerçekten içimde köfte yeme arzusu olursa tercihimi buralardan yana kullanırım. Bildiğim birkaç mekan da var. Onları da ilerleyen yazılarımızda size öneririm.

Şimdi gelelim Taksim Sultanahmet Köftecisi’ne. Taksim Tünel’in yakınlarında yer alan Sultanahmet Köftecisi yazının başında da dediğim gibi en lüks köfteci olabilir. Fakat mekanda ne olursa olsun Taksim’in ahengi bozulmamış. Dizayn gerçekten hoş. 2 katlı, beklenilenden büyük… Sadece köfteci değil. İçeride ne yemek isterseniz her şey mevcut fakat mekanın isi sizi tek bir şarta gönderiyor. O da köfte. Mantık da “Bu adamlar köfteci. En iyi köfteyi yaparlar”

Köfteler diğer Sultanahmetlere göre ve diğer fabrikasyon üretim gibi görünen köftecilere göre çok iyi , başarılı… Fiyatlar uygun diyebiliriz. Porsiyon köfte 9 kaşarlı köfte 12. Yanında çeşitli mönüler de görmek mümkün. Servis başarılı, mekan hijyenik, tuvaletlerde bile çalan müzik ortama ayak uydurmuş.

Yazımızın sonuna geldik ama şunu da ekleyelim. Ben oradayken büyük patron da hemen yan masamızdaydı. Bu ilgi bu alaka bu hız ona nispet mi bilemedim… Saygılar efendim…

SULTANAHMET KÖFTECİSİ NEREDE?
İstiklal Cad. Göl Sok. No: 166/C Rus Konsolosluğu Karlısı Suriye Pasajı İstiklal(Hacıhüsrev) Mh. Beyoğlu, İstanbul,
Telefon: 0212 2450123

6 Ocak 2011 Perşembe

SABANCI POLİS EVİ - BEYLERBEYİ


Öğretmenevi, Polis evi gibi sosyal tesisleri pek bilmem. Daha önce de hiç uğramadım. Fakat geçtiğimiz günlerde Beylerbeyi'ne uğradığımda kız arkadaşımın tavsiyesi üzerine öğle yemeğimizi Polis Evi'nde yemeye karar verdik.

Beylerbeyi Polis evi, hemen sahilde gerçekten harika bir boğaz manzarasına sahip. Mekan çok büyük ve gösterişli. Duyduğum kadarıyla diğer sosyal tesislere hiç benzemiyor. Sabancı Vakfı'na bağlı olan Polis Evi dolayısıyla fiyatlarıyla dikkat çekiyor. Servis, garsonlar, hijyen muntazam. Mutfağı aranılan mutfak türlerinden. Aradığınız her şeyi bulmanız mümkün. Dilerseniz yemeğinizin yanında şarap, bira gibi alkollü içecekleri de tercih edebilirsiniz.

Fiyatlara gelelim hemen. Fiyatlar böyle bir manzaraya ve böyle bir restauranta göre inanılmaz derecede uygun. Verdiğimiz siparişlerden hareketle gidelim. İki kiş bir tavuk schnitzel bir de kuzu şiş siparişi verdik. Schnitzel 8 TL. Ama tavuğun boyu bir tabak kadar. Hayatımda gördüğüm en büyük ve dolu schnitzel servisi. Kuzu şiş de aynı şekilde. Çok leziz ve tabağı da dolu dolu. Onun fiyatı ise 12 TL. Bira ise 6 TL. Fiyatlar bu şekilde.

Biraz da ortamdan bahsedelim. Genelde 12-1 arası burası Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü'nden gelen kızlarla dolup taşıyormuş. Biz 1.30'dan sonra mekana geldik. Kaçırdık :) Bu saatten sonra ise mekan yine kadınların. Ama yaş ortalaması biraz yüksek. Biraz değil fazlasıyla... hepsi babanem... Kalabalık gruplar halinde hem denizin hem de uygun fiyatların tadını çıkarmaya gelmişler. Ne varsa götürüyorlar.

Bu arada mekanın girişinde ve her yerinde fotoğraf ve video çekmek yasaktır diyor ama garsonların asıl görevi neredeyse fotoğraf çekmek. O konuda bir sıkıntı yok.

Son not çok önemli. Buraya şu ana kadar herkes girebiliyordu. Kapıda x-ray cihazından geçip hemen restauranta giriş yapabiliyordunuz. Fakat kapıda okuduğum not beni üzdü. Uyarıya göre 15 Ocak'tan itibaren buraya giriş misafir kartıyla olacak eğer emniyet mensubu değilseniz. misafir giriş kartı almak için buraya başvuracaksınız, yıllık 50 TL'lik aidatla kartınız çıkacak ve siz de buraya ne kadar isterseniz gelebileceksiniz.

Polis Evi'nden notlar bu kadar. Beylerbeyi'nde ve civarında oturanlar 50 TL verip burayı mesken tutmalılar. Yemekler, servis, fiyatlar ve en önemlisi manzara şahane. Aynı zamanda burada hafta sonu brunch keyfi de yaşayabilirsiniz. Onun fiyatı da sanırım 15 TL.

Benden bu kadar. Saygılar efendim.

TİMOTHY'S CAFE - BEYLERBEYİ


Bebek'in keşmekeşinden uzakta, Ortaköy'in trafiğinden çok daha uzakta yine bir deniz kenarı, yine leziz bir kahve, sessizlik, sevimli kedilerin cilveleşmelerini izlediğiniz, uzaklara dalıp gidebileceğiniz, samimi bir sohbet yapabileceğiniz bir yere götürüyorum şimdi sizi. Beylerbeyi'ne gidiyoruz.

Üsküdar'dan otomobille hemen 5 dakika uzaklıkta bulunan Beylerbeyi sahil açısından çok sessiz ve bir o kadar da leziz, enfes bir görümüze sahip. Ben sessizlik aramak için Marmaris'e taşınma yolları ararken burası beni bir sahil kasabası edasında karşıladı.

Sahilde yürürken soğuktan bulduğum bir cafeye rastgele bir giriş yaptık ve huzuru bulduk. Mekana saat 1'de gitmenin verdiği sessizlik mi bilemem ama Timothy'e hayran kaldım gerçekten.

Çok duygusala bağlamadan hemen özelliklere geçelim. Dışarıda sigara içebileceğiniz bir bölümü var. Isıtıcılar sizi rahat tutacaktır. İçeride dilerseniz rahat, geniş koltuklarda isterseniz kalabalık bir grupla masada oturabilirsiniz.

Timothy Organic Cafe şeklinde hizmet veriyor. Kahve öncelikli, çay servisi de bulunmakta. Kahvelerin fiyatları uygun. Çeşit çeşit kahveden ben Guatemala Santa Barbara, kız arkadaşım ise French Vanilla denedi. İkimiz de fazlasıyla memnun kaldık.

Şarkılar ise sizi öyle bir rahatlatıyor ve aynı zamanda enerji veriyor ki...

İnanın para filan almadım Timothy's den. Ben buraya hayran kaldım. Akşamüstü nasıl olur, hafta sonu nasıl olur bilmiyorum ama ben ne zaman deniz süzülüşünü izlemek istesem, ne zaman sakin bir kafayla İstanbul'da yaşamayı unutmak istesem soluğu burada alacağım.

Mutlaka gidin.

NOT: Timothy's Cafe bir zincir. Aynı Starbucks gibi... Fakat kendine özgü, hala dejinere olmamış, duyguları körelmemiş...

Saygılar

5 Ocak 2011 Çarşamba

ADANA YÜZEVLER RESTAURANT - MASLAK

Adana Yüzevler Restaurant İstanbul'un en ünlü kebapçılarından. Etiler ve Göztepe'nin ardından Maslak'ta da hizmet veriyorlar. Sitelerinden ne kadar ünlü olduklarını anlayabilirsiniz. Sahibi de Bedri Usta. Daha önce Dönerci Bedri Usta yazımdan sonra benimle iletişime geçmiş ve eleştirilerimizi dikkate almıştı.

Bir iş yemeği için Adana Yüzevler'deyim. Aslında bir iş yemeği değil bir moral yemeği desek daha doğru olacak. İşe dönmek zorunda olduğumdan dolayı 3 duble rakıyı hızlı hızlı atıp aceleyle geri dönünce neyin nasıl olduğunu pek hissedemedim.

Masayı dolduruyorlar. Türklerin en önem verdiği şey hizmet burada üst seviyede. İki katı var. alt katta sigara içebiliyorsunuz kapalı mekanda sıkıntı yok. Ayrıca burada alkol de var. O da güzel. Farklılık katıyor içki ruhsatının azalmaya başladığı bu yıllarda.

Fakat bir Egeli olarak bende kebap gurmeliği maalesef yok. Henüz...

Bu sebeptendir ki ya şu ana kadar ben kötü kebap yiyordum ya da Adana Yüzevler'in bu kebabını beğenmemiştim. Bunu ikinci kez gidince daha iyi sizlere aktarabilirim.

Onun yanı sıra kebaplardan sonra gelen tatlılardan irmik helvası ve yanında gelen dondurma çok başarılı. Servis de iyi. Hatta büyük masaları Bedri Usta gelip selamlıyor bile... Bu yazıdan sonra da Bedri Usta'dan bir geri dönüş bekliyorum. Biliyorum, internetten gelen yorumlara duyarlıdır. Ara sorar sağolsun :)

Saygılar

4 Ocak 2011 Salı

MEŞHUR KİREÇBURCU MİDYE&BALIK EVİ - KİREÇBURNU

Ege sahillerinde yediğim midyelerin keyfine yakın bir yer keşfettim bir İstanbul sahil şeridinde. İstanbul'da adına midye tava denen, midye dolma denen o yiyeceklerin üstüne burada yediklerim bir anda Ege'nin şirin sahil kasabalarını hatırlattı bana.

"İstanbul'da en iyi midye, midye dolma nerede yenir?" sorusuna çok gezen biri olarak aldığım en yakın cevap burası. Kireçburnu'nda! Meşhur Kireçburnu Midye&Balık evi. Kireçburnu sahilde yer alan bu mekan hemen Kireçburnu Fırını'nın yanını mesken tutmuş, küçük, şirin ve kendine has tarzı olan bir mekan. Anlaşılan buraya bilen geliyor.

5 kişilik bir arkadaş ekibiyle otopark sıkıntısı yaşamadan oturduğumuz mekanda aynı zamanda bira da size eşlik edebiliyor. Bu mekanda şahsım adına midye tavayı, kalamarı, balık ekmeki deneme zorunluluğu buldum kendimde. Damak zevkine güvenen 5 kişilik ekibin tamamının ortak kanısı İstanbul'un en iyi midye tavasını yaptıkları yönünde oluştu. Her ne kadar sos alışık olduğumuzun dışında biraz yoğun olsa da midye tavanın lezzeti onun üstünü örttü. Fiyatlar da gayet makul.

Gelelim midye tava dışında yiyebileceklerinize... Kalamar söylemeyin. Çünkü kalamarlar hazır. Markası da Superfresh. Bu konuda hataya düştük ama hazır olduğunu masaya geldikten sonra öğrendik. Böyle mekanlarda ekmek çok önemlidir. Ekmekler bir tane daha yedirici türden. Balık ekmek fena değil. Ama midye tava olmazsa olmaz. Adamlar da zaten kalamalarda, balıkta değil midye tavada iddialılar.

İstanbul'un en iyi midyesini burası yapıyor kuşkusuz. Bana Kireçburnu nerede diye sormayın. Ortaköy'den sahil şeridini takip edin. Tarabya'yı geçin. Set Balıkı geçtikten sonra yavaşlayıp solunuza bir bakın. Mekanın önüne de arabanızı park edin. Daha ne diyeyim?

Saygılar efendim...

NOT: MEKANDAN FOTOĞRAFLARI EN YAKIN ZAMANDA YÜKLEYECEĞİM...

3 Ocak 2011 Pazartesi

TERAS CAFE - ÜSKÜDAR

En son Erzurum'da böyle dakikalar geçirmiştim, yıllar sonra Üsküdar'da... Erzurum'da rock barlarda takılıp maalesef çay, kahve, portakal suyu eşliğinde şarkılarla dalıyorduk rüyalara. Elimizden bir şey gelmiyordu. Evde demlenip gitmek her zaman da çözüm değildi.

Sevgilimle kalan 30 dakikamızı değerlendirmek ve biraz da ısınmak için kendimizi attık bir yere, bilmeden. Burası Üsküdar çarşıda, balık pazarında. Üsküdar çarşıdaki Dockers'ın üst katı.

Uzun süreden beri internet cafe görmemiş biri olarak ilk katta yer alan Net cafe beni bir hayli şaşırttı. Her masanın üzerinde laptop bilgisayarlar, wireless keyfi, yarı fiyatına çay, kahve, kola.

Neyse, geçtik bir üst katta yer alan canlı müzik ve nargile mekanına... Teras Cafe genellikle lise gençliğine hitap eden bir yer. Tüm masalar dersane çıkışında toplanan liseli aşıklarla dolu. Onların olduğu yerde de slow müzikler üzerine kurulu canlı müzik olmazsa olmaz tabii. Müzisyenin sesi fena değil. Mekana göre güzel söylüyor. Fakat mekan, özellikle ilk katı fazlasıyla düzensiz ve her şey göz önünde. Ortalıkta bomboş dolaplar, farklı bakan garsonlar ve bir müdür odası. O odada yazan yazı ise akıllara durgunluk verici cinsten, hayatımda ilk defa gördüklerimden. "Mekan 12'de açılmaktadır. Bu saatten sonra gelen garsonlara cezai işlem uygulanacaktır". Bu yazı aleni ve bold harflerle yazılmış.

Teras Cafe ilgin. Bir daha gider miyim? Gitmem. Hayat felsefeme, tarzıma aykırı. Ama liseliler size sesleniyorum özellikle Üsküdar'da yaşayan ve çalışanlara... İçkisiz canlı müzik dinlemek yanında bir de sigaradan bir nefes çekmek istiyorsanız burası sizin için ideal. Fiyatlar da ucuz. Ben bir kahve bir de bitki çayına 5 TL ödedim, üstüne canlı müzik keyfi de cabası :))

Saygılar...