29 Mart 2010 Pazartesi

ESCAPE CAFE&BAR - MARMARİS



Büyük şehirlere aşk küçük geliyor. Aranızda vardır mutlaka, ufak bir yerde büyüyüp, İstanbul'da ikinci aşkını bekleyen, bekleyen, bekleyen...

Okuldan çıkıp sevgilinizi evine yürüyerek bırakmayı, yollarda tanıdıklara görünmeden elele yürüyebilme meziyetini, hergün mutlaka görüşme mecburiyetini, ev telefonundan gizli gizli kısık sesle nasıl konuşulur derslerini, ilk öpücükte al al olan yanaklarımızı hangimiz özlemedik ki? İstanbul'un üstüme üstüme gelmeye başladığı günlerde hep soluğu çocukluğumda alırım. Sevgilimin annesine elele yakalandığım Özlem Pastanesi'nin önünden geçerim. Dudaklarımdaki ilk titremeyi hissettiğim Marmaris'teki o astronot heykelinin oradan bakarım denize bir de... İşte İstanbul'un o kasvetinden sıyrılıp, eski günlerdeki gibi otobüslerle dönerim heyecanlarıma. Sessizliği isterim, samimiyeti bir de. Yalan söyleyemeyen insanların arasından Şadırvan'a kadar yürüyüp, Akyol'a doğru alırım yolumu. Tabii Zeybek Sineması'nın önünden geçmek mecburiyetiyle...

Çocukluğumdan çıkıp biraz daha ergenliği aştığım dönemlerin merkeziydi Marmaris. Son 3-4 yılda ise gidip, uğramadan dönmediğim bir gün olmamıştır Escape'e. Burayı ben keşfetmedim, ortama ayak uydurdum sadece. Marmarislilerin, uzun saçlı, deri ceketli motorcu amcaların, canları sıkıldığında yağmurlu bir Şubat sabahında bile Yunan adalarında rakı içmenin hazzını yaşayan zevk insanlarının yeri burası. Marinanın en gözde mekanlarından biri olan Escape kış gecelerinde şömine başında tango yapanların, bacata sergileyenlerin, zeybekten girip sirtakiden çıkanların yeri.

Yaz akşamlarının değişilmez içkisi biranın popüler olduğu mekanda bir bira zevkiniz sadece 5 TL'ye patlıyor. Yanında dolu dolu gelen bir tabakta şinitzelinizi 7 TL'ye de afiyetle yiyebilirsiniz. Tuvaletimiz bir üst katta olup, "Ben bugün çok içtim. Ama barlar sokağına da bir bakalım" derseniz mekanımızın arka kapısından hemen barlar sokağına çıkabilirsiniz. Ama herkes çıkamaz... Saygılar efendim...

İletişim: herkesoraya@gmail.com

26 Mart 2010 Cuma

BEŞİKTAŞ PAZARI, BEŞİKTAŞ




Şimdi sizi çok farklı bir yere götüreceğim. Burası ne bir restaurant ne bir cafe ne de büfe. Pazara gidiyoruz. Beşiktaş pazarına. Yanımızda kadınlar alışveriş yaparken, sebze meyve seçerken, entari alırken, pazarlık yaparken hemen yanında biz karnımızı doyuracağız. Hem de enfes bir lezzetle...

Evlendirme Dairesi veya Migros'un hemen arkasında kalıyor Beşiktaş pazarı. Pazardan içeri girip kadın kalabalığını yarıp en köşeyi buluyorsunuz. Hatırı sayılır bir alana kurulmuş iskemlelerden birine oturun. Görürsünüz, teyzemiz gözünüzün önünde gözlemelerimizi çoktan saca atmıştır sizi fark ettiğinde. Sadece gözleme mi? Tabii ki hayır. Evde yapılabilecek herşey, kekler, börekler hatta mantıya kadar herşey el emeği göz nuru şeklinde bekliyor sizi tezgahta. Biz gözleme yemeye geldik 3 kişi bir Cumartesi sabahında. Kaşarlı, patatesli, otlu, beyaz peynirli, kıymalı... Nasıl isterseniz? Servis inanılmaz hızlı. Çaylar tam damağımıza layık. İnanın masada kolonyalı mendil bile var. Masadaki salçayı teyze yapmış, belli. Lahana turşusu da var hani.

Bu arada çarşı deyip geçmeyin. hani bazı erkekler vardır güzel kız görmek için cafeye giderler. Ne gerek var? Burada inanılmaz bir sirkülasyon, çok güzel hatunlar var. Siz çoğu kadının üzerinde gördüğünüz bodylerin, o meşhur gri eşofman altlarının hep mağazalardan alındığını mı sanıyorsunuz hala?

Buraya mutlaka uğrayın. Alın size farklı bir yer işte. Sıkılmadınız mı Maslak'ta, Nişantaşı'nda herkesin bildiği yerleri anlatmamdan. Ben sıkıldım valla. Gözlemeler 3.5 TL. Saygılar. Marmaris'e gidiyoruz. Sırada genelde Marmaris'in yerlilerinin, motorcu amcaların, devamlı Yunan adalarına giden yatçı kardeşlerimizin uğrak mekanı olan bir yer var. Bir de orayı ziyaret edelim. Bakalım bir değişiklik var mı?

Foto: Özeldir.Yenilik içerisindeyiz. Büyüyoruz :)Bakmadınız mı hiç sağ tarafa. Amerika'dan bile sürekli girenlar var :)

Saygılar
iletişim: herkesoraya@gmail.com

WEİNERWALD, MASLAK


Almanya, Avusturya yeni Bavyera kökenli bir tavuk piliç çevirme restaurant zinciri... Kentucky Fried Chicken'ın biraz daha oturaklı halini düşünün. Biraz daha pahalısını. Yapış tarzları farklı. Bu biraz daha bizim evde veya piknikte yaptıklarımıza benziyor. Ama yeniyor işte. İlk olarak Teşvikiye'de rastladığım Weinerwald'ın meğer İstanbul'da birçok şubesi varmış. Eve söylerken Teşvikiye'yi, öğle arası yemeklerinde ise Maslak'taki şubesini tercih ediyorum. 6 Jumbo Kanat, bir Lipton Ice Tea Şeftali, bir de biscuit bana yetiyor. Fiyat olarak 14.75'i gözden çıkarmanız gerekiyor. Tabii bütün tavuk da alabilirsiniz, eğer restaurantta ellerinizle yemeğe girişmeye cesaretiniz varsa. Siz bırakın onu, eve söyleriz. Rahat rahat yağlı yağlı takılabiliriz... Maslak Weinerwald mekan olarak, sessizlik olarak o semtte sürekli ziyaret ettiğim mekanların aynısı. kulelerin arasında ufacık bir çiçek bile beni mutlu edebiliyorsa vay halime... Bu arada sos tercihimizi de unutmayalım. Ben genelde sarımsak parmesanlı tavuğu tercih ediyorum ama acı tatlı sosunu da sevenler çoğunlukta. Öğle arasında Maslak'taki Weinerwald tercih edilebilir. Ama nedense yemekten kalkıktan sonra "Tamam. Doydum" diyemiyorum. Bu da benim bir sıkıntım olsa gerek... Saygılar

19 Mart 2010 Cuma

MUTFAK - MASLAK

Adı sempatik. Yeri ferah. Yemekler şahane. Mutfak. Maslak'ın o yoğun caddesinin hemen arkasında kalan caddede köşeye kurulmuş bir restaurant. Masalar var dışarıda ama hava soğuk. Biz en iyisi içeri geçelim. İlk bakış bir ön yargı oluşturdu. Self servisleri pek tercih etmem. Üst kısmına Alacarte restaurant yapmaları da ayrı bir tercih meselesi. Ama iyi bir konsept olduğunu söyleyemem. Hiçbir gerek yok. Neyse, sıra kısa. size pek self servis gibi gelmiyor. Yayla çorbası, kola ve güzel bir tavuk yedim. Yanında da patates püresi... Fiyat ise 10 TL civarında. Maslak'a göre uygun bir fiyat.

'Mutfak' iç dizayn açısından gayet özenle döşenmiş. Masaların birbirinden uzak olması böyle bir yer için iyi düşünülmüş bir özellik. 'Mutfak' Maslak'ta farklı yemek arayışı içinde olanların mutlaka uğraması gerekn yerlerden biri. Gidin, emin olun seveceksiniz...

17 Mart 2010 Çarşamba

KIRKPINAR KÖFTECİSİ & CİĞER, BEŞİKTAŞ


Ciğer seviyor muyum? Bilmiyorum. Bundan önce en son ne zaman yedim, hatırlamıyorum. Uzun süren akşam yemeğini nerede yiyelim tartışmalarından sonra "Eee yeter artık" diyip oturduk Beşiktaş'ta yol üstünde bulunan Edirne Kırkpınar Köfteci'sine. Köfteci dedim. Amacımız köfte yemekti. Ama garson ısrar edince "Tamam" dedim. Köfteyi her zaman yiyoruz zaten, "değişiklik yapayım hayatımda ve ciğer alıyım" dedim. İyi ki de demişim. Güzel bir mönü seçtik. Tava ciğer, yanında soğanlı. Kola ve bol sirkeli, yağlı piyaz. bu mönü 12.5 TL. Fiyat güzel açıkcası. Bir de ortaya patates kızartması getirdiler. Ohh... Değmeyin keyfime. Dışarıda oturup üşütme aşamasına geldik ama kendimizi zar zor eve atarak kurtulduk diyebilirim. Haa bu arada hemen eve gitmedik tabii gidemedik. Bu güzel yemeğin üzerine sıcak bir çay iyi giderdi sigarayla (Sağlığa zararlıdır) ama maaalesef henüz hazır olmadığından ve yarım saat gibi bir süre biçildiğinden çayımızı başka soğuk bir mekanda yudumladık. Bizim restaurant hiçbir zaman çaysız kalmazdı. Bitmeye yakın bir başka çay demlenme aşamasına geçilirdi. Olay da bu şekilde olur zaten. İlgililere duyurulur...

NOT: Gittiğimiz yerleri sizin için değerlendiriyoruz ama görünen o ki belli bir çember içinden dışarı atamıyoruz kendimizi. Kötü. Şimdilik Taksim, Nişantaşı, Beşiktaş, Mecidiyeköy ve Maslak gibi yerlerle idare edin. Söz üşenmeyip bir gün karşıya da geçeceğim, Zeytinburnu'na da gideceğim, Eyüp'e de uğrayacağım. Ama sadece İstanbul'la kalmayacak. Yurt dışı planları da yapılmaya başlandı. Hem orada fotoğrafları söz kendim çekeceğim. Saygılar...

16 Mart 2010 Salı

ROBERTS COFFEE, MECİDİYEKÖY


Hiç sevmiyorum burayı. Desibel dikkate alınarak yapılan araştırma sonucu Türkiye'nin en gürültülü yeri olduğu ortaya çıktı buranın. Sevmiyorum ama kaçamıyorum da. Neredeyse haftanın 4 günü buradayım, üzgünüm. Mecidiyeköy. Kornanın, trafiğin, üstünüze üstünüze gelen insanların, devamlı süren inşaatın merkezi... Kaçamıyorum, yakın arkadaşlarım burada. Kaçamıyorum, spora gittiğim salon burada. Kaçamıyorum, Ali Sami Yen burada... Bir Pazar günü. İş gereği yine Mecidiyeköy'deyim. Geçen sefer Murat Muhallebicisi'ndeydim. Hadi, blog renklensin diye başka bir yere gidiyim dedim ve Roberts Coffee'ye oturdum. Hani o meşhur simitçinin yanı. Mekan güzel. Ön yargımız olmasın. Tamam güzel de yine de kötü. Neden mi? Sevgilinizle oturuyorsunuz diyelim, tak, masanın altından bir çocuk çıkıyor. Çikolata satacak. Yok diyorsunuz. "Abi pasta yiyorsun sen de mi para olmayacak" diyor. Hazır cevap. 7 yaşındaki bu çocuklar en az 3 defa uğruyor masanıza. Gerek var mı sizce bu tercihe? Bence yok. Gelelim yiyip içtiklerimize. Evet, çocuğun dediği gibi pasta yiyordum. Cheesecake istedim, geldi. Şekil icabıyla güzel. Lezzet de fena değil. Ama çok dağılıyor. Ağzınıza götürmeden yerler bakıyor onun tadına. Filtre Kahve içtim. Bir de soğuktan korunmak için çay. fiyatlar makul doğal olarak. Gidilir mi? Ehhh. Ama Murat Muhallebicisi daha sessiz, daha sakin. Bakın keyfinize...

ÖZEL BİLGİ: Roberts Coffee, Starbucks gibi bir zincir. Finlandiya'nın Helsiki şehrinden tüm dünyaya yayılmış bir kafe zinciri...

8 Mart 2010 Pazartesi

MİDPOİNT, NİŞANTAŞI


Bu tarz yerleri yazmakta hep zorlanırım. Aynı sıkıntıyı The House Cafe'de yaşadım, Kitchenette de yaşayabilirim. Şili'nin, İtalya'nın, Fransa'nın ve Türkiye'nin en gözde bağlarının muhteşem üzümlerinden yapılan şaraplarının içinde kaybolup gidebilirim ki eğer o gün arkadaşlarınızla beraber birbirinden ayrı 3 şarap açtırmışsanız ve bunların ikisi beyazsa... Kusursuz servisin neresini yazıp da ilgi çeksem diye düşünebilirim. O yediğim limonlu cheesecakein dilimde eriyen muntazam yoğunluğunda ve fevkaledenin fevkinde şeker oranında seks mi yoksa çikolata mı diye aklımı karıştırabilirim. Ama pek düşünmem. Ben bir boğa burcuyum. Tercihim her zaman bellidir.

Günlerden Cumartesi. Saat 17:00 suları. 6 kişilik bir grupla Nişantaşı Midpoint'teyiz. Birer kadeh şarap, birer fincan kahve ve yanında muhabbet için kısa süreliğine oturmaktı amacımız ama 4 saatte tam 360 TL'lik hesapla kendimizi bıraktık Taksim'in o soğuk akşamına. Yıllarca önünden geçmeme karşın hiç Midpoint'e gitme fırsatı bulamayan biri olarak burası beklentilerimin üstünde çıktı. Her ne kadar üst katını da bir görmek istesem de şarapların verdiği ağırlıkla üşengeçliğin yapımda olması bunu engelledi. Fiyatlarla kapatalım muhabbeti. Çünkü genelde böyle yerlerin sitelerinde fiyatlarını bulamayabilirsiniz. Güzel şaraplar var Şili'den, Türkiye'den, İtalya'dan. Fiyatlar ortalama 60 Tl. Ama illaki bize bir şarap önerisinde bulun diyorsanız beyaz şaraplar listesinin ikinci sırasında olan ve fiyatı 45 TL olanı size önerebilirim. Niye böyle tarif ettim? Gittiğinizde hatırlamanız daha kolay olsun diye. Hani bilmediğimden değil :) Tatlılar 12 TL 20 TL arasında değişiyor. Sek vodkaya 17 Tl verdim. Ah o diş ağrısı yok mu) Yemekler de 25-50 arası...

Dediğim gibi soluğu Taksim'de aldık. Ama her zaman istikrarı koruyan bir adam olarak her zaman uğrak alanım olan bir mekanın teklifini sundum. Doğal olarak kabul edildi. Ama hadi söyle neresi senin en favori eğlence mekanın derseniz bir maziye bakın. Nereyi en iyi tanıttıysam orasıdır benim mekanım. Ben seviyorum ya 'Benim mekanım' demeyi. Bu da yapımda var galiba. Kolay tutulur ama bir anda silerim. Dikkat edin :) Saygılar

Bu arada iletişim adresimizi yazmaya başladık son entrylerde. Mailler gelmeye başladı. İlginizden dolayı teşekkürler, tekrar saygılar efendim.

iLETİŞİM: herkesoraya@gmail.com

7 Mart 2010 Pazar

HAİN KÖFTE - MASLAK


Bayılıyorum şu garip isimlere. Mü Dürüm, Aynen Kebap... Bunlardan biri de Hain Köfte. Maslak Doğuş Power Center'ın tam karşısında yer alan Hain Köfte, farklı köfte lezzetlerini deneyebilmek için birebir. Hangisini istersiniz? Kaşarlı, Acılı, Sucuklu... Biz en iyisi karışığı tercih edelim. 9 TL. Yanına da güzel bir SEK Ayran. Yemek saatim genelde saat 2'den sonrasını bulduğu için Maslak'taki restaurantlarda hep tek başıma yemek yeme keyfine eriyorum. Doğal olarak tüm gözler sizde. Bu tabii ki çok güzel bir durum ama mekanın servisini değerlendirmemizde derinlemesine gözlem yapabilmemizi engelliyor. Hain Köfte Maslak'ta. Servis güzel, köfteler harika, mekanın temizliği gayet muntazam. Fakat ben yine de o Beşiktaş'taki yıllarımda abonesi olduğum seyyar köfteci istiyorum. Ekmek arası olsun. Bol soğanlı olsun. Biraz soğukta sıra bekleyeyim. Hatta ilginçtir ekmeğin arasına koyacağım yeşillik, domates ve acı durumunu da ben yapayım tezgahtan. Bir Beşiktaş bir de Muğla'daki Köfteci Hamdi. Ama Maslak'taysanız yolunuz buraya düşsün. Hain Köfte. Seversiniz.

3 Mart 2010 Çarşamba

BURGER KİNG, CİTY'S, NİŞANTAŞI


Yeterince hızlı olmakta fayda var böyle mekanlarda. Adı üstünde fast-food. Çalışanlar kadar siz de hızlı olmalısın. Amaç lezzet almaktan öte öğün geçiştirmek, ihtiyaçları karşılamak olmalı. Bir iş çıkışı eve gitmek üzereyken gelen bir telefo üzerine yağan yağmuru da bahane ederekten soluğu Nişantaşı City's'de aldık. Amacımız KEntucky bulmaktı. Ama Citys'i biliyorsunuz. Pek seçeneğimiz bulunmuyor. Food court bölümü maksimum 10 mekan ile sınırlı. Bunlardan biri de Burger King. İstemeye istemeye oturmamıza karşın güzel bir lezzetle uğurladı Burger King bizi. Burger King, Whooper'ın üzerine çıkardığı Steakhouse ile gerçekten kendine hayran bıraktı. Muhteşem bir lezzet. Tam kıvamında bir biftek. İyi pişmiş.Fiyat da gayet makul. Ama eve sipariş üzerine gelenle burada yediğiniz steakhouse arasında dağlar kadar fark var. Anlatılacak pek birşey yok. Buradan kalkıp Teşvikiye Cafe'de, tentelerin bizi yağmurdan koruduğu, UFOların bizi soğuğu hatırlatmadığı, tamamen sigara içebilmeye odaklanmış bir şekilde kahvelerimizi yudumladık ve evimizin yolunu tuttuk. Başka da anlatılacak bir durum yok. Burger King işte. Akşamına evde soda.

iletişim: herkesoraya@gmail.com

1 Mart 2010 Pazartesi

MURAT MUHALLEBİCİSİ, MECİDİYEKÖY


İsminden, ne kadar da şirin bir yer değil mi? Muhallebi, Muhallebicide buluşmak, ufak, sadece muhallebi, hadi birkaç çeşit sütlü tatlı daha, zenginlik olsun.

ama maalesef burası Mecidiyeköy'ün yani İstanbul'un merkezinin, o dayanılmaz trafik çeşmekeşinin ortasında, doğal olarak doğallıktan nasibini alamayan, masaları, sandalyeleri, duvarları, dolapları yenilemesine karşın hala kahveyi o cam bardakta getiren bir yer. Hani o eskiden duble çay istediğimiz zaman gelen büyük etrafı çizgilerle olan bardaklar var ya ondan. Ben onla çay içerim, kahve değil. Hiç değilse o beyaz seramiğe benzeyen bardaklara bile razıyım. Ama hangi devirdeyiz? Vizyon mu yok. Mekanın şeklini bir beyinin yönettiği belli. Hazır plan. Ama bu tip bardak, çanak, çatal olaylarını düşünecek biri nerede? Yapmayın,lütfen. Burası zevk yeri değil. Zaten zevk alacak bir kişi trafiğin, kalabalığın ortasında oturup zevkle oturmak istemez. Burada ne olur? Geçerken soluk almak için uğrayabilirsiniz. Birini mi bekliyorsunuz? Burada bekleyebilirsiniz. Sabah geçerken poğaça, börek alabilirsiniz. Ama ben İstanbul'un tam göbeğinde, korna seslerinin sevgilimin sesini duymamı engellemesine sinir olurum. Mecidiyeköy zaten eksi. Bari bir de siz yapmayın. Gerçi ne yapacaksınız ki? Oraya en rahat yeri açın, en salaş mekanı sunun, en lüks yeri inşa edin, hatta o kahve fincanlarını bile değiştirin, değişmez. Olmaz orası. Ama dedim gibi uğrayın. İhtiyacınızı karşılayın. Gidin deniz kenarına bankta oturun. Ne kadar uzaklıkta ki... Zevkleriniz için üşengeç olmayın. Saygılar efendim

İletişim: herkesoraya@gmail.com